Hepimiz birer mahkûm değil miydik! Geçenlerde bir piyes okumuştu. Orada bir adam sürekli hücresinin duvarına resimler çiziyordu. Hayat da tıpkı böyle bir şeydi. Boyuna duvara bir şeyler çiziyorduk.
- Henüz kategori yok.
-
İrem Derici ve Melih Kunukçu Aşkında Son Perde: Ayrılı…09.11.2025
-
Aynadaki Yabancı 6. Bölüm: Gerçekler Açığa Çıkıyor, Te…09.11.2025
-
Portekiz Ligi: Santa Clara, Sporting Karşısında Erken …09.11.2025
-
MasterChef Türkiye'de Haftanın Eleme Heyecanı: 7 Kasım…09.11.2025
-
8 Kasım 2025 Çılgın Sayısal Loto Sonuçları Belli Oldu:…09.11.2025
-
Ben Leman'da Gerilim Dorukta: Kaybolan Çocuklar İçin U…09.11.2025
-
Parma - Milan Maçı Ne Zaman, Hangi Kanalda? İşte Serie…09.11.2025
-
Hertha Berlin'in Genç Yıldızı Kennet Eichhorn Avrupa D…09.11.2025
-
Denizli'de Planlı Elektrik Kesintileri: Birçok İlçede …09.11.2025
-
Daniel Day-Lewis'in "Anemone" Filmiyle Muhteşem Geri D…08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
#anlam arayışı
Çünkü yaşam bir yanıt değil, bir sorundur; bunun yanıtını sadece siz bulabilirsiniz.
Felsefi kırkayaklar, Hakikat-Gerçeklik istasyonları arasında, tahta ya da metal bacakları, hatta kanatları kırdılar. Ele avuca gelmez bir şey vardı hep: Yaşam.
Buradayız çünkü sıradışı bir balık topluluğu, karada yaşayan hayvanların ayaklarına dönüşecek özel bir yüzgeç anatomisine sahipti; çünkü Dünya, buzul çağı boyunca asla tamamen donmadı; çünkü Afrika'da bundan bir milyon yıl önce ortaya çıkan küçük ve narin bir tür, bugüne kadar ne yapıp edip canlı kalmayı başardı. Daha "yüce" bir yanıt için yanıp tutuşuyor olabiliriz, ama ne yazık ki yok.
Ne zavallı bir görüntüsü var şu insan hayatının! Her gün, her gün gülünç denecek kadar dar bir hareket alanında hep aynı çabalara girişmek!
Yaşamın gerçek anlamını arayan, bulmaya çalışan bir martıdan daha sorumluluk sahibi biri olabilir mi?
Büyük put, küçük putları kırdı. Putları kıran adsız çekiç de kaçtı, kırklara karıştı. Büyük put ayağa kalktı, kendi parçalarıyla barıştı. Yağmurdan sonra, ayışığında, gidin toprağa bakın. Toprakta her açlığın ayak izi var; kitaplardan dökülen kelamların izi de var. Kaçan kaçana. Şifalı otlar, elvan şekerler satan aktarcı Garo Papazyan kaçtı. Devri vesveseden beri İkdam gazetesini okuyan Pelemetci Vahan kaçtı. Ayrıştırdı, birleştirdi, en derin yerine yerleşti, ordan baktı, kararını kabiliyetini kaybetti, sonunda Semerci Sarkis de kaçtı. Ben cesur çıktım, kaçmadım, aklım kaçtı. Hayat kaçmadı, cesur çıktı, ama manası kaçtı.
Biz, kendi çıktığımız dönemde çok idealist bir çaba içerisindeydik, fikir ve estetik olarak mükemmeli yakalama heyecanımız vardı. Bugünkü genç nesilde ise estetik ve orijinatelik yapma çabası var fakat ben fikri olarak bir derinlik, heyecan ve hakikat sancısı göremiyorum. Çekilen bütün eserler, içerisinde nüve olarak var olan o manayla ve mesajla alakalıdır. Gördüğüm kadarıyla gençlerin, onun çilesini çekmeleri lazım. Eğer bizi örnek almaları gerekiyorsa çektiğimiz o çileye talip olmaları gerekiyor. O çileyi ise fırçayla, mısrayla, resimle, fotoğrafla veya sinemayla dışa vururken o çile lazım. Bahsettiğim o çile olmadan ortaya çıkan eserlerde de, içi boş şekilde dışa vurmalar var.
Var olmanın anlamı, ancak, var olunduğu anla yüzleşerek halledilebilecek bir problemdir.
Kadınlar sıradan bir beğeninin altında her zaman daha fazlasının yattığını düşünmeye meyillidir.
Aslında, kısa ve hayal kırıklıklarıyla dolu bir hayat yaşar, sonra da ölürüz. Kendimizi her şeyin tamamen anlamdan yoksun olmadığına inandırmak için hayatlarımızı bokla doldururuz; kariyerle, ilişkiyle falan…
Evrende kör gibi ilerlemek istemiyoruz. Sadece var olmaktan daha fazlasını istiyoruz.
Ama, -dürüst olalım- bu aşırı kalabalık dünyada ortalama insan kendine nasıl anlamlı bir yaşam kurabilir ki?
Anlam arayışı, yüreğe yapılan bir yolculuktur. Yaşam nedir? Bu soruyu sorduğun anda anlam arayışı serüvenin de başlamış demektir.