- Henüz kategori yok.
-
Aleyna Solaker'den 'Güller ve Günahlar' Rolü ve Kadın …08.11.2025
-
Altınkılıç, Kenan ve Zayn Sofuoğlu ile Sağlıklı Yaşam …08.11.2025
-
Chelsea ve Wolverhampton Karşı Karşıya: Liam Delap ve …08.11.2025
-
Güller ve Günahlar 5. Bölümde Berrak'ın İntihar Girişi…08.11.2025
-
Monaco-Lens Maçı Öncesi Kadrolar Netleşiyor: Pogba Yok…08.11.2025
-
Espanyol, Villarreal'ı Ağırlıyor: Gerard Moreno Dönüş …08.11.2025
-
Chelsea - Wolverhampton Maçı Öncesi Sakatlıklar ve Enz…08.11.2025
-
Le Havre-Nantes Karşılaşması: Erken Gol ve Kaleci Carl…08.11.2025
-
Rhein Derbisi'nde Mönchengladbach, Köln'ü Üç Golle Geç…08.11.2025
-
Dilek Kaya İmamoğlu'ndan Ekrem İmamoğlu Vurgusu ve İBB…08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
#anı
Aynı anılara sahipseniz, bu anılar farklı bir bedene iliştirilmiş olsa bile, aynı kişi olabilirdiniz.
Konuşmayı çok severim. Küçükken hep profesyonel bir konuşmacı olmak isterdim. Bunu anneme söylediğimde bana şu cevabı verirdi: "Harika, sen ileride Amerika Birleşik Devletleri Başkanı olmalısın!"
Manchester United'da oynarken bir maç öncesinde otelde çok susamıştım. Mini barı açtım ve bir meyve suyu aldım. Ay sonunda maaşım yattığında eksik olduğunu gördüm. Yönetime sorduğumda meyve suyunun ücretinin maaşımdan kesildiğini söylediler.
Ben başkasının yalnızlığı olsaydım bir anı olurdum kendinden başka kimseyi terk edemeyen.
Biz onları hatırladığımız için değil , onlar bizi unutmadıkları için vardır hatıralar.
Bu işler hep rahmetli Hüsnü (Savman) yüzünden açıldı başıma. O beni Beşiktaş’a getirmese şimdi belki de çok rahat bir kişi olurdum.
Benden 30 yaş büyük, annemin arkadaşı, Türkiye’nin ünlü ve sayılan bir yazarı olan o kadınla yaşadığımız o unutulmaz gecenin sabahında! ("Ne zaman fark ettiniz, erkeklerin zerre kadar ilginizi çekmediğini?" sorusu üzerine.)
Rahmetli Fecri Ebcioğlu benim çocukluk arkadaşımdı. Hep bir araya gelir, sohbet ederdik. O, İstanbul’da Anadolu Hisarı’nda otururdu. Bir gün dedim ki “Fecri, Allah rızası için bir yabancı şarkıya Türkçe söz yaz. Onu da belki kısmet olursa ben söylerim.” Kısmetmiş işte. Şarkı ortaya çıkınca bir gün baktık ki gazeteler yazmış. Meşhur Fransız şarkıcısı Bob Azzam’ın grubuna ait “C'est écrit dans le ciel” diye Fransızca bir şarkı vardı. Fecri Ebcioğlu bunu Türkçeleştirdi.
Dağılır yele karşı altın saçları / Uçuşurdu binbir büklüm içinde / Bir hoş ışık vardı gözlerinde / Pırıl pırıl, sönmüş o zamandan beri.
Bir şiir, sadece bir şiir olarak kalmaz. Aynı zamanda bir duygu, bir anı, bir insanın hayatıdır.
1908 Meşrutiyeti'ne kadar İstanbul'da elektrik yasaktı. Sultan Abdülhamid'in vehmi yüzünden. 19 Ağustos'ta cülus donanmasını yağ kandilleri ve havai fişeklerle yapardık. Ertesi günden başlayarak bütün gazetelerde vezir ve paşa konaklarının donanma haberlerini görmeli idiniz. Sütünlarca. Ufacık mumlu fenerlerin adı "Kandil-i Süreyya - mesil" idi.
31 Mart'tan kalma bir hatıram, çavuşlar ve neferler meclisi bastıkları zaman sadece bir ittihatçı Yahudi milletvekilinin, Nisim Mazilyah'ın protesto etmek cesaretini göstermiş olmasıdır.
Hayat Müslüman semtlerinde göze çarpıcı bir yavaşlık gösterir. Buluşmalar şu veya bu saatte değil, "ikindi sularında..." gibi ölçülere bağlanmıştır. Ben "dakika" denen bir zaman ölçüsü olduğunu 1906 veya 1907'de Yakacık'ta iken Hügnen'in trenlerine yetişmek için koşarken öğrendim.
Bir Osmanlı prensini ilk defa 1910 sularında Fenerbahçe yolunda görmüştüm. Açık körüklü, tekerleği yaldızlı, mavi atlas döşemeli bir fayton içinde; kostümü hemen hemen sarı, kozmetikli bıyıklarının iki ucu dimdik, genççe bir kadın görünce yarı beline kadar dışarı doğru sarkan, arabacısının yanında harem ağası ve peşinde uzun fesli hafiyeleri ile salnamelerde sadece isimlerini okuduğumuz şehzadelerden biri idi. Osmanlı tarihinde kurucu ve savaşçı padişahların destana benzer hikâyelerini ezberliyorduk. Bir Osmanoğlu'nun bu ilk görünüşünü bir türlü hayalime yedirememiştim. Yaşım hayli küçük olmakla beraber, onda bir piyasa züppesinin gülünçlüğünü sezindim.
“1929 doğumlu olduğum doğru. Ay, gün bilinmiyordu. Anamla konuştuk. Köyde orak mevsimi. Tarlada sancılanıp eve gelmiş. Haziran ortasıdır...”