#anı

Rahmetli Fecri Ebcioğlu benim çocukluk arkadaşımdı. Hep bir araya gelir, sohbet ederdik. O, İstanbul’da Anadolu Hisarı’nda otururdu. Bir gün dedim ki “Fecri, Allah rızası için bir yabancı şarkıya Türkçe söz yaz. Onu da belki kısmet olursa ben söylerim.” Kısmetmiş işte. Şarkı ortaya çıkınca bir gün baktık ki gazeteler yazmış. Meşhur Fransız şarkıcısı Bob Azzam’ın grubuna ait “C'est écrit dans le ciel” diye Fransızca bir şarkı vardı. Fecri Ebcioğlu bunu Türkçeleştirdi.

1908 Meşrutiyeti'ne kadar İstanbul'da elektrik yasaktı. Sultan Abdülhamid'in vehmi yüzünden. 19 Ağustos'ta cülus donanmasını yağ kandilleri ve havai fişeklerle yapardık. Ertesi günden başlayarak bütün gazetelerde vezir ve paşa konaklarının donanma haberlerini görmeli idiniz. Sütünlarca. Ufacık mumlu fenerlerin adı "Kandil-i Süreyya - mesil" idi.

Hayat Müslüman semtlerinde göze çarpıcı bir yavaşlık gösterir. Buluşmalar şu veya bu saatte değil, "ikindi sularında..." gibi ölçülere bağlanmıştır. Ben "dakika" denen bir zaman ölçüsü olduğunu 1906 veya 1907'de Yakacık'ta iken Hügnen'in trenlerine yetişmek için koşarken öğrendim.

Bir Osmanlı prensini ilk defa 1910 sularında Fenerbahçe yolunda görmüştüm. Açık körüklü, tekerleği yaldızlı, mavi atlas döşemeli bir fayton içinde; kostümü hemen hemen sarı, kozmetikli bıyıklarının iki ucu dimdik, genççe bir kadın görünce yarı beline kadar dışarı doğru sarkan, arabacısının yanında harem ağası ve peşinde uzun fesli hafiyeleri ile salnamelerde sadece isimlerini okuduğumuz şehzadelerden biri idi. Osmanlı tarihinde kurucu ve savaşçı padişahların destana benzer hikâyelerini ezberliyorduk. Bir Osmanoğlu'nun bu ilk görünüşünü bir türlü hayalime yedirememiştim. Yaşım hayli küçük olmakla beraber, onda bir piyasa züppesinin gülünçlüğünü sezindim.

Liste
Yükleniyor…