- Henüz kategori yok.
-
MasterChef Türkiye'de Şaşırtan Elenme: Çağlar Veda Etti09.11.2025
-
TCMB'den Altın Ekonomisi Analizi: Yastık Altı Miktarı,…09.11.2025
-
9 Kasım Günlük Burç Yorumları: Gezegenlerin Etkisiyle …09.11.2025
-
TOKİ Yüzyılın Konut Projesi Başvuruları Başladı: E-Dev…09.11.2025
-
İrem Derici ve Melih Kunukçu Aşkında Son Perde: Ayrılı…09.11.2025
-
Aynadaki Yabancı 6. Bölüm: Gerçekler Açığa Çıkıyor, Te…09.11.2025
-
Portekiz Ligi: Santa Clara, Sporting Karşısında Erken …09.11.2025
-
MasterChef Türkiye'de Haftanın Eleme Heyecanı: 7 Kasım…09.11.2025
-
8 Kasım 2025 Çılgın Sayısal Loto Sonuçları Belli Oldu:…09.11.2025
-
Ben Leman'da Gerilim Dorukta: Kaybolan Çocuklar İçin U…09.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
#anı
Ortaokul yıllarında kızların ilgisinden dolayı kasılırdım. Sonra baktım cana yakın olanlar kazanıyor. “Oğlum Erol toparla kendini” dedim. Neşe dozumu arttırdım.
Elbette çekerdim, sen çekmez miydin? Kopya çekmek öğrenciliğin şanındandır, raconundandır.
Kısacık bir ana sığan gülümseme bir hafızada ömür boyu yaşayabilir. Hiç kimse de gülümsediği için yoksul düşmez.
Bu daha önce hiç anlatmadığım bir hikaye. İran 2020'de (İranlı general Kasım Süleymani'nin Irak'ta ABD güçleri tarafından öldürülmesinin ardından) bir İHA'mızı düşürdüğünde İHA 14 yaşındaydı. Pek değerli değildi. Yakınlarda 39 mühendis ve pilotun bulunduğu büyük bir motorlu uçak vardı. Generallere sordum, "arkasındaki uçağı mı düşürdüler?" "Hayır efendim, yapmadılar" dediler. Bu ilginç dedim. Ama İran'ı vurmamız gerekiyordu, o yüzden onları çok sert vurduk. Radarlarını ve farklı şeyleri devre dışı bıraktık ve eğer bize karşı gelirlerse onlara asla mümkün olduğunu düşünmedikleri şeyler yapacağımıza dair bir açıklama yaptım. İranlılar bizi aradılar, "Başka çaremiz yok, itibarımızı kurtarmak için sizi vurmamız lazım. Belli bir askeri üsse 18 füze fırlatacağız ama endişelenmeyin, füzeler üsse ulaşamayacak." diyerek garanti verdiler. Söyledikleri gibi 18 füze attılar, 5'i havada imha oldu. Diğerleri de üssün çevresine düştü.
Bir keresinde Lennon'a benim yaptıklarım hakkında ne düşündüğünü sordum ve bana "bu harika, sadece rock n rolla biraz ruj katıyorsun" dedi.
Arada bir buluşur sohbet ederdik. Ben ona bazı kitaplar verirdim okusun diye. Ancak sonradan çözdüm ki hiç okuma alışkanlığı yok. Onun yerine daha çok konuşarak öğrenen bir adam. Belki de bu, Türkiye’de siyaset yaparken bir avantajdır. Demek kitap okumamanın görünmez bir faydası var. Bu ahbaplığımız bir süre daha devam etti. Parti kurulma tartışmalarında ben de bulundum. Yanındaki arkadaşları bana sen de geliyor musun dediler.
Yokuş başına geldiğinde Bodrum'u göreceksin. Sanma ki sen, geldiğin gibi gideceksin. Senden öncekiler de böyleydiler, Akıllarını hep Bodrum'da bırakıp gittiler.
1890 yılında ada Türk iken Girit’te doğdum. Babam, Türkiye’nin Atina Sefiri oldu. Falerin’da ilk evi babam yaptırdı. Üç dört yaşındayken, küçük kardeşimle Parthenon'un mermerleri arasında oynardık. Bir gün kayıkta, kayıkçı deniz aynasını denize tuttu. Denizaltı alemini görünce, tokat yemiş gibi sarsıldım.
Ben ömür boyunca bir daha topa öyle vuramayacağım. Garanti! Çünkü top öyle bir gitti ki, adeta roket gibi gitti. Çim sahadan yüksekliği bir metre bile yoktu. Roket gibi gitti.
Revir nedir biliyor musun? Tıbbın geldiği son nokta. Hatta tıbbı geçiyorsun, ileride camiinin karşısında.
Komedyen dediğin adam bahtsızlıklarını, acılarını biriktirir, biriktirir... Sonra bunları anlatır nakde çevirir, bu! Ben mesela, Ferrari filan diyorsunuz ya, abi Ferrari aldım İtalyan boykotu başladı! O 99 senesinde hani... Millet İtalyan mallarını parçalıyordu sokaklarda! Ben o zaman arabayı nereme sokacağımı şaşırdım!
Cemil Bayık, Duran Kalkan isimleriyle askeri çevirmeden geçtim. Bir gün sonra gittim çevirme noktasına anlattım durumu. "Buradan PKK'nın üst düzey yöneticileri geçmiş diye istihbarat geldi." başta inanmadılar. "Bakın defterinize, giriş çıkış saatlerini, isimleri yazmıyor musunuz?" dedim. Baktılar. Ne yapacaklarını şaşırdılar. Dönemin Sıkıyönetim Komutanı Korgeneral Aşir Özözer beni çağırdı bu olay üstüne telaşlı bir şekilde "Ne yapacağız?" diye sordu. "Siz ne yaptığınızı, ne aradığınızı bilmiyorsunuz." diye karşılık verdim.
Bitlis Paşa, kendince bir şeyler yapmak istiyordu. Rahmetli bu mücadele içinde bulunan en şuurlu askerlerden birisiydi.
Hayatımın en güzel günleriydi. Hepimiz çok mutluyduk. Samimiyetle söylemeliyim ki, devrimden sonra bile bir daha asla aynı mutluluk duygularını yaşamadım.
Evet, 7 yaşındaydım. Ben mahkeme tarafından babaya verildim. Annem yalnızdı çünkü. “İstediğim gibi bakamam ben” demiş. Babaanne de evde var diye mahkeme babaya vermiş. Babaannemle dedem baktı bana. Annemi çok az görebildim. Aralarındaki kavgadan kaynaklanan problemlerden de çok etkilendim. Babam müzisyendi, onunla gezdim.
Anı yoktur. Anıların kendisinden kaynaklanan, başka bir kişilikle yaşanmış, bir başka hayat vardır. Gerçek zaman, eşit saatlere bölünmüş, mekanik bir yapı değildir. Tüm bunların sonunda burnunuza gelen şey, "katmerli papatyaların ateşte yanan kalplerinin kokusu" olacaktır.
Anılarımı yazmak için erken diyorum. Henüz dokuz yaşındayım. İleride belki. Büyüdüğümde düşünebilirim. Zaten meramını sahnede anlatan biriyim. Kendimden bahsetmek de çok sıkıcı geliyor bana. Oturup yaz derseniz ben "okuryazar" değilim. Sadece okurum.
Savaş muhabirlerinin takıntıları, uğurları vardır. Sudan’da Zulu kabilesiyle üç ay yaşadım. Bana fil kuyruğundan yapılan bir bilezik hediye etmişlerdi. ‘Bu seni koruyacak,’ dediler. Kolumdan hiç çıkarmadım. Yıllar sonra Güney Afrika’da beyazlarla siyahlar arasında bir çatışmanın ortasında kaldım. Herkes bir yerlere kaçtı. Dondum kaldım. Ayağımın ucuna bomba düştü. Patlamadı. O bombayı hâlâ saklıyorum.
Mehmet Ali Birand hocam ile sık sık görüşürüz. Şimdi herkes "Birand'ın yerine geldi, onun işini yapacak" diyor. Bu karşılaştırmaya gülüyorum sadece. Ben Birand'ın öğrencisiyim ama taklidi değilim. Saat 5'te ben Anahtar'ı, o Manşet'i yapıyordu ve inanır mısınız en keyif aldığımız rekabetlerden biriydi. Beni arar, "Bugün bana 3 gol attın, tebrik ederim" derdi, faks çekerdi.