1890 yılında ada Türk iken Girit’te doğdum. Babam, Türkiye’nin Atina Sefiri oldu. Falerin’da ilk evi babam yaptırdı. Üç dört yaşındayken, küçük kardeşimle Parthenon'un mermerleri arasında oynardık. Bir gün kayıkta, kayıkçı deniz aynasını denize tuttu. Denizaltı alemini görünce, tokat yemiş gibi sarsıldım.
- Henüz kategori yok.
-
Elçin Sangu'dan İmamoğlu'na Destek ve Medya Eleştirisi…09.11.2025
-
NBA Rövanşı: Suns, Green ve Brooks ile Güçlenirken Cli…09.11.2025
-
10 Kasım Atatürk'ü Anma Günü'nde Kurumlar Açık, MEB Ka…09.11.2025
-
76ers Retro Gecesinde Raptors'ı Mağlup Etti: Trendon W…09.11.2025
-
Çanakkale ve Marmara Bölgesi'nde Yeni Hafta Yağışlı ve…09.11.2025
-
De'Aaron Fox'ın Muhteşem Dönüşüyle Spurs, Pelicans'ı M…09.11.2025
-
Lakers'ın Galibiyet Serisi Atlanta'da Sona Erdi: Hawks…09.11.2025
-
İstanbul'da Sabah Ezanı Uygulamasına Yeni Düzenleme: İ…09.11.2025
-
Alvaro Morata Como Maçında Sahada Kontrolü Kaybetti: Ç…09.11.2025
-
MasterChef Türkiye'de Kim Elendi? 8 Kasım Eleme Gecesi…09.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
#çocukluk
İnsanın çocukluğu, derdini söylemekle ona çare bulmanın aynı şey olmadığını anlayınca biter.
Sizin hiç babanız öldü mü? Benim bir kere öldü kör oldum.. Yıkadılar aldılar götürdüler, babamdan ummazdım bunu kör oldum!
Çocukluğumda benim için üç şey vardı. Matematik, tarih ve politika. Ama matematik zaten hepsini anlatan şeydi.
Evet, 7 yaşındaydım. Ben mahkeme tarafından babaya verildim. Annem yalnızdı çünkü. “İstediğim gibi bakamam ben” demiş. Babaanne de evde var diye mahkeme babaya vermiş. Babaannemle dedem baktı bana. Annemi çok az görebildim. Aralarındaki kavgadan kaynaklanan problemlerden de çok etkilendim. Babam müzisyendi, onunla gezdim.
Çocukluk öldüğünde geriye kalan cesetlere 'yetişkin' adı verilir ve bunlar cehennemin kibarca söylenişi olan 'toplum' daki yerlerini alırlar.
Sadece çocukken güler insan, diğerleri palavra. Çünkü insan büyüdükçe komikliklere değil, acılara gülmeyi öğrenir aslında.
Şu zavallı çocuklar, "Bu köpek benim” diyorlardı. “Orası güneşteki benim yerim.” İşte tüm dünyayı kuşatan gasp edip sahiplenme davasının nasıl başladığının en canlı misali.
Çocukluğun o uzak, yarı gölgeli bahçesi gibi bir yerdeydim ben. Kimse kimseye, göz göze nasıl bakar bilmezken. O benim gözlerime niye öyle nasıl öyle bakmıştı ki, ben sağ elimle kalbimi yoklamıştım.
Sorun çaresizlik değil, isteksizlik... İsteksiziz, çünkü çocuklukta bize uygulanan ilk şey, içimizdeki isteği öldürmektir.
Çocukluktan başlayan bir biçimlendirmeyi kolay kolay çeviremeyiz; kural olarak da silemeyiz.
Bir insan yedi yaşına kadar dogmatik düşüncelerle doldurulmuşsa ondan sonra insan beynini açmak çok zor.
Değişmez dini kuralları yaşam tarzı olarak kabul eden toplumlar çoğunlukla merak duygularını bastırır. Çocukken anne babamıza, “Tanrı var mı yok mu” diye sorduğumuzda ya bize vurmuş ya ağzımızı kapatmışlardır.
Bir insanın devinimlerinin yöneldiği amaç, o insanın çocukken dış dünyadan aldığı izlenimlerin etkisi altında gelişip ortaya çıkar.
Çocuk büyüdüğü için amacının da büyümek olduğunu düşünürüz. Oysa onun amacı oyun oynamak, eğlenmek, çocuk olmaktır.
Anne babalar, teyzeler, mürebbiyeler, Seninle ilgili her şey ters yüz olur, Alışkanlıklar, eziyetler ve acılar hayatla yüzleşme cesaretini kırana kadar.
Bir yanımız büyük bir ülkeydi kimsesiz, Bir yanımız yine bize düşmandı, Oysa yalnızdık dünyanın orta yerinde, Yitip giden pembe çocukluğumuz Yine zamansız büyümüş bir kandı .
Kurtardık yakamızı yalanlardan ve daldık kendi çocuk saflığımıza. Koltuğa alınmış bir kelleydi yaşamak, Gençtik, korkusuzduk ama aşksız, ama şiirsiz, ama kitapsızdık.
Ah benim coşkulu çocukluğum, Bir özlemi dindirebiirnek uğruna, Şiir pınarımı susuz koyduğum, Nasıl diner şimdi susuzluğum, Uykusuzluğum nasıl.
Yıllar yaşları kucaklar, Yaşlar yaşamı çizgiler insanda, Oysa on iki yaş, Bizde bir damla gözyaşı, Bir ayrılıktır başlıbaşına.