Evimize girerken, karanlık ufkun üstünde yeşilimsi gündoğumu kendini göstermeye başlıyor. Isıtılmış ve çekidüzen verilmiş evin güzel kokusu bizi sarıp sarmalıyor. Işıkları yakmıyoruz. Perdelerin gümüşsü desenini, uzaktaki bir sokak lambası karşı duvara yansıtıyor. Giysilerimi çıkarmadan yatağın üzerine oturuyor, Eliza’nın elini sessizce elime alıp bir süre tutuyorum.
- Henüz kategori yok.
-
Fransa Ligue 1'de Marsilya - Brest Maçı: Kritik Randev…08.11.2025
-
Mevsimlik Lezzetlerle Sonbahar Sofralarına Özel Risott…08.11.2025
-
Galatasaray'ın Şampiyonlar Ligi Hedefi ve Mali Zaferle…08.11.2025
-
Sevilla'dan Tarihi Zafer: 14 Yıllık Hasret Guadalquivi…08.11.2025
-
Suudi Arabistan Pro Lig: Al Fayha - Al Akhdoud Karşıla…08.11.2025
-
Lando Norris Sao Paulo Sprint'i Domine Etti, Piastri'n…08.11.2025
-
West Ham United, Burnley Karşısında Kritik Maça Çıkıyo…08.11.2025
-
Türk Telekom - Karşıyaka Maçı Öncesi: Yükselişteki Baş…08.11.2025
-
Bundesliga: Union Berlin, Zirvedeki Bayern Münih'in Ye…08.11.2025
-
Amedspor Taraftarından Hatayspor'a Sıcak Karşılama, Gö…08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Bruno Schulz
Ve derin ve gecikmiş gece her şeye hakim oluyor. Saatler geçiyor. Sıcacık alnımı cama dayamış olan ben, hissediyorum ve biliyorum: Bundan böyle bana hiçbir şeyin zararı dokunamaz, huzurlu bir liman buldum. Önümde mutluluk ve keyif dolu upuzun yıllar var. Neşeli güzel yıllar sonu gelmeyen bir matematiksel dizi halinde sıralanıyor önümde. Son birkaç yüzeysel ve yumuşak iç çekiş göğsümü mutlulukla dolduruyor. Soluk almaktan vazgeçiyorum. Günün birinde ölümün beni kucaklayacağını biliyorum, bütün yaşamı kucakladığı gibi, cömertlikle ve iyilikle kasabanın süslü güzel mezarlığının yeşillikleri arasında, doygunlukla yatacağım. Karım –dulların taktığı peçenin arkasından ne kadar da güzel görünecek- burada tadını çıkardığımız o dingin sabahlarda bana çiçekler getirecek.
Ruhumun derinliklerinde bastırılmış, isyankar bahaneler olarak yaşamış ve bilinçaltımda bana eziyet etmiş olan arzular hemen geçerlilik kazandılar ve kendi hayatlarını sürmeye başladılar. Alnımdaki gasp edici ve kendini beğenmiş numaracı damgası silindi.
Kader anlaşılmaz arzularını uygulamak istediğinde binlerce yol bulunabilir. Geçici bir bayılma, bir anlık dikkatsizlik ya da körlük, yanlış bir seçim yapmamıza yeter. Daha sonra olayın önemini sonradan anladığımızda, o olayı sürekli yorumlayabilir, nedenlerimizi açıklayabiliriz, gerçek amaçlarımızı ortaya çıkarmaya çalışabiliriz, ama geri dönüş yoktur
Odanın dört duvarla çevrili olduğunu açıklamalı mıyım? Nasıl olur bu? Duvarla çevrilmek? Nasıl çıkabilirim odadan? Durum şu: İnsan isterse bir yol bulur. İrade güçlü olunca her şey fethedilebilir. Bir kapı hayal etmem yeter, tıpkı çocukluğumun mutfağındaki gibi demir kulplu ve sürgülü, eski, dost bir kapı. Duvarla çevrili olsa da, böylesine güvenilen bir kapının açamayacağı hiçbir oda yoktur, önemli olan insanın böyle bir kapının var olduğunu düşünecek kadar gücü olmasıdır.
Biri seninle konuşur, bir şaka yapar, alay eder, senin de bir an için gönlün açılır. Birine dokunursun, kimsesizliğini canlı sıcak bir şeye yapıştırırsın. Karşındaki yürüyüp gider, senin yükünü hissetmez, seni sırtında taşıdığını senin bir parazit gibi o an onun yaşamına yapıştığını farketmez.
Yakında bakınca güzelliği bastırılmış gibi, göz almıyor. Burnunun biçiminin pek de soylu olmadığını, yüz hatlarının kusursuz olmadığını neredeyse saygısızlığa varan bir keyifle izliyorum. Bunu fark edince de rahat bir soluk alıyorum, oysa soluğum kesilmesin ve dilim tutulmasın diye Bianka’nın bana karşı bir tür acıma beslediğinden çekiciliğini denetim altında tuttuğunu da biliyorum. Güzelliği, uzaklığın yardımıyla canlanıyor ve sonra acı veriyor, benzersiz ve dayanılmaz oluyor.
Bianka, o büyüleyici Bianka benim için bir sır. İnatla inceliyorum onu, tutkuyla ve de umarsızca, pul albümü de bana yol gösteriyor. Neden yapıyorum bunu? Bir pul albümü psikoloji kitabı gibi temel alınabilir mi? Ne cahilce bir soru! Bir pul albümü evrensel bir kitaptır, insan hakkında bilinebilecek her şeyin bir özetidir.
Sıradan bir yürüyüşü var, abartılı bir zarafeti yok, ama bu sadelik insanın yüreğine dokunuyor ve Bianka böyle kolayca kendi olabildiği için yüreğim mutlulukla doluyor.
Kediler, ışıktan daha da uzaktılar. Kusursuzlukları rahatlatıcıydı. Bedenlerinin kusursuzluğunu ve yeteneği içinde hata ya da sapma nedir bilmiyorlardı. Bir an için varlıklarının derinlerine inerler, sonra yumuşacık kürkleri içinde hareketsiz kalırlar, ağırbaşlı ve tehdit edecek derecede ciddi olurlar, gözleriyse testekerlek olur, görünen her şeyi ateşli kraterlerinin içine çekerlerdi. Ama bir süre sonra yeniden yüzeye çıkarlar, bön bakışlarından esneyerek sıyrılırlar, hayal kırıklığı içinde, hayalden yoksun kalırlardı. Özgüvenli bir zarafetle dolu, içe dönük hayatlarında herhangi bir seçeneğe yer yoktu. Bu kusursuzluk hapishanesinde sıkılıp, hüzne kapılırlar, kırışık dudaklarıyla hırıldarlar, çizgilerin genişlettiği suratlarında ise soyut bir acımasızlık ifadesi okunurdu.
Kitap gençken inandığımız bir efsanedir, ama yaşımız ilerledikçe onu ciddiye almaya başlarız.
Babamın ölümünden sonra annemin kendini kolayca toparlaması, içimi ona karşı gizli bir kırgınlıkla doldurmuştu. Annemin babamı hiç sevmemiş olduğunu düşündüm, babam hiçbir kadının yüreğine yerleşemediği için hiçbir gerçeğin içine girememişti, bu nedenle de sonsuza dek yaşamın kenarında kalmaya, yarı gerçek bölgelerde, varolmanın kıyılarında dolaşmaya mahkum olmuştu.
Bir muhasebe defterinin sayfaları gibi düzgün çizilmiş büyük gri pencerelerden içeri günışığı girmezdi, ama dükkân yine de gölge düşürmeyen, hiçbir şeyi belirginleştirmeyen, tatsız, ne olduğu belirsiz gri bir ışıkla dolu olurdu.
Burası bir sanayi ve ticaret bölgesiydi, soğuk faydacı niteliği göze batacak biçimde vurgulanmıştı. Dönemin ruhu, ekonomi düzeneği bizim kentimizi de eline geçirmiş kıyısındaki bir bölgeye yerleşmişti; burası sonradan asalak bir mahalleye dönüştü.
Görünmeyen varlığın aydınlattığı bulutların, o kuştüyü yatakları altında gömülmüş duran ayı bekleyen hala çok uzun bir yolculuk var gibiydi; ay, karmaşık göksel işlemlere dalmıştı, henüz gün doğumunu düşünmüyordu.
Dürtüler genellikle kestirmeden gitme, daha kısa, ama az bilinen bir yolu kullanma biçiminde masum bir istekle başlar. O ana dek hiç geçilmemiş olan yan sokaklardan geçip karmaşık bir yürüyüşü kısaltınca, insanın önüne oldukça çekici olanaklar çıkabilir. Ama bu kez her şey değişik başladı.
Boş ihmal edilmiş odalar onu onamıyor, eşyalar, duvarlar ona sessiz bir eleştiriyle bakıyorlardı.
Deliren çıldıran zamanın, olayların tekdüzeliğinden kopup kaçak bir serseri gibi tarlalarda bağırarak koştuğu bir andı. Öyle anlarda yaz çığırından çıkar, delice bir dürtüyle her yandan evrenin tümüne yayılır, bilinmedik, çılgın bir yöne doğru ikiye-üçe katlanarak giderdi.
Bile isteye göz kırpan gizli gözlerin, duvardaki çiçeklerin arasında açılan uyanık kulakların ve gülümseyen karanlık ağızların işbirliğini görmeden sezerdi.