- Henüz kategori yok.
-
Güller ve Günahlar 5. Bölümde Berrak'ın İntihar Girişi…08.11.2025
-
Monaco-Lens Maçı Öncesi Kadrolar Netleşiyor: Pogba Yok…08.11.2025
-
Espanyol, Villarreal'ı Ağırlıyor: Gerard Moreno Dönüş …08.11.2025
-
Chelsea - Wolverhampton Maçı Öncesi Sakatlıklar ve Enz…08.11.2025
-
Le Havre-Nantes Karşılaşması: Erken Gol ve Kaleci Carl…08.11.2025
-
Rhein Derbisi'nde Mönchengladbach, Köln'ü Üç Golle Geç…08.11.2025
-
Dilek Kaya İmamoğlu'ndan Ekrem İmamoğlu Vurgusu ve İBB…08.11.2025
-
Rhein Derbisi: Mönchengladbach - Köln Maçında Goller v…08.11.2025
-
Uluslararası İş Birliğiyle Portekiz, Dev Uyuşturucu Se…08.11.2025
-
Vince Gilligan'ın Pluribus Dizisi Apple TV+'ta Başladı…08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Benzer Sözler
Sonunda bizden geriye yalnız hikayeler kalır, anlatılan birkaç hikayeden fazlası değiliz.
Tarih nedir ki nihayetinde? Tarih, sonunda yalanlara dönüşen gerçeklerdir; efsaneler ise sonunda tarihe dönüşen yalanlar...
Girdik bile. Bakıyoruz. 12. sorunun cevabı... Maalesef Londra. Yıl 1825. İngiltere topraklarındayız. Dün gibi hatırlıyorum. Soğuk bir ilkbahar günü, yıl 1825. İlk hayatımdayım. Bundan önceki ilk yaşamımdayım. Londra sokaklarında su satıyorum. Karşılığında ekmek alıyorum. Bir baktım birileri tuhaf giysilerle yürüyorlar. Böyle ayaklarının altına böyle sivri sivri bir şeyler takmışlar. "Hayrola?" dedim, "Ne oluyor?" Dediler ki koşacağız. "Nerede?" dedim. "Şu arka sokağın orada bir geniş alan var." Koştular. Biz akşamları o sahada futbol oynardık. Olay Londra'da oldu.
Aslında keşke Ferhat Gedik ve Eren Bülbül hayatta olsaydı ve biz bu filmi çekmeseydik. Dolayısıyla buruk başladık ama ‘Bu hikâye tarihe de kalsın’ diyerek içimizi rahatlatıp yolculuğa devam ettik. Aslında hem Gedik’in hem de Bülbül’ün bir kez daha tarihe geçmesi adına bir hareket olduğu için mutluyum, o anlamda umutlu bir film.
Bu kadar kısa bir süre için aşırı iyi bir yere geldim. Devlerle aynı listelerdeyim, aynı sahnelerdeyim. Ama hayallerim açısından daha yeni başlıyor her şey. Efsane olmadan ölmeyeceğim.
Oysa ki son iki yüzyıllık tarihi kazıların ve bilimsel araştırmaların ortaya vurduğu gerçek şudur ki, İbrahim hikâyesi eski Babilonya'da Abarama adıyla bilinen bir çiftçinin ya da Hint efsanesinde Brahma adıyla anılan Yaratıcı'nın yaşamlarından alınmış masaldan başka bir şey değildir. Tevrat'a göre İbrahim, Nuh'un torunu olan Terah'ın oğullarından biridir. İbrahim'in iki oğlu olup bunlardan biri İsmail'dir ki Hacer adındaki cariyesinden doğmuştur. Diğeri ise İshak olup Sara adındaki eşinden olmuştur. Yahudiler kendilerini İbrahim'in ve onun oğlu İshak'ın ve onun oğlu Yakup'un soyundan bilirler.
Dıştan bakılınca tarih, eski günlerden ve devletlerden, eski çağlarda geçen olaylardan haber veren bilim olmaktan öteye geçmez. Ağızdan ağıza geçen sözler, öyküler anlatılır. Anlatılardan özdeyişler çıkarılıp sergilenir. Toplantı yerlerinde kalabalık belirdiği zaman bunlarla eğlendilirilir dinleyenler.
Cildinde ve kutusunda Shantung-S cilt bezi kullanıldı, Japonya’da sırf bu proje için özel olarak üretildi. İsveç’ten Munken Pure kâğıt getirildi. Almanya’dan Gmund Color glatt kâğıt getirildi. (2500 liralık "Mustafa Kemal" kitabı için)
Bir hikaye düşünüyorsanız, o hikayeyle ilgili ipuçları başka filmlerin, romanların içinde gizlidir. Sizin onu yakalamanızı bekliyor. Onun için yazar arkadaşlara önerim bir dizi, film izlerken yanınızda not defteri bulundurun. Hiç umulmadık, çağrışımlarla dolu olabilir filmler, kitaplar ve sanat eserleri. Bu bir resim olabilir, bir filmde bir adamın veya bir kadının köpeğiyle yürümesi olabilir. Bir iş üzerine çalışıyorsanız, gördüğünüz her şeye 'Burada benim hikayeme yarar ne var?' diye bakın. Kendimden örnek vereyim 'Av Mevsimi' filmi, ressam Yavuz Tanyeli'nin bir deseni üzerinden çıktı. Yani 'Ben sanat filmi yapacağım, bana hırka bulun' diye film olmaz.
İnsana ait sadece iki veya üç öykü vardır, ve bunlar sanki daha önce hiç olmamış gibi kendilerini sürekli tekrarlayıp dururlar.
Bir dönem sahnede kazayla yanıyormuşum gibi yapıyorduk. Bacağım yanlışlıkla alev alıyordu ve Flake elindeki yangın söndürücüyle yanıma koşuyordu. Söndürücünün içinde bir çeşit gaz vardı, böylece tamamen alev alıyordum. Sonra birden müziği kesiyor ve ortamdaki ışıkları açıyorduk. Ben yerlerde deli gibi yuvarlanırken yanıma asistanlar gelip söndürmeye çalışıyordu. Bunu yaklaşık 20 kere tekrarladık. Seyirciler bunu gerçek zannedip paniklediği için artık yapmıyoruz. Sahne şovu konusundaki sınırımız buydu.