- Henüz kategori yok.
-
BEDAŞ'tan İstanbul İçin Güncel Elektrik Kesintisi Duyu…12.11.2025
-
Tarım Bakanlığı'ndan Gıda Hilesi Alarmı: Sucuk, Zeytin…12.11.2025
-
Özgü Namal ve Çocukları Trafik Kazası Geçirdi: Durumla…12.11.2025
-
Tether, Altın Rezervlerini Güçlendirmek İçin HSBC'nin …12.11.2025
-
Kıbrıs Açıklarında 5.2 Büyüklüğünde Deprem Hissedildi12.11.2025
-
İsrail'in Kıbrıs Stratejisi: Doğu Akdeniz'de Gerilimle…12.11.2025
-
Japonya'da 6,8 Büyüklüğündeki Deprem Hafif Tsunamiye Y…12.11.2025
-
Kasım Ayında İki Büyük Halka Arz: Pasifik Holding ve V…12.11.2025
-
Müge Anlı ile Tatlı Sert'te Kayaslan Vakası ve ATV Can…12.11.2025
-
BDDK'dan Kredi Kartı İşlemlerine Gece Saatleri İçin Ye…12.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
#tarih
Yemek seçimleri ne olursa olsun Hitler, Almanya'daki vejetaryen akımına karşı az bir sempati duymuştu. 1933'te iktidara geldiğinde Almanya'daki tüm vejetaryen derneklerini yasaklamış, önde gelen isimlerini tutuklamış ve Frankfurt'ta basımı yapılan ana vejetaryen dergisini kapatmıştı. Nazi zulmü, karnivor bir ulus içerisinde sadece küçük bir azınlık olan Alman vejetaryenlerini ya ülkeden kaçmaya ya da kendilerini saklamaya zorlamıştı. Almanyalı barış yanlısı ve vejetaryen Edgar Kupfer-Koberwitz önce Paris'e, sonra da Gestapo'nun kendisi yakalayıp oradan da Dachau Nazi kampına geri gönderdiği İtalya'ya kaçmıştı. Vejetaryen beslenmenin savaş zamanında yaşanan gıda kıtlığı sorununu hafifletmede yardımcı olacak olmasına rağmen Nazi Almanyası savaş süresince işgal ettiği tüm bölgelerdeki vejetaryen derneklerini yasaklamıştı.
Her şeye hükmeden tür olma yolunda yükselişimizin tarihi boyunca hayvanları kurban etmemiz birbirimizi kurban haline getirmemizin hem temelini atmış hem de bir modelini oluşturmuştur. İnsan tarihinin incelenmesi buradaki örüntüyü açıkça ortaya koyar: öncelikle insanlar hayvanları sömürür ve katleder; ardından insanlar diğer insanlara hayvan gibi davranır ve onlara da aynısını yaparlar.
Yirminci yüzyılın kanıtlayacağı gibi Amerika’daki mezbahaların endüstriyel itlafı ile Nazi Almanyası’nın montaj hattı seri itlafı arasında sadece bir adım vardı.
Tarihin bize verdiği kanıt, insanların zalim ve canavarca eylemleri yapabilme kapasitesine sahip olduğunu gösteriyor, hem bireysel olarak hem de bir gruba dahil olarak. Soykırımı “bir grup güçlü bireyin akıldışı bir davranışı” olarak göremememin sebebi bu. Tam tersine soykırım, bizim neleri yapabileceğimizin çok net bir ispatıdır. Soykırımsal boyutlardaki mega suçlar, insan tarihinin görünen yüzünün hemen arkasında meydana gelmeyi bekliyor; çünkü kurbanlaştırdığımız hayvanların başına daima bu olay geliyor. Yahudi yazar Isaac Bashevis Singer söz konusu hayvanlar olunca bütün insanların birer Nazi olduğunu söylemiştir. Hayvanların yaşadığı şey, “Sonsuz Treblinka”’dır.
Ne yazık ki, savaş, soykırım ve kitlesel öldürmeler “normal” insan davranışıdır; çünkü hepsi de düzenli bir şekilde meydana gelir. Tarihe ister savaş, çekişme ve şiddet ile ara verilen barış dönemleri ya da barışla ara verilen savaş, çekişme, şiddet dönemleri olarak bakabilirsiniz. Bir tarihçi olarak, insan agresyonunu, kabalığını, şiddeti ve çekişmelerini insan tarihinin tam da merkezinde olduğunu düşünüyorum. Çoğumuzun kabul etmek isteyebileceğinden daha fazla “normal”lik söz konusu; çünkü biz insanlar kendimizle alakalı bazı ilüzyonlardan vazgeçmekte zorlanıyoruz. Kim olduğumuz ve ne yaptığımız gerçeğini doğrudan görmekten çekiniyoruz; çünkü gerçeğin bizi üzmesinden korkuyoruz.
Toplumsal ilerleme ve tarihsel dönemin değişimleri, kadınların özgürlüğe doğru ilerlemesiyle orantılı olarak gerçekleşir ve toplumsal gerileme, kadın özgürlüğünün azalması sonucu meydana gelir.
Vahşiler bu duyguyu taşımaz, yalnızca evcil hayvanları için bunu hissederler. Romalıların da bu duyguyu ne kadar az tattıkları, korkunç gladyatör dövüşlerinden anlaşılıyor. İnsanlığın bu ince düşüncesi, görebildiğim kadarıyla, Pampalı Gaucho'lar için de yeni. İnsanın sahip olduğu en yüce erdemlerden olan bu erdem, anlayışımızın hassaslaşmasından ve yaygınlaşmasından doğuyor gibi gözüküyor.
Belki de eğer "bir maymundan geldiğimiz" gerçeğini kabul etseydik, tarih boyunca birçok yıkıma sebep olan o yıkıcı primat dürtülerini daha kolay bastırabilirdik.
Son birkaç yüzyılın iyileştirici yürüyüşü, her çağın kâfirleri tarafından başlatılmış olsa da, bir yüzyılın dindarları tarafından kafir olarak kınanan ve zulmedilen erkeklerin ve kadınların, sonraki nesillerin dindarları tarafından sık sık aziz olarak iddia edildiğini kabul ediyorum.
Hiçbir din, hiçbir insan tarafından aniden reddedilmez; yavaş yavaş büyümüştür. Hiç kimse bir dinin öldüğünü görmez; Ölü dinler, ölü diller ve modası geçmiş gelenekler gibidir.
Bugün ise, Türkiyeyi yönetenler o yüce değerlerden çok uzaklar. Halbuki Türk milleti, maddi ve manevi değerlerine bağlı olduğu sürece yücelmiş ve yükselmiştir. Ve dünya tarihinin akışına yön vermişlerdir. O yüce değerlerden ayrıldıkça küçülmüşler ve sıkıntılara düşmüşlerdir.unutulmasın ki, Türkiye hem Türk dünyasının hem de İslam aleminin ümit ışığıdır. Bu ışığın sönmesi hem İslam aleminin hem de Türk dünyasının karanlığa gömülmesi demektir.
Şimdi gururla söylemek istiyorum ki, Çeçenler tarih boyunca Türklere bağlı kalmışlar ve tarihin hiçbir döneminde ihanet etmemişlerdir.
Ancak ne yazık ki, bazı İslam ülkeleri, emperyalist güçlerin oyununa gelerek Türklere ihanet etmişlerdir. Türklere ihanet ederek arkadan vuranlar belasını bulmuştur. bugün bazı İslam ülkelerindeki çıkmazlar ve sıkıntılar, bu tarihi hatanın bedelidir.
Tarih boyunca İslam alemi Türklerden faydalanmıştır. Türkler güçlü oldukça İslam alemi rahat ve huzur içinde olmuştur; zayıfladıkça, İslam alemi ezilmiş ve horlanmıştır. Türkler İslam'ın koruyucu gücü olmuşlardır.
Türkleri çok seviyorum. tarih boyunca kahramanlıklarıyla, cesaret ve atılganlıklarıyla kendilerini kabul ettirmişlerdir. Milli ve manevi değerlerine bağlıdırlar. dostluklarına güvenilir, düşmanlıklarından korkulur.
Efsaneler büsbütün uydurma değildir. Onların ilk şekillerine nüfuz edilirse, gerçeğe o kadar yaklaşılmış olur. Çünkü o takdirde, sonraki kuşakların o efsanelerde yapmış olduğu değişiklik ve eklemeler bertaraf edilmiş olur. Bu yazı klasik efsanelere değil, bu efsanelerin yapısında ilkel madde olarak kullanılmış olan daha eski efsanelere dayanır.
Tanrılar ulusların sosyal durumunu temsil ederler. Yunanistan’ın Olimpos Tanrıları da oranın derebeylik çağını gösterir.
Bilim, felsefe, kültür, şiir, aritmetik, trigonometri, astronomi gibi akılı akıl yapan ne varsa bu bilgi enerjilerinin hepsi Anadolu’nun yediveren toprağının içinden fışkırmıştır. Öyle ise ayağınızı toprağınıza sağlam basın. Anadolu’ya sahip çıkın. Orta Asya’dan gelmiş olmanın gerçeğiyle Anadolu’yla kaynaşmış olmanın şansını bir hümanizmde birleştirin.
Önemli olan geçmişi sözlü ya da daha önemlisi yazılı olarak, bunu bugün bizim işimize yarayacak şekilde anlatmaktır. Hiçbir yararı olmayacak yanlarını bir kenara bırakarak anlatmak… İşte bu kurala uymayanlar düşmanlık etmiş, suç işlemiş olurlar.