#algı

Fiziksel objelerin aslında kendilerinden gerçekliklerinin olmadığını öğretiyorum, bunların ancak zihnin ürünleri olduğunu söylüyorum, aslında hepsi bir hayaldir. Bunların duyularla algılandığı ve ayırt edildiği doğrudur fakat aslında diğer yandan hiçbirinin kendiliğinden kendi doğaları, gerçeklikleri yoktur. Onlar gerçekte görülmüyorlar ama zihin tarafından ‘tasarımlanıyorlar’. Bir bakıma kavranabiliyorlar ama bir bakıma da gerçekte kavranamıyorlar.

Yakında bakınca güzelliği bastırılmış gibi, göz almıyor. Burnunun biçiminin pek de soylu olmadığını, yüz hatlarının kusursuz olmadığını neredeyse saygısızlığa varan bir keyifle izliyorum. Bunu fark edince de rahat bir soluk alıyorum, oysa soluğum kesilmesin ve dilim tutulmasın diye Bianka’nın bana karşı bir tür acıma beslediğinden çekiciliğini denetim altında tuttuğunu da biliyorum. Güzelliği, uzaklığın yardımıyla canlanıyor ve sonra acı veriyor, benzersiz ve dayanılmaz oluyor.

Doğada herhangi bir şey bize gülünç, saçma ya da kötü gelirse, bunun nedeni nesneler üstünde yalnızca sınırlı bilgi sahibi olmamızdır, doğanın bir bütün olarak düzeni ve tutarlılığını bilmediğimizdendir; her şeyin kendi aklımızın buyruklarına göre ayarlanmasını istediğimizdendir. Aslında aklımızın kötü dediği şey, evrensel doğanın düzen ve yasaları bakımından kötü değildir. Yalnızca, ayrı olarak düşündüğünüz kendi varlığımızın yasaları bakımından kötüdür.

Bu kadar kusuru görmezlikten geliyor. Ancak en önemlisi normalin ve anormalin ne olduğunu tam bilmiyor. Örneğin deniyor ki; ‘Bak ne güzel yiyecekler verilmiş’. Ne verilseydi aynı şeyi söyleyecektiniz. Başkasını bilmiyorsunuz ki? Ne güzel renkleri görüyoruz diyorsunuz. Başka renkleri tanımıyorsunuz ki bu yargıya varıyorsunuz. Gördüğümüz renkler ışık bandının yüzde biri bile değil. Akıllı bir tasarım olsaydı biz çok daha zengin renkleri görecektik.

Liste
Yükleniyor…