Devrimci politka, eninde-sonunda, bir bilgi sorunudur. Devrimcilik, eninde-sonunda, epistemolojik bir süreçtir.
- Henüz kategori yok.
-
Elçin Sangu'dan İmamoğlu'na Destek ve Medya Eleştirisi…09.11.2025
-
NBA Rövanşı: Suns, Green ve Brooks ile Güçlenirken Cli…09.11.2025
-
10 Kasım Atatürk'ü Anma Günü'nde Kurumlar Açık, MEB Ka…09.11.2025
-
76ers Retro Gecesinde Raptors'ı Mağlup Etti: Trendon W…09.11.2025
-
Çanakkale ve Marmara Bölgesi'nde Yeni Hafta Yağışlı ve…09.11.2025
-
De'Aaron Fox'ın Muhteşem Dönüşüyle Spurs, Pelicans'ı M…09.11.2025
-
Lakers'ın Galibiyet Serisi Atlanta'da Sona Erdi: Hawks…09.11.2025
-
İstanbul'da Sabah Ezanı Uygulamasına Yeni Düzenleme: İ…09.11.2025
-
Alvaro Morata Como Maçında Sahada Kontrolü Kaybetti: Ç…09.11.2025
-
MasterChef Türkiye'de Kim Elendi? 8 Kasım Eleme Gecesi…09.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Yalçın Küçük
Her eylem bir bilgi akışı ya da radyasyondur. Mutlak cevabı vardır. Dağ çiçekleri bile habercidir. Haber bir eylemle de gelebilir. Devrimcimerkez ve düşmanmerkez bir sıkışık sistemdir. Bu eylemin cevabı, eylemli bilginin kırılarak ya da yansıyarak gelmesi sonucunu da doğurur. Böyle durumlarda devrimci politikacı için radyasyon bilgiyi tekrar kırmak veya tekrar yansıtmak zorunludur.
Devrimci politkacı; kendisiyle düşman merkezler arasında eylemli-bilgi oyunları kuran ve oynayandır.
Her eylem bir bilgi akışı ya da radyasyondur. Mutlak cevabı vardır. Dağ çiçekleri bile habercidir. Titreşerek haber verirler, bu, bir haberdir.
Modern bilgi teorisi, yaşamı gerçek bir heyecan haline sokmuştur. Bilgi ile maddenin ayrılmadığı bir zamanda, uç bir aktivist için, yaşam, teori ve yaşama alanı ise epistemolojidir.
Pratik, teori değildir. Teori, tek tek pratikten çok ötedir. Teorinin geçerli sayılabilmesi için kendisine tıpa tıp uyan bir pratik bile gerekli değildir.
Silahlı kuvvetlerin depolitizasyonu, Türkiye'deki devrimcisizleştirme süreci ile yakından ilgilidir; iktidarı reddeden aydın ile depolitizasyon sürecinden geçirilmiş ordu, devrimcisizleştirme gereğine pek uygun düşüyor. Devrimcisizleştirme, genel insansızlaştırma sürecinin mekanizmalarından birisi oluyor.
Yaratmak; can vermek, kişilik vermek, özgürlük tanımaktır; bu nedenle, Julien Sorel'in yaratılışının hemen başından itibaren Stendhal'den özgürleştiğini ve Stendhal'i yönetmeye başladığını düşünmeliyiz, tıpkı Raskolnikov'un Dostoyevski'ye hükmetmesi türünden; yaratılanın yaratana hükmetmesi, yaratmanın gizli yasasıdır.
Kemal Tahir'i, mhp'ye verelim ve Peyami Safa'yı biz alalım, dedim; Peyami, büyük bir romancımızdır ve Kemal Tahir, ilkel, abartmacı ve insan-sevgisi olmayan bir yazıcıdır. Tahir, şimdi, mhp'nin resmi romancısıdır. Gizliden gizliye, Bülent Ecevit, İsmail Cem ve Halit Refiğ tarafından desteklenmektedir.
Bir bütün olarak sanat ve özellikle edebiyat, artık yalnızca ideolojik bir silâhtır. Artık ülkemizde edebiyat, insanımızı geliştirmek için değil sakatlamak amacıyla kullanılan, yüceltmeye değil alçaltmaya ve tüm estetik kabiliyetlerini ortadan kaldırmaya yönelen acımasız bir silâh olmuştur; insafsız bir ideolojik ay
dgıttır. Edebiyat, artık estetik özüne çok yabancıdır; bu bir iş ise yapanı da, yaban yapmaktadır. Emperyalist dünya, bozanın mutlaka bozulduğu bir dünyadır; artık bozulmadan bozamıyorlar.
Kendi halinde 'insanlık' olur mu, diğer insanların görüp de teslim etmedikleri bir 'insanlık' demek istiyorum ve olması gereklidir. Mutlak ve bağımsız bir 'insanlık' dönüşülmelidir; atasözlerini, halk felsefesi cümleleri sayacak olursak, dilimizdeki 'insan kıymetini insan bilir' sözüne baktığımızda bunun kolay olmadığını görebiliyoruz. İnsan bilmese de insan olmalıdır ve diğer insanlardan bağımsız bir insanlık olduğuna inanıyorum; bu, yaşama gücümüzdür.
Toplum; devrimcilere, akıllı ve inatçı şizofrenler olarak bakıyor. Hep hapse koyuyor ve fırsat buldukça başlarını vücutlarından ayırıyor.
Şizofrenler hep yeni dünya kuruyorlar ve kurdukları dünyada yaşıyorlar. Ancak dünyalarının akılları yok ve sık sık yeni dünya kuruyorlar. Şizofrenler tutarlı değiller ve ısrarlı olmaıyorlar; toplum, fırsat buldukça şizofrenleri akıl hastanelerine kapatıyor.
Bir süreç içinde saygın ve gerekli bir yer, sürecin kendisi yapılmak istenince, geri ve kaçkın bir konuma uzanıyor. Foucault bunu yapıyor; Barthes aynı kaçkınlığı, edebiyattan ve eleştiriden içerdiği silme amacını, Saussure’ün linguistiğinden göstergecilik’i çıkararak, edebiyatı ve eleştiriyi makascı sinyallerine çevirmeye çalışarak gerçekleştirmeye çabalıyor.
Foucault’un yaptığı zamanına göre ayrık görünmüyor: Foucault’un bilimi, yasa zorunluluğu çevresinde dizilmemiş bulgulara, arkeolojiye, indirgeme çabaları, Marx’ı, yararlandığı Ricardo’ya ve Hegel’e geri çevirme çabalarıyla aynı zamana denk düşüyor. Foucault’un yaptığı bir antikacılık’tır.