Yani hiçbir sayı tam değildir. Hepsi tama yaklaşır. Ama varamaz. Demektir ki, 1,999..9'u bize 2 diye yutturmaya çalışan bir dünyanın çocuklarıyız. Ve dünyada aslında tam gibi görünürken, aslında bir irrasyonellik harikası... İşte bunun için hayat yoktur. Olsa dahi o da irrasyoneldir!
- Henüz kategori yok.
-
Gülben Ergen'in ABD Turnesi Sonrası Bornozlu Hamburger…09.11.2025
-
Inter Miami - Nashville SC Playoff Serisinde Final: Kr…09.11.2025
-
Tekirdağ'da Kapsamlı Elektrik Kesintileri Duyuruldu: İ…09.11.2025
-
MasterChef Türkiye'de Şaşırtan Elenme: Çağlar Veda Etti09.11.2025
-
TCMB'den Altın Ekonomisi Analizi: Yastık Altı Miktarı,…09.11.2025
-
9 Kasım Günlük Burç Yorumları: Gezegenlerin Etkisiyle …09.11.2025
-
TOKİ Yüzyılın Konut Projesi Başvuruları Başladı: E-Dev…09.11.2025
-
İrem Derici ve Melih Kunukçu Aşkında Son Perde: Ayrılı…09.11.2025
-
Aynadaki Yabancı 6. Bölüm: Gerçekler Açığa Çıkıyor, Te…09.11.2025
-
Portekiz Ligi: Santa Clara, Sporting Karşısında Erken …09.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Hakan Günday
Ve bir aptalın ölmesi için fazla bir şey gerekmiyordu. Vicdanı taşıracak kadar hata ve göğüs kafesini parçalayacak kadar acı...
Hayat elle tutulabiliyor, gözle görülebiliyor, kulakla duyulabiliyor, burunla koklanabiliyor ve dile tat verebiliyordu. Ancak bunlar sadece saniyenin yarısı kadar sürüyordu, oysa insan ortalama 65 yıl yaşıyordu.
Oysa kötü insanlar değillerdi ama yine de hayatta olmaları onları nedensizce sevenlere acı veriyordu. Acının nedeni tam olarak hayatta olmaları değil, hayatı kullanma biçimleriydi. Harcıyorlardı. Her şeyi. Kendilerini, hayatlarını, onlara sunulmuş her duyguyu ve her malı.
Oysa hayat, her bölümünde ayrı bir hikâyenin döndüğü neşeli bir dizi değil, sonunda herkesin öldüğü ve katilin bulunamadığı sıkıcı bir filmdi..
Hatta dünyanın ilk leopar desenli giysisini üreten adam da böyle düşünmüş olmalıydı. Aşk, avlanmakla ilgiliydi.
Düşünceler mükemmel, ancak davranışlar kusurludur.Bir insanı sevdiğini düşünmek, ona bunu söylemek ve ardından sarılmakla anlatılamayacak kadar mükemmeldir.
Ya hayatlarının anlamını bulamayanlar? Onlar ne olacak?Onlar da göğüslerinde bir et parçasıyla canlı canlı çürüyecekler. Ve buna da, yaşamak demeye devam edecekler!
Hayat, ölene kadar hissedilen zevklerden, çekilen acılar çıkarıldığı zaman geriye kalandır.
Mağaralarda ya da saraylarda yaşamıyoruz. Her çağın kendine ait doğallığı vardır. Bu çağın doğallığı da insanın üzerinde bir karakter taşımamasıdır. Doğal olmak isteyen insan çağın gereklerine boyun eğecek ve karakterini her sabah yenileyecektir. Geçmişten gelen doğallık bugün işe yaramaz. Maymunlar gibi davranmanın ve adını da doğallık koymanın salaklıktan başka bir şey olmadığını herkesin anlaması lazım. Bu çağda gerçek doğallık, yapay olduğu için aşağılanan insani davranışların tümüdür. Nefret etmesine rağmen patronunun yüzüne gülen insan doğaldır. Lokantada, yan masadaki kadının çantasının markasından yola çıkarak onu yargılayan kadın doğaldır. Moda olduğu için zevk almadıkları müzikleri dinleyen çocuklar doğaldır. Çünkü bütün bunlar 2002 yılının doğasında vardır. Sürekli eleştirilen bu tavırlara karşı sunulan doğallık yalanı kullanma tarihi geçmiş bir antibiyotiğe umut bağlamak gibidir. Bu çağda insanlardan cesur, dürüst, idealist, tutarlı, onurlu olmalarını beklemek günün doğallığına aykırı bir yapaylığı savunmaktır.
Ben sadece fazlasıyla ciddiye almıştım, küçükken babamın bana birini üzdüğümde söylediği o sözü. “Kendini karşındakinin yerine koy” ve ilk başlarda bunu o kadar çok yapmıştım ki, bir gün dönüş yolunu yani kendimi bulamadım.
Acı, insanın hayat tarlasında biçtiği buğdaylardan pişirdiği ekmektir. Dolayısıyla sabah kahvaltısı kadar kaçınılmazdır.
Yıllar önce okuduğum işe yaramaz bir kitaptaki tek işe yarar cümle şuydu: İnsanın kullandığı ilk alet, başka bir insandır...
İnsan yalan söylediği anda, beyin kanamasından ölse, dünya öyle boşalırdı ki dinozorlara yeniden yer açılırdı.
Önemli olan, Tanrı’nın bir enstrüman yaratmış olmasıdır. İnsan denen bir enstrüman. Ancak yarattığı müzik enstrümanını çalamayan bir usta gibi, Tanrı da insandan doğru sesi çıkaramamıştır. Bu yüzden, Tanrı hariç bütün güçler insanı çalmış ve özellikle de şeytan en güzel melodilerini onunla bestelemiştir.
Bu kadar kan akmasına gerek kalmazdı eğer birisi çıkıp benimle ölene kadar ilgileneceğini söyleseydi. Biri çıkıp da bana aşık olsaydı...
Türkiye caza benzer. Bir sonraki notanın ne olduğunu tahmin edemezsiniz. Ve bu yüzden dinlemeye devam edersiniz.
Annem arada bir der ki “Evladım, benim de okuyabileceğim şeyler yaz ki atlaya atlaya gitmeyeyim kitabını.