Erol Taş

"Duvarların Ötesi" filminde benim bir arkadaşımı vurdular ve benim bu arkadaşımı deniz atmam gerekiyor. Fakat arkadaşını denize atan bu kötü adamın (benim) ağlaması gerekiyor ve bu adam (ben) bir ağlamaya başlıyor, arkadaşını denize atıyor tabii, ondan sonrası belki 60 dakika birim saati doldurdum, hıçkıra hıçkıra ağlıyorum ve kendimden tamamen geçtim. Bu herhalde dramın verdiği ağırlıktan olsa gerek. Ama kötü adamı oynadığım zaman gözünün yaşına bakmıyorum. Elimden geldiği kadar o hainliği yapıyorum ve seyircilerim de tahrik oluyorlar, bana bol bol küfrediyorlar ve deşarj oluyorlar. Ben de dünyanın en mutlu insanı oluyorum.

Yeşilçam'ın meşhur Pıtpıt'ı vardı, kahveciydi. Akşama kadar çalışıp 5 lira yevmiye alırdık o zamanın parasıyla. O zaman iyi paraydı. Bu parayı bitirmek için birbirimizle yarışırdık. Akşamları da gelip Pıtpıt'ın kahvesinde yatardık ve bizi bağrına basardı. Ne kadar mutlu günlerdi o günler.

Aslanbey filminde bir Rus generalini canlandırdım. Türklere karşı zalim bir insan. Bu film yıllar sonra Fındıkzade'ye geliyor, oradaki sinemada oynatılıyor. Benim evim de tam orada. Beni soruyorlar filmden çıkanlar. Sivri akıllının biri "Onu bulamayız, çocukları burada ilkokulda okuyor, gidelim onları dövelim" diyor. Gitmişler çocukların ağzını burnunu kırmışlar. Akşam eve gittim, çocukların ağzı yüzü kan, sargı içinde. Evde camlar kırık. Çocukları dövdükten sonra evde nümayiş yapmışlar Rusya’ya ‘burada işiniz yok’ diye. İşte bu kadar iyi kötü adam oynuyorum.

Liste
Yükleniyor…