Türkçe konuşan insanlar Anadolu'ya geldikleri zaman, çoğunluğu İslam'ı kabul etmişti, ama bu çoğunluğun neredeyse tamamı ya göçebe hayvancılardı veya Müslüman ülkelere paralı askerlik yapmak için gelmiş insanlardı. Anavatanları olan Orta Asya'dan getirdikleri en önemli marifetleri de zaten bunlardı. Aralarında Bağdat'ta Araplara Türkçe öğretmek maksadıyla 1077 tarihinde meşhur Divan-ü Lugat-it Türk'ünü yazan Kaşgarlı Mahmut gibi entelektüeller yok denecek kadar azdı.

Benzer Sözler

Anadolu insanının edebiyat geleneği, Asya'nın içlerinden Avrupa'nın içlerine doğru, büyük ve uzun bir yolculuğa çıkan Türklerin, bin yıllık tarihleri içinde oluşmuştur. Bir ayaklarıyla Doğu'da, bir ayaklarıyla da Batı'da olan Türkler, edebiyatı medeniyet için bildiler, edebiyatsız medeniyet, medeniyetsiz edebiyat olmayacağına inandılar.

Bir takım ahmaklar, “Özbekler Tekkesi olmasa, Anadolu'ya kimse gidemeyecekti” izlenimini veriyorlar, tarihi tahrif ediyorlar. Anadolu mücadelesinde, Konya’daki Yirminci Kolordu’nun, başında Ali Fuad Paşa vardı ve Erzurum’daki dokuzuncu kolordunun, başında Kazım Paşa vardı, askere fazla ihtiyacı olmamıştır. İkincisi, her yerde Teşkilat-ı Mahsusa vardı, adamları vardı ve bunlar Anadolu’daydı. Kaldı ki Anadolu ile İstanbul arasında sınır ve sınır muhafızları da yoktular; o halde, Özbekler Tekkesi masalını , tarih yazımını judaize etme çabası olarak anlamak durumundayız. Tahrifattır.

Türk aydını, Türk tarihinin ürünüdür (*). Türk tarihsel eyleminin çocuk kalmış çocuğudur. Bu haliyle hem sevgi kaynağıdır, hem endişe. Güzelliği çocukluğundadır; hep sevilmeli. Endişe verici yanı ise hep çocuk kalmasında. Çocuk ne kadar güzelse, çocuk en büyük sevgilerin objesi olsa da, çocuğun hep çocuk kalması sürekli bir üzüntü ve endişe kaynağıdır. Türk aydımnın hep çocuk kalması ise, başka nedenlerle birlikte ancak pek önemli olarak, Türk aydınının düşün ile eylem orasında bir kimyasal bileşim kuramamasından kaynaklanıyor. Çok büyük bir doğallıkla; aydın bir düşünsel sığlıkta büyüyemez.

Bu sabah Rıza Nur Bey dörtte geldi. ...Bana aleyhimde kat'iyyen söylemediğini maamafih Ruslar sordukları zaman 'Resmen Anadolu namına bir memuriyetleri yoktur dediğimi itiraf ederim.' dedi sonra Anadolu vaziyetine geçti ve eğer iş böyle devam ederse Anadolu'nun mahvolacağını söyledi.

Entelektüel , yapısı gereği muhaliftir. Her dönemi sorgular, düşünür. Sürüleşmiş kitlelere katılmaz, tam tersine toplumu siyasi beyin yıkamalara karşı uyarmaya çalışır ve kaçınılmaz olarak er geç bu tutumunun bedelini ödemek zorunda kalır. Bazen koca bir ülkeye karşı tek başınadır. Yağmur gibi yağan suçlamalar onu bir önyargılar bataklığında boğulmaya mahkûm eder. Ama o başka türlü davranamaz; elinde değildir. Böyle yaşamaya mecburdur.

Akademisyenlerin çoğundan farklı olarak öğretme eyleminin ve araştırmanın aktivizme ve günün acil konularına bağlanması gerektiğine inanıyorum. Çevresel yıkım, türlerin yok oluşu ve avcı küresel kapitalizme boğulmuş bir dünyada, akademisyenlerin toplumsal dönüşümlerle ve devrimci değişimlerle ilgisi olmayan soyut konularla uğraşma lüksü olmamalı. Tersine; akademisyenler toplumsal hareket ve topluluklarda tahakküm, hiyerarşi, refah ve iktidarın elitler arasında giderek daha konsantre hale gelmesi, sürüp giden hayvan soykırımı ve gezegen çapında yaşanan ekolojik çöküşün sebepleri ve dinamiklerini anlayacak ve onu dönüştürmeye yardımcı olacak becerilerini kullanan organik entelektüeller olarak çalışmalılar.

Raflarında kapağı açılmadan yepyeni kitapların durduğu kütüphaneye kaydı gözleri. Salonun bir köşesini kütüphane yaptırmıştı. Kitap okumaya değil, "biriktirmeye" karşı bir hevesi vardı. Belki de bu isteği entelektüel görünmek istemesinden kaynaklanıyordu. Ama polisiye ve casusluk türünde okumadığı kitap yok gibiydi. Dün gece uyuyabilmek için birini daha bitirmişti. "Cengiz'e söyleyeyim de, yeni çıkanlardan birkaç tane daha alsın bana" diye geçirdi kafasından. Yıllarca annesini ağırlayan yaylan çıkmış koltuğa şimdi sürekli kendisi oturuyordu. Alışkanlık olmuştu ve alışkanlıklarından kolay vazgeçen biri değildi.

Hititler, Frigyalılar, Yunanlar, Farslar, Romalılar, Bizanslılar, Moğollar da fethetmişler Anadolu’yu. Ne olmuş sonunda? Anadolu onların değil, onlar Anadolu’nun malı olmuş. Bu memleket bizim olduğu için bizim, fethettiğimiz için değil… Fetheden de biziz artık fethedilen de. Eriten de biziz, eriyen de… Biz bu toprakları yoğurmuşuz, bu topraklar da bizi. Onun için en eskiden en yeniye ne varsa yurdumuzda öz malımızdır bizim.

Liste
Yükleniyor…