-Osmanlı’ya atıfta bulunarak- sıkacaksın boğazını. Bir sıkımlık canı var. Göreceksiniz, donanmamızın Çanakkaleyi geçip Marmaray’a girdiği haberi bile yeterli... Padişah, sarayında ne yapacağını şaşırır, iki mermi ile çatısını başına yıkarım. İstanbul’un bir ucundan bir ucuna bir çıra gibi yanacağı korkusu, onların akıllarının başlarından uçup gitmesi için kafi.
- Henüz kategori yok.
-
Lando Norris Sao Paulo Sprint'i Domine Etti, Piastri'n…08.11.2025
-
West Ham United, Burnley Karşısında Kritik Maça Çıkıyo…08.11.2025
-
Türk Telekom - Karşıyaka Maçı Öncesi: Yükselişteki Baş…08.11.2025
-
Bundesliga: Union Berlin, Zirvedeki Bayern Münih'in Ye…08.11.2025
-
Amedspor Taraftarından Hatayspor'a Sıcak Karşılama, Gö…08.11.2025
-
LaLiga'da Kritik Randevu: Sevilla ve Osasuna Düşüşü Du…08.11.2025
-
Hull City Zirve Takibinde: Art arda Gelen Galibiyetler…08.11.2025
-
Rochester Adams, Stoney Creek'i Yenerek Bölge Şampiyon…08.11.2025
-
Kompany'nin Rekor Peşindeki Bayern Münih'i Union Berli…08.11.2025
-
Ankara'da Elektrik Kesintileri: Başkent EDAŞ'tan Şebek…08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Benzer Sözler
Bir padişah ki budalaca kuruntu yüzünden, yirminci yüzyılda, İstanbul'a elektrik sokmaz. Telefon getirtmez. Askere manevra fişeği ile de ateş talimi yaptırmaz. Donanmayı, eğer denize açılırsa toplarını Yıldız'a çevirip vurabilir diye ön köprü ile bağlı Haliç'te çürütür. Bir padişah ki okullarda edebiyat dersi okutmaz. Kuru övme dışında tarih dersi verdirmez. Aşk şiirini, romanını bile yasak eder. Kendi adıdır diye bir sabah uyanıp bütün kısa "a"lı Hamidleri uzun "a"lı Hâmid'e ve veliahtının adıdır diye bütün Reşad adlarını Neşet'e değiştirtir. Otuz üç yıl böyle bir padişahın hükmü altında çöküp giden bu memlekette 1965'te onu "Ulu Hakan" diye ananları deneme tavşanı gibi kullanılmak üzere akıl hastanesine yollamaz da ne yaparsınız?
Vak'ay-i Hayriye, Osmanlı Türkiyesi'nde ulema sınıfını çırıl çıplak etti. Osmanlı Türkiyesi'nin yeniden doğuş umudu, Yeniçeriliğin ilgasıyla başladı. Şehzadeliğinde Yeniçerilerin kirli kementlerinden dünyaya yeniden dönen Mahmut-i Adli, yaygın adıyla İkinci Mahmud, kurtarmak için yıkmak gerektiğini bilen bir hükümdar oldu. Sultan Mahmut'un yanı başında, gözü önünde. Yeniçerilerin hain kementi ile hayatını kaybeden Üçüncü Selim, bir yana bırakılacak olursa, Türkiye'de tüm yenilikler, Sultan Mahmut ile ve Vak'ay-i Hayriye ile başladı.
Orta-Doğu ve Balkanları Avrupa ve Amerika’nın tasallutundan kurtarma yükü Osmanlı Devleti’nin omuzlarındaydı. Önceleri bölgede bir Pax-Ottomana ihdas etmiş bulunan Osmanlıların omuzları zamanla bu yükü kaldıracak güçten mahrum kaldı. Daha doğrusu Avrupa ve Amerika’nın güçlü oldukları alanla Osmanlıların güçlü olduğu alan birbirinden farklıydı. Güçler arasında mahiyet farkı vardı. Kapitalizmin dünyaya sunduğu ölçüler bakımından Osmanlı Devleti dünyanın en güçsüz devletiydi. Bu güçsüzlüğün kaçınılmaz sonucudur ki Osmanlılar tarihten silindi, gitti. Fakat Osmanlı devletinin hayat kaynağı sarih bir biçimde anti-kapitalist olan tarih yükü Türkiye’ye kaldı. Türkiye’nin etrafındaki ülkeler bu yükten muaf oldukları için her aşamada Avrupa ve Amerika oralara musallat oluyor. Karışıklıkların sebebi bu. Türkiye başından tarih yükünü atmaya kalkışamıyor. Sakin kalışının sebebi bu.
Zaferleri ve mazisi insanlık tarihinde başlayan kahraman Türk ordusu, Mehmetçik, tarih yolculuğuna altın sayfalarla bir zafer, bir destan daha yazmıştır ve Çanakkale geçilememiştir. Bugün gelecek nesiller için canlarını feda eden o büyük kahramanların aziz hatıraları bizlere emanettir. Onlara bizler için, bugünler için inandıkları kutsalların tehlikeye düştüklerini hissettikleri için canlarını seve seve ortaya koymuşlardır. Onları anlayan ve onları idrak eden torunları olarak, onların hatıralarını her daim canlı tutmak, onları hatırlatmak hepimizin görevi, borcudur. Çünkü unutmak, kaybetmektir. Unutmak, eksilmektir. Biz onları hatırlayarak bugünü dünle besleyeceğiz.
Osmanlı’da halk Tanrı emaneti olarak kabul edildiği için devletin başlıca vazifesi onun durumunu düzeltmek ve refahını sağlamaktı.
Bizim azametli padişahlarımız saray havuzlarında cariyelere göbek attırırlarken Batı'da Büyük Frederik'ler, en ünlü Batılı düşünürlerden, Leibniz'den veya Thomasius'tan, Voltaire'den, Diderot'tan feyiz almakta, bu bilginlerin kültürü ile hal ve hamur olmakta idi.
Padişah ve hanedan aileleri nasıl ceddimiz oluyor? Saray haramilerini değil; onları karşı çıkan, direnen, ayaklanan herkesi ecdadım olarak görüyorum. Benim ceddim Abbasilere isyan eden zenci kölelerdir, Babaîlerdir, Şeyh Bedreddinlerdir.
60'lı yıllarda bunlara 'çer çöp', 'kocakarı ilacı' dediler. O zamanlarda Osmanlı'nın otacı kültürü maalesef kaybolup gitti. Kaybolan kültürümüzü ben tekrar ayağa kaldırmaya çalışıyorum. Osmanlı'dan bu yana gelen otacı kültürünü tanıtmaya ve insanlara anlatmaya çalışıyorum. Doğanın bize verdiği şifa gücü ortadadır. Ben gezerek insanlara bu hizmeti sunmaya çalışıyorum.
Osmanlı'nın cami, medrese ve tekke gibi sosyal yapıları iyi tahlil edilerek ABD'de eğitim ve tebliğ çalışmalarının yapılması gerekir. Amerika'daki insanlar yumuşak Hıristiyan'dır, onlara Protestan denir.
Dünyada, tarih bilinci böylesine köreltilmiş başka bir toplum olmasa gerek. Osmanlı'yı, ortaya koyduğu köklü ve çok yönlü mirasıyla ve misyonuyla değerlendirmek ve anlamlandırmak yerine, sadece ya hamasi nutuklar atarak, ya da şaşırtıcı bir şekilde karalamaya çalışarak Osmanlı'yı anlayabilmemiz mümkün değildir. Oysa Osmanlı'nın mirasını ve misyonunu en çok bugün anlamamız gerektiğini düşünüyorum.
Osmanlı çökertilmişti ve yerine kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı'nın iddialarına ve misyonuna sahiplenmediğini alenen tüm dünyaya ilan etmesine rağmen Batılı hegemonik güçler Türkiye'ye her zaman belli bir mesafeden ve paranoyak bir kuşkuyla bakmaktan geri durmadılar.
Orhun Abideleri'ni de Bosna'daki eserleri de ihya eden Türkiye Cumhuriyeti Devleti'dir. Dünyanın çeşitli yerlerinde Selçuklu'nun, Osmanlı'nın bizlere miras bıraktığı eserleri korumak da boynumuzun borcudur. Bu eserin restorasyonunda emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Caminin süsü cemaatidir, inşallah bu camimizin cemaati bol olur.
Jön Türklerin uğrunda çalıştıkları Osmanlı milleti oluşturma hareketi boş bir girişimdir. Tek çıkar yol, milliyetçiliktir.
Kilimler üzerinde sere serpe
Deir Morran'da,
Sabah fincanları boşalırken
Yanımda Omm Kolthum,
Kimin umurunda
Chalcedon'da askerlerimizi mahveden
Ateş ve veba
(İstanbul kuşatmasını anlattığı bir şiiri. "Chalchedon", bugünkü Kadıköy; Omm Kolthum ise karılarından biridir.)
Osmanlı evleri yüksek tavanlıydı. Tavanın yüksek oluşu insan ruhunu hem yüceltir, hem de ruha ferahlık ve sükûnet verir. (Alçak tavanlı “daire”lerde ruhumuz bunalıyor, sık sık depresyona giriyoruz).
Sunucu: …Evet, bugünkü konuğumuz tarihi bir konuk. 18. Osmanlı sultanı 1. ve sonuncu İbrahim. Yani boncuklu deli İbrahim.
[Deli İbrahim içeri girer]
Hoş geldiniz sultanım.
İbo: Hoş bulduk.
Sunucu: Buyrun, oturun.
İbo: Sağ olasın.
[İkisi de oturur ancak sunucu ayak ayak üstüne atar.]
İndir ayağını!
Sunucu: Efendim?
İbo: Ayağını indir dedim.
Sunucu: Ahh! Tabii koskoca padişahın huzurunda ayak ayak üstüne atılır mı?
İbo: Hayıır.
Sunucu: Ya?
İbo: Halkın huzurunda ayak ayak üstüne atılmaz.
İstanbul bugün yorgun, Üzgün ve yaşlanmış, biraz kilo almış, Ağlamış yine, rimelleri akıyor.
Akşama doğru azalırsa yağmur, Kızkulesi ve Adalar, Ah… Burada olsan, çok güzel hâlâ, İstanbul’da sonbahar.
Bizdeki Osmanlı özlemi daha çok İslamcı bir devlet yapısı özlemi olarak ortaya çıktı, fakat gelinen noktada bizi bölgede daha da yalnızlaştırmaktan öte bir işlev görmedi.