Bu ülkenin tarihi, hayal kırıklarının tarihidir.
- Henüz kategori yok.
-
Lando Norris Sao Paulo Sprint'i Domine Etti, Piastri'n…08.11.2025
-
West Ham United, Burnley Karşısında Kritik Maça Çıkıyo…08.11.2025
-
Türk Telekom - Karşıyaka Maçı Öncesi: Yükselişteki Baş…08.11.2025
-
Bundesliga: Union Berlin, Zirvedeki Bayern Münih'in Ye…08.11.2025
-
Amedspor Taraftarından Hatayspor'a Sıcak Karşılama, Gö…08.11.2025
-
LaLiga'da Kritik Randevu: Sevilla ve Osasuna Düşüşü Du…08.11.2025
-
Hull City Zirve Takibinde: Art arda Gelen Galibiyetler…08.11.2025
-
Rochester Adams, Stoney Creek'i Yenerek Bölge Şampiyon…08.11.2025
-
Kompany'nin Rekor Peşindeki Bayern Münih'i Union Berli…08.11.2025
-
Ankara'da Elektrik Kesintileri: Başkent EDAŞ'tan Şebek…08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Benzer Sözler
İstediğimizi bulabilmek için, başka yaratılışta olmamız icap ederdi. Bu dünya yalnız, edepsizlerin, rezillerin, alt seviyeli insanların dünyasıymış meğer.
Otuz yaşıma gelene kadar öyle olmayan yaratıklara eşitmişim gibi davranmaktan bıkıp usandım. Bir kedi genç olduğu sürece kâğıt toplarla oynar, çünkü onların canlı ve kendine benzer bir şey olarak görür. İnsan denen iki ayaklı hayvanlar da benim için aynı şeyi ifade ediyor.
Bu kitabın her sayfasını okudum ve tuz çalkalayıcısını doldurmaya yetecek kadar sevgiyi bulamadım.
İnsanlar tarihi pek merak etmediler ya da merak ettirilmediler. Daha ziyade halının altına doğru süprüldü mevzular. Bu ülkenin kendi geleceğini, gelecek nesillerin yaşantısını karartmak demek. Karanlıkta bırakmayı tercih ettiler. Aman bilinmesin dendi. Biz kendimizden, hatalarımızdan memnun değiliz. Hataları halının altına süpürdüğümüz zaman kurtulduğumuzu sanıyoruz. Ne kadar karşı çıkarsak çıkalım, ne kadar ayrı olursak olalım, bu kadar ayrılık içinde tek ortak noktamız aslında geçmişimiz ve geleceğimiz olacak. Herkes şimdinin derdinde oysa. Halının altına o kadar çok süprülüyor ki, önce pot oluyor, sonra dağlar. Ve herkes o dağlara takılıp tökezliyor. Siyasetçiler, gazeteciler ve ilgili kişiler 30 yıldır televizyonda bir masanın etrafında toplaşıp son derece sıkıcı ve itici şekilde 12 Eylül’ü tartışıyor. 30 sene öncenin magazinini yapmaya çalışıyorlar. Bu bence tam bir patinaj. Hiçbir şekilde hareket etmeyen, ısı yaratan, dumanlar çıkaran bir patinaj. Geleceğe bunu yapmaya hakkımız yok.
Hakarete uğradık, dişimizi sıktık. İftiraya uğradık göğüs gerdik, linç edildik, yıkılmadık. Bıkmadan, usanmadan vazgeçmeden konuştuk, anlattık, dinlettik, gösterdik. Ancak ne yazık ki olmadı, olamadı. Üzülerek söylüyorum ki geldiğimiz son noktada dün itibarıyla altılı masa, artık millet iradesini kararlarına yansıtma kabiliyetini kaybetmiştir.
Olası bir savaşta düşmanla işbirliği yapacağına inanılan Müslüman olmayanlar hiçbir zaman “gerçek vatandaş” olarak kabul edilmemiş, Ermenileri yok eden İttihatçı kadronun bıraktığı yerden devam eden yeni Devlet tarafından her zaman tehdit olarak algılanmıştır. Daha Cumhuriyet’in kurulduğu ilk yıllardan itibaren önce Rumlar mübadeleye tâbi tutularak yüzyıllardır yaşadıkları topraklardan sökülüp atılmış, ardından İkinci Dünya Savaşı öncesi yükselen faşist akımlara uyum sağlanarak her türlü baskı ve sindirme politikasına maruz bırakılmışlardır. 1920’lerde başlayan “azınlıkları tasnif ederek ülkeyi tamamen Türkleştirme” politikası 1964’e kadar devam etmiş, ülkedeki gayrimüslim sayısı, yüzbinlerden binlere düştüğünde ancak Devlet Yahudi, Ermeni ve Rum azınlıklarını tehdit olarak görmez hale gelebilmiştir. Bu süreçte yaşanan Vatandaş Türkçe Konuş kampanyaları, Varlık Vergisi, gayrimüslimlerin çalışma kamplarında toplanması, 6-7 Eylül 1955 öncesi ve sonrasında ekonomide de Türkleştirmeye gidilerek mallarının mülklerinin ve en önemlisi sermayelerinin de ellerinden alınarak Devletleştirilmesi, 6-7 Eylül olaylarında işyerlerinin, ibadethanelerinin ve evlerinin yağmalanarak kadınlara tecavüz edilmesi vs’nin detaylarına girmiyorum bile.
bu adamın şiirlerinde iş yok
önce
aldım birini, sürdüm dazlak kafama.
boşuna, saç maç bitirmedi.
sonra
ovdum biriyle sivilcelerimi.
iki günde orta büyüklükte patates
oldu çıktı hepsi, doktorlar şaştı.
sonra
kırdım ikisini tavaya,
şüphelendim, yemedim kendim,
köpeğim yedi, öldü.
sonra
koruyucu diye kullandım birini.
söküldüm kürtaj parasını.
sonra
birini taktım gözüme,
girmeye kalktım iyi bir kulübe
çelme taktı kapıcı,
kapaklandım yere.
verdim yargımı sonra da
yukarıda
Önce ekmekler mi bozuldu bilmem ama, sonra balkonların bozulduğu kesin. Gelişen Türkiye'nin insanları balkonu anlamadı. Onu salona, yatak ya da oturma odasına dahil ederken metrekare kazandığına sevindi de, her evden bir düş odası eksildiğini, yeryüzünde Christian Hunziker türünde adamların bir lunapark büyüsü yarattığını fark etmedi, bilmek istemedi.
Boş ver, diyorum. Çekemezsek çekemeyiz. Bu toplum bu öyküye layık değilmiş diye avuturuz kendimizi.
Peki ne görüyoruz; sonsuz tamahkar bir plütokrasi ile karşı karşıyayız. Şunu ileri sürebiliyorum, her sömürgeci Türkiye büyük zenginlerinden daha az sömürgecidir. Artık bunlar için 'halkım' demek çok yersiz, her sömürgeci sömürdüğü halka bunlardan daha yakın ve insaflıdır. Her sömürgeci bunlardan çok daha 'kalıcı' ruh halindedir ve bunları, kesinlikle 'kaçıcı' tarif etmek zorundayız.
Tayyip Erdoğan, ülkede tartışma düzeyini, hızla Kasımpaşa Kahvehaneleri'ndeki münakaşa seviyesine indirmektedir.
Peki burada iyimser olmak için bir neden var mı; Tağmaç’tan Özkök’e otuz yıl var. Demek ki en az otuz yılda ördüler. Uzun bir yolda çalıştılar. Şimdi daha iyi görüyoruz hep Tayyip Erdoğan’ı yapmayı hedef aldılar. Her birimizi ve özellikle doğanları Tayyip Erdoğan imal etmeye yemin ettiler; artık Tayyip Erdoğan’a oy verenlerin her birisi bir Tayyip Erdoğan’dır. “Cumhuriyet insanı” yerine ektikleri işte budur. Kovduklarının, hapsettiklerinin, sokak ortasında öldürdüklerinin, beslemeyip idam ettiklerinin yerine diktikleri işte budur. Demek ki, yaratmadılar ve imal ettiler. Seri imalat var, mamulleri, birbirinin aynı oldular.