Ne yazı ki, Türk toplumunda çıkarcılık, yalakalık, yasalara uymazlık, kavgacılık, şiddet, darp, karşısındakinin haklarına tecavüz, dolandırıcılık eylemlerinin hızla artmasını sadece endişe ile izlemekle yetiniyoruz.
- Henüz kategori yok.
-
MasterChef Türkiye'de Yeni Haftanın Heyecanı, Format D…11.11.2025
-
Öğretmen Adaylarının Atama Çıkmazı: Siyasi Bağlantı İd…11.11.2025
-
Vakıf Faktoring, Güçlü Halka Arzı İle Yeni Döneme Başl…11.11.2025
-
NFL Haftası 10 Değerlendirmesi: Eagles-Packers Çekişme…11.11.2025
-
Geleceğe Nefes Seferberliği: Türkiye'nin Yeşil Vatan P…11.11.2025
-
EGM Promosyon Anlaşması Sonuçlandı: İş Bankası'ndan Pe…11.11.2025
-
Borsa İstanbul'da Önümüzdeki Hafta Genel Kurul Toplant…11.11.2025
-
İBB Soruşturmasında İddianame Süreci Hızlandı: Hukuki …11.11.2025
-
Özel Sağlık Sektörüne Stratejik Yönlendirme: Yeni Lisa…11.11.2025
-
Grayson Allen'dan Kariyer Rekorlu Performans: Pelicans…11.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Toplum
Eğer acil önlem alınmaz ise, anlattıklarımız anlaşılmaz ise, bir kuşak sonra (şimdiden örneklerini her yerde görmeye başladık) bu coğrafyanın teröristleri, canileri, katilleri, uygarlık düşmanları bu topraklarda da yeşerecektir. Demedi demeyin…
Ben size açık açık söyleyeyim, bu coğrafyanın yakın bir zamanda huzura kavuşacağını, akan kanın durulacağını, her biri insanlık tarihinin en iğrenç suçu olabilecek olayların sonlanacağını boşuna düşünmeyin. Çocuklarımız korkarım ki bu kan bataklığının içinde yaşamaya çalışacaktır. Bu coğrafya en katı ve kanlı bölünmesini dini inançlarında gösterir. Kendimizi ve başkalarını kandırmaktan vaz geçelim. Çok fazla zamanımız kalmadığı söylenebilir. Bu coğrafya da kendi Ortaçağına son vermek zorundadır.
Din kisvesine bürünmüş organize işlerdir bunlar… Bu aşamaya gelindiğinde hiç kimse şefin hata yapıp yapmadığına bakmaz, onda keramet aramayı marifet bilir. Onsuz dünyanın dönmeyeceğine inanır. Bir defa bu batağa saplandığında, görüş açısı daraldığı için olup biteni de doğru değerlendiremez. Değerlendiremeyince, şefinin kusurlarını düzeltme yerine, onda keramet aramaya başlar; tek amacı suçlamalar ne olursa olsun biat ettiği kişiyi koruma olur. Bu korumada ahlaki değerleri, dini söylemleri, yasal yorumları istediği gibi yapmayı marifet bilir. Peşine takıldığı kişinin son söylediği onun için yasadır; liderinin daha önce söyledikleri ile son davranışları çelişse dahi, onu anımsamamayı, çıkarları için onları görmemezlikten gelmeyi; hatta hedefe varmak için her türlü ahlak ve yasadışı yolların kullanılmasını mubah görür ve bütün bunları da işbilirlik sıfatı ile taçlandırır.
Bir kapının önünde yatarak beslenmeye alışmışlar, yediği yemeğin kökenini ve doğuracağı maliyeti hesaplamayı hiçbir zaman düşünmezler; onların tek görevi çıkarları sürsün diye sahiplerini koşulsuz korumadır.
Son zamanlarda televizyonlarda Osmanlıca tartışmaları ile sahneye çıkan insanların konuşmalarını dikkatle izliyorum. Bir ülkenin aydın, eğitimci, bilgin olarak sanılan insanları bu kadar cahil ve bilgisiz nasıl oluyor?
Parası ile rezil olan bir millet derseniz kimi gösterirsiniz? Her şeyi paraya tahvil etmeye kalkışmış , eğitimini bile ticari meta haline çevirmiş, gençliğini yem olarak birilerinin önüne atan bir devlettir derim. Bilmem bu devlet size tanıdık geliyor mu? Yoğun din eğitimi verilip de dünyada barışı, kardeşliği bilimsel atılımı, huzuru, yalancılığı, dolandırıcılığı, soysuzluğu önlemiş bir tek örneğiniz var mı? Nasıl oluyor da dünyada din eğitiminin yoğun verildiği coğrafyalar ile yobazlık, hırsızlık, dolandırıcılık; yalananın, kavganın, tecavüzün, her türlü melanetin yoğun olduğu haritalar üst üste çakışıyor. Kör müsünüz?
Sosyal devlet gitmiş, alavere dalavere ile geleceğini arayan bir devlete dönüşmüştür. Eğitiminizi ticarete döktüğünüzde tüm değerlerinizin ticarete alet edilmesinin kapısı açılmış demektir.
Dünyanın tüm ülkelerini bilmem; ancak bildiklerim içinde çocuklarını bu kadar haince ve bilinçsizce ticari emtia yapan bir ülke görmedim diyebilirim.
Toplumsal aydınlanma dogmanın dışlanmasıyla kazanılabilir. Dolayısıyla daha uzun yıllar bekleyeceğiz gibi görünüyor.
Ortadoğu yaşam ve düşünce tarzını bu toplumda yaygınlaştırmak için bu kültürün dilini ve yazısını yaygınlaştırmayı bu açıdan bakınca onların açısından bakınca akıllıca görmek gerekiyor. Din dersinin okullarda yaygınlaştırılması, diyanete 7-8 bakanlığın bütçesi kadar kaynak ayrılması, her köşe başına bir cami yapılması, dini eğitim gören kişilerin öncelikle bir yerlere atanması, türbanın bir çeşit kutsallaştırılması ve siyasi simge yapılması, aslında bu projenin temel öğelerini oluşturmuştu; buna Osmanlıcanın yaygın öğretilmesinin eklenmesini niye yadırgıyoruz ki? Özlem duyduğumuz Arap kültürüne başka nasıl ulaşabiliriz ki? Diyelim ki Osmanlıcayı öğrettik, bu dili kiminle konuşacaklar? Araplar ve Farslar için yetersiz, bugünkü öz Türkçe için ise neredeyse yabancı bir dil gibi uzak duracak.
Anlayamamanın sonuçları ürkütücüdür. Hatalı ev yapar ya da evini fayın üzerine kurar, depremde ya da kendi kendine yıkılır; bunu kadınların çıplak gezmesine bağlar. Dereye ev yapar selden gider, felaket olarak algılar; takdiri ilahi olarak tanımlar. Yakın akrabası ile evlenir, özürlü çocuğunu, günahından dolayı Tanrının bir cezalandırması olarak algılar. Doğal olayların hemen hepsini felaket olarak niteler. Kendi kusurunu anlayamaz; anlayamadığı için nedeni araştırmaz; araştırmayınca eksikliği giderecek yolu bulamaz. Takdiri ilahi ile- bela arasında debelenip durur. Kendini değiştirecek hiçbir zahmette bulunmaz; kitap okumaz, kurslara gitmez, beceri geliştirecek işlerle ilgilenmez; para bulursa hacca gider, kurban keser; bilimsel araştırmalara ‘benim kafam basmaz” diyerek destek olmaz, kaynak ayırmaz. Ülkemizin bazı illerinde sık sık söylendiği gibi, argo bir şekilde şu cümleyle düşüncesini dile getirir: Fazla bilgi delikanlıyı bozar.
Türk toplumunun evrime bakışı diye bir bakış zaten söz konusu değil. Yüzde bir-iki adamın evrim kuramını sindirmesi veya biraz anlaması, toplumun da anladığı anlamına gelmez. Türk toplumu evrim kavramına yabancıdır.
Türkiye’deki mantık arasında çok büyük fark var. 1.400 yıldır dini kuralları hiçbir reforma tabi tutmadan kabul eden bir toplumda, evrimi batı mantığıyla kitlelere anlatmaya çalışırsanız başarılı olamazsınız. Yaratılış kuramı, tanrısal kelam olarak toplumu etkisi altına almış vaziyette. Nitekim üniversitelerde yapılan bir araştırmaya göre; öğrencilerin yüzde 70’i evrime inanmıyor, yüzde 20’si yetersiz buluyor; ancak yüzde beşi inanıyor.
Dindarların melanetlerini izleyerek göstermelik bağlandığı dininden; demokrasi havarisi geçinenlerin, işlerine gelmediği zaman ne kadar acımasız olduğunu görerek demokrasiden soğur. Dindar geçinir, dinin gereklerini yapmamaya başlar; demokrat geçinir, çağdışı davranışları ve görünümleri erdem zanneder. Evrensel tanımlara ulaşamadığı için, dini aklına geldiği gibi yorumlar; yapamazsa bu yorumu yapanların peşine takılarak cemaatin bir üyesi olur.
Türk insanının evrimi algılayabilmesi için en azından geçmişteki ve bugünkü doğal varlıklarıyla yakın ilişki içinde olması lazım. Biz diyoruz ki; 10.000 tane bitkimiz, 50-80.000 arasında hayvanımız var. İsim koyduğumuz bitki sayısı 300, hayvan sayısı ise 400 civarında. Bunlar da günlük olarak yediğimiz, kullandığımız canlılar. Doğru dürüst bir doğa müzesi kuramamışız. Son zamanlarda yapılanlar hariç kataloglandırılmış bir şeyimiz yok. Bu kadar doğaya yabancı olan bir topluluktan evrime katkı beklemek söz konusu olamaz.
Elinizi vicdanınıza koyun, bu ülkede Fars ya da Arap mimar, sanatkâr tarafından yapılmıştır diye bir sanat eserini göndünüz mü?
Tükenmiş bir devri bir kültürü yaşatacağız safsatası ile tekrar eğitim tezgahına koymak aptallık değilse ihanettir.
Geçmişimde ülkemin yaşadıklarından zaman zaman şikâyet ederdim. Korkarım ki çocuklarım ve torunlarım bırakın şikâyeti, güvenli ve aydınlık bir çevrede yaşamayı bile çok arayacaklar…