#unutmak

Bir yığın insan gördüm, günlükleri dolabında gizli saklı. Kendiyle mektuplaşan ya da kendiyle konuşan. Dününü unuttu hepsi. Günler günlüklere küstü ya da günlük yazara kara kara önlük giydi, son mektup kalbine sıktı.

Halk sevginin veya alâkanın objesini ortadan kaldırmakla meseleyi kestirme halledeceğini sanır ve sevdiğini öldürür. Biz meselenin dışarıda değil, içimizde halledilebileceğini daha çok anlarız. Çünkü dâva yalnız sevgili ile kendimiz arasında değil, hattâ senin meselende olduğu gibi hiç değil, asıl dâva kendimizle kendimiz arasındadır. Sevgiliyi dışarıda öldürmek neye yarar? İçimizde yaşadığı müddetçe, biz sadece bir şeklin katili olmakla kalırız. Onu içimizde öldürebilmeliyiz. Unutmak budur. Tereddüdün lüzumsuz. Rezil etmek veya öldürmek, yani mânen veya maddeten öldürmek, verdiği zafer gururu ne olursa olsun, meseleyi halletmez.

"Unutma" diye bir şey var mıdır gerçekte, kişi nasıl 'unutur' ki yaşadığı bir şeyi? Kişinin belli bir andaki bilinç içeriği açısından o sırada anımsamadığı örtülmüş, silinmiş, bastırılmış bir yaşanmışlık, bilinçaltında yani yaşadıklarının toplam bağlamı karşılıklı etkileşimleriyle oluşturdukları bütün içinde, tam da o yaşanmışlık yerinde, sürdürür yaşamını [yalnızca bir sözcük oyunu değildi o söz:"yaşadığın her an, her yaşadığın an, yaşar."...] yaptıklarına karışır, onları yönlendirir, etkiler. İşte, bu toplam bağlam, o: yaşamımın bütün anılarını barındıran, yaşamlarını sürdüren bütün:o ben'im, işte...

Liste
Yükleniyor…