- Henüz kategori yok.
-
Kademeli Emeklilik Beklentileri ve 1999 Öncesi Sigorta…12.11.2025
-
Marvel Evreni Genişliyor: Disney+ ve Gelecek Projeler …12.11.2025
-
Sony, PS5 Masaüstü Deneyimi İçin Özel Monitörünü Tanıt…12.11.2025
-
Marriott Ortaklığının Sona Ermesiyle Sonder İflas Etti…12.11.2025
-
ABD ve Avrupa Borsaları Yapay Zeka ve Hükümet Kapanışı…12.11.2025
-
Emekli Albay Orkun Özeller İlk Duruşmada Tahliye Edild…12.11.2025
-
Melisa Döngel'den Gündem Yaratacak Açıklamalar: Çok Sa…12.11.2025
-
Bankacılık Sektöründe Mevduatlar Yükselişini Sürdürürk…12.11.2025
-
Yerli Üretimi Destekleyen Hurda Araç Teşvikiyle TOGG A…12.11.2025
-
Kral Şakir: Dünyalar Karıştı, Animasyon Dünyasına Yeni…12.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
#tarih
Tarihçiler, nadiren mutlak gerçeği ortaya koymaya eğilimlidirler. Çoğunlukla ordularının kahramanlıklarına güzelleme yapmak ve olayların kendi hayali kurallarıyla uyuştuğunu göstermek isterler. Tarihi yazmaktansa onu uydururlar.
Tarihin en acı derslerinden biri şudur: Yeterince uzun zamandır aldatılmışsak, aldatmacayı ortaya koyan her türlü kanıtı reddederiz. Gerçeği bulmakla ilgilenmeyiz artık. Aldatmaca bizi kafeslemiştir. Tuzağa düştüğümüzü kendimize bile itiraf etmek, son derece acı vericidir çünkü.
İnsanın tarihine daha geniş bir grubun üyesi bulunduğumuzun yavaşça farkına varılması olarak bakılabilir.
Bacon insanın “doğa üzerinde sahip olduğu hakları” kullanmasından söz ediyordu. Aristoteles “doğanın tüm hayvanları insan için yarattığını” söylüyordu. Immanuel Kant’a göre “insan olmasaydı, yaratılmış her şey yaban kalır, bir hiç olur”du. Çok uzak olmayan bir geçmişte doğayı “fethetmek”ten ve uzaya “hâkim olmak”tan söz ediliyordu; sanki doğa ve kozmos, haklarından gelinmesi gereken düşmanlarmış gibi. Din adamları topluluğu da bu konuda önemli bir rol oynadı. Batı dünyasının dinlerine göre, insanlar nasıl Tanrıya boyun eğmek zorundaysa, doğadaki başka her varlık da insana boyun eğmek zorundaydı. (...) Descartes ve Bacon dinden çok etkilenmişlerdi. “Doğaya karşı biz” düşüncesi dinsel geleneklerimizden bize miras kalmıştır. Tekvin’de Tanrı insanlara “her canlı varlık üzerinde egemenlik” tanımış ve “her canavar”ın bizden “korkması” ve karşımızda “huşu duyması” buyrulmuştur. İnsanoğlu doğaya “boyun eğdirmeye” teşvik edilir ve “boyun eğdirme” ifadesi askeri anlamlar ima eden İbranice bir sözcükten çevrilmiştir.
Çocukluğumda benim için üç şey vardı. Matematik, tarih ve politika. Ama matematik zaten hepsini anlatan şeydi.
Yenilmek her zaman kaybetmek demek değildir. Spartaküs yenildiği için Spartaküs'tür; eğer Spartaküs yenseydi adı sanı bilinmeyen Roma komutanlarından biri olurdu. Spartaküs'ü herkes biliyor çünkü mücadele edip güzel yenilerek de tarihe geçmek mümkün. Mahir'i, Deniz'i ve İbo'yu halklarımız biliyor ama onları katledenleri hatırlayan yok. Öte yandan tarih, hayatı ve siyaseti sadece 'kazanmak' üzerine kurgulayanların yanılgılarıyla doludur.
Ülkelerin tarihlerini değiştiren liderler vardır. Bu liderlerden birisi de hiç şüphesiz ve tartışmasız 8. Cumhurbaşkanımız milletin adamı Turgut Özal'dır.
Yani, bizim Ermenilerle hiçbir sorunumuz yok. Birlikte yaşamış, kız almış, kız vermişiz. İki toplum kaynaşmış. Nasıl ayıracaksınız?
Bulgarlar o zaman (1995-1996) başkaları (diğer Avrupa ülkeleri) çalışırken grev yaptılar, barikatlar kurdular ve lastik yaktılar. Şimdi ise, diğer ülkeler kendi şehirlerini yakar ve problem çıkarırken biz çalışıyoruz
Bana öyle geliyor ki Sezar gidip dünyayı fethederek eğlenmek için fazla yaşlıydı. Bu tür bir eğlence Auguste ve İskender’e uygundu: durdurulması zor, genç insanlardı onlar, ama Sezar sanrım daha olgundu.
Genellikle siyasi, iktisadi, askeri, sosyal ve kültürel alanda temayüz eden insanların hayat hikâyeleri dikkatimizi çeker; onlara ilişkin biyografik ve monografik eserler yazılır, belgeseller hazırlanır, anma geceleri tertip edilir. Onlar toplumun öncüleri ve önderleridir; öyle varsayılır… O sözünü ettiğim kesimin içindeki kifayetsiz muhterisleri, sahte kahramanları ve miras yedileri şöyle kenara çıkarırsanız, geride kalanlar hakikaten “öncü” , “önder“ ve “model şahsiyetler”dir. Halkımızın tavsifiyle söyleyeyim, onlar “büyük adamlar”dır… Milletler, bu büyük adamların üzerinden dönemin tarihini tanır, günü anlar ve yarını anlamlandırırlar.
Kütüphaneler, insanların ve toplumların kendi ülkesinin kültürü, tarihi, hafızası ve dünya kültürüyle temasa geçtiği mekanlardır. Mekanın çok iyi olması, insanları içeri girdikleri zaman dışarı iten değil de kendisine çeken mekanlar olması gerekiyor. Aslında benim arzuladığım, kütüphane olarak projelendirilip inşa edilmiş kütüphanelerdir. Bildiğiniz gibi Türkiye'deki kütüphaneler genelde eski binaların dönüştürülmesi suretiyle vücuda getiriliyor. Bu Rami Kışlası da eski bir mekanın dönüştürülmesi şeklinde olacak bir kütüphane. Tabii Rami Kışlası çok büyük bir kışla. Askeri yenileşme dönemimizin aynı zamanda bir bakıma mimariye yansımış biçimi olan Rami Topçu Kışlası çok büyük bir alanı kuşatıyor. Çevresini de istimlak ederek yaklaşık 220 bin metrekarelik bir alanı, merkezinde kütüphane olmak üzere bir kültür vadisi yapma projesi bu.