#laiklik

Törenin düzenlendiği salonda 'Türkiye laik Cumhuriyettir', 'Türk-Kürt kardeştir' pankartları asılmıştı. Bu bizim organizasyonumuz değildi. Yani bu insanlar, inançlı insanlar. 'Mutaassıp' olarak kendilerini görüyorlar. Görsünler canım, bunun ne sakıncası var. Yeter ki kanunlara uysun, diğerlerini kendisine benzetmeye çalışmasın.

Bizim yaşadığımız dinin önem kazanması değil. Siz yanlış bir dinsel yorumu Türkiye’ye dayatıyorsunuz. Bunun sonucu Türkiye, çağdaş, laik toplum olmaktan çıkıyor, dinsel kriterlerin her alanda, -şimdi eğitime girmeye başladı, yarın hukuka, devlet yönetimine girecektir- ağırlık kazandığı topluma çekilmek isteniyor. Bunun mekanizması olarak demokrasi kullanılıyor.

Derdimiz davamız örtüyle mi, yoksa zihniyetle mi? Kara çarşafı, siyasi simge olarak az kişi kullanıyor. Kara çarşaf, Anadolu kırsal yaşamının bir parçası. Siyasi simge olarak, türban kullanılıyor. Kadının kullandığı örtü bizim hasmımız mı, onunla mı kavga ediyoruz? 1993'te Bosna'da Müslüman kadınlara, etnik temizleme kampanyasında tecavüz edildiğini öğrendiğimde, yapılan çirkinliklerin kadınları kirletemeyeceğini söylemek üzere, oyalı, beyaz yaşmaklarla Bosna’ya gittim

Lozan'da denilmiştir ki: Siz Türkler Müslümansınız, öyleyse İslam yasaları ile idare edilmek zorundasınız, öyleyse Türkiye sınırları içinde kalan gayrimüslimlere İslam kanunları uygulanamayacağı göre onlara kendi kilise kanunlarının uygulanmasına izin vereceksiniz. Bize Lozan'da şeriatı uygulamamızı dayatmıştır Hıristiyanlar. Tıpkı şimdi olduğu gibi. Böylece Türkiye'deki kiliselere devlet içinde devlet olma hakkı otomatik olarak doğar. Biz laik kanunları benimseyerek ancak bu tuzaktan kurtulabildik.

Ve ona dedim ki, eğer bunu bir kanun haline getirirsem, insanların gündüz yürümesini yasaklayan ve sadece geceleri yürümeye izin veren Hâkim-Biemrillâh'ın günlerine döndüğümüzü söyleyecekler ... ... ve benim görüşüme göre her insan kendi evinde kurallara kendisi karar verir. O da "Hayır, lider olarak [tesettürü zorunlu kılmaktan] sen sorumlusun" diye yanıtladı. Ona dedim ki, "Senin tıp fakültesinde okuyan bir kızın var ve başörtüsü takmıyor. Taktırmamışsın, neden?"

1954 yılında, tahliyeleri için İngilizlerle müzakere halindeydik. O dönemde Müslüman Kardeşler, İngiliz büyükelçiliği üyeleri ile gizli görüşmeler gerçekleştiriyordu. Onlara şöyle diyorlardı: "Biz iktidarı ele geçireceğiz, şunları ve şunları yapacağız. Bizimle müzakere edin." 1953 yılında, gerçekten ve samimi bir şekilde Müslüman Kardeşler ile iş birliği yapmak istiyorduk. Bunu; doğru ve uygun olan yolu takip etmeleri için istiyorduk. Müslüman Kardeşler'in lideriyle görüştüm. Oturdu, taleplerini iletti. Söylediği ilk şey "Mısır'a hicab [tesettür] getirilmeli" oldu. "Sokakta yürüyen her bir kadın tarha [başörtüsü] taksın."

Liste
Yükleniyor…