Kurtuluş, kesinlikle aydının işçileşmesinde veya işçinin aydınlaşmasında değil. Her ikisinin kendi gelişkinlikleri içinde birleşmesinde. Kadının kurtuluşu da kendi gelişkenliği içinde gelişgin erkekle birleşmesinde. Başka yolu yok.
- Henüz kategori yok.
-
Girona Küme Düşme Hattından Çıkış Arayışında: Alavés M…08.11.2025
-
Adanalı Genç İş İnsanı Mehmet Hanifi Kalo Hayatını Kay…08.11.2025
-
Irmak Ünal'dan Kanserle Mücadele Sürecine Dair Samimi …08.11.2025
-
Schalke ve Elversberg Zirve Yarışında: Gençler Sahne A…08.11.2025
-
Premier Lig'de Büyük Heyecan: Tottenham - Manchester U…08.11.2025
-
Şanlıurfaspor'dan PFDK Kararına Sert Tepki: İtiraz Red…08.11.2025
-
Gaziantep'te Umre Yolcusunu Karşılamaya Giden Aile Tra…08.11.2025
-
Premier Lig'in Zirve Yarışında Tottenham-Manchester Un…08.11.2025
-
Hull City, Portsmouth Karşısında Evinde Galibiyet Arıy…08.11.2025
-
Sakaryaspor - Serikspor Karşılaşması Öncesi Son Durum …08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
#işçi
Sovyet sanayileşmesinin pratik sorunları Anti-Dühring'i zorunlu bir tartışmanın konusu yaptı. Hızlı sanayi, yeterli ölçüde proleterleşmemiş köylülük ile kurulmak zorunluluğuyla karşı karşıya geldi. İşçi tulumu giymiş köylüler, eşitlikçi bir ücret sistemine ve maddi kazançlar getirmediği sürece yeni eğitim olanaklarına razı olmadılar. Sovyet yöneticileri, başta Stalin, ücret makasını görülmemiş ölçüde açmak ve bilgi artırmayı, artan maddi kazanımlara bağlamak zorunda kaldılar.
İnsanlar her gün lahmacunu kolay kolay kabul etmezler. Gerçekten insanlar güzel şeylere layıktır. Ancak Türkiye’nin kapitalizmi, bundan sonraki dönemde işçi ve emekçiye yalnızca lahmacun vaat edebiliyor. Amma bunun da tek başına yetmeyeceğini bilmektedir. Bu yüzden lahmacunla birlikte işçi ve emekçiye, bir de ‘öbür dünya’ vaad edecek. Öyleyse, Türkiye, kendi iç dinamiğiyle, daha aşırı bir dinselliğin baskısı altına girecek.(1979)
İşçilerin davası, her şeyden önce dernek kurma ve grev yapma hakkını gerektirir, öyleyken, bu haklar, onları özgürlüğe kavuşturanların ellerinden ilk aldıkları haklardır.
Ekmeği elbiseyi işçiler yapıyor, ekini köylüler yetiştiriyorlar, sonra yaptıklarını kendi ürünü değilmiş gibi satın alıyorlar.
İşçilerimiz insandır ve onlara insan muamelesi yapmalıyız. Onlar birer makine değildir.
Kasnağından fırlayan kayışa kaptırdın mı kolunu Alişim! ... Gidenler gitti Alişim, boş kaldı ceketin sağ kolu... ... Varsın duvarda asılı kalsın bağlaman beklesin mızrabını. sağ yanın yastık ister Alişim sol yanın sevdiğini. Ama kızlar da,emektar sazın gibi, çifte kol ister saracak!
Ve ayakta duracak halleri bile kalmamış bu zavallılar, eve ekmek götürebildikleri devrin yarı fiyatına on iki saatlik, on dört saatlik emeklerini satıyorlar.
Hristiyan ahlakının berbat bir taklidi olan kapitalist ahlak, işçinin tensel zevklerini aforoz ederek cezalandırıyor.
Benim hayat algım büyük ölçüde fabrikada, oradaki işçinin düşünceleri ve özlemleriyle, hayata yaklaşımıyla şekillendi. O yılların hatıralarını hiç unutamadım.
Hayatımdaki en önemli şey; çalışan insanlarla, işçilerle ve köylülerle sürekli ve yakın temaslardır.
Kapitalist ile işçi arasındaki fark birinde anlam yüklü bir bıyık altından gülümseme ve iş yapma hevesidiğerinde kendi derisini pazara getiripte başka bir beklenti içerisine girmesine imkan olmayan kimsenin çekimgenlik ve tutukluğu...
İşe fiilen başlar başlamaz, artık, emeği onun olmaktan çıkmıştır ve bunun için de bu emeğin şimdi işçi tarafından satılması söz konusu olamaz.
Baylar! Soyut özgürlük sözcüğünün sizi aldatmasına izin vermeyin. Kimin özgürlüğü? Bu, bir kişinin bir başka kişi karşısındaki özgürlüğü değil, sermayenin işçiyi ezme özgürlüğüdür.
Öğrenmek sonra da başkalarına öğretmek. Biz işçiler okuyup öğretmeliyiz. Yaşamın bizim için neden bu kadar zor olduğunu bilmeli ve anlamalıyız.
Bir sınıf sahip olarak, öteki sınıf çalışarak yaşıyor. Kapitalist sınıf, gelirini, başkalarını kendi hesabına çalıştırarak elde eder; oysa işçi sınıfı, gelirini, yaptığı iş için aldığı ücret biçiminde sağlar.
Kapitalistler için önce mal, sonra insanlık gelir; işçiler için önce insanlık, yani kendileri, sonra mal gelir. Kapitalist toplumda iki sınıf arasında daima karşıtlık olmasının nedeni işte budur.
Kapitalistler olmadan çalışamayacağımızı söylemek, bütün tırpanlar bir adama ait olmadıkça, ekin biçilemeyeceğini söylemek kadar saçmadır.
Kapitalist sınıf, gelirini, başkalarını kendi hesabına çalıştırarak elde eder; oysa işçi sınıfı, gelirini, yaptığı iş için aldığı ücret biçiminde sağlar.
Kapitalist toplumda üretim araçları sahipleri ile işçiler arasında varolması zorunlu ilişki, bıçakla gırtlak arasındaki ilişki gibidir.
İşveren, işçiye sekiz saatlik çalışması ile yarattığı ürünün karşılığını ödemez, sekiz saat çalışması için para verir.
İşçiler daha da yoksullaştılar, çünkü tekelciler, işçilere, üretkenliklerine eşit bir ücret ödemiyorlardı .
İşçinin ücret olarak aldığı ile ürettiği malın değeri arasındaki farka, artı değer denir.