#hayvanlar

İnsan canlıların en şereflisiymiş! Yazık değil mi kurbağaya? Ben şahsen en ufak bir şerefsizliğini görmedim! Kimi arkadan hançerlemiş, kime yalan söylemiş, kimi 'rızkın havadan düşecek' diye avutup açlıktan öldürmüş, kimi kölesi kılıp çalıştırmış, kime iftira atıp süründürmüş? Zindan mı kurmuş, 'sürüm sürüm sürünesin' diye beddua mı etmiş, aklın yolunda gideni, coşkun bakanı ipe mi çekmiş, hakkını arayanı boka mı sokmuş? Toros'un ırmaklarında Soros'un düdüğünü mü öttürmüş? Ne yapmış? Yazık değil mi tilkiye? Kurnaz da yani, din mi icat etmiş? Yalancılığı bülbül mü bulmuş, denize zehirli atığı kumrular mı dökmüş? Ozonu kırlangıçlar mı delmiş, toprağı kirpiler mi hormonlamış?

Üzerinde çalıştığımız her hayvan bizi şaşırttı. Kurtların, köpeklerin ne kadar akıllı olduklarını gördük. Ama sadece onlar değil, “kuş beyinli” diye dalga geçtiğimiz kuşlar da çok akıllı. Sayı sayabiliyor, alet kullanabiliyorlar. Biz entelektüel olarak çok da farklı değiliz. Sadece öyle olduğumuzu düşünüp egomuzu şişiriyoruz.

Efendim ‘köpekler gibi’. Köpekler kendi kendilerine dövüşmezler, köpekleri insanlar dövüştürür, burada sizi kim dövüştürüyor? Çakallar, sırtlanlar, bunların ekolojik dengede bir rolleri vardır, bunların her biri o sistemden beslenirler. Hiçbir hayvan, ne çakal ne sırtlan, ihtiyacından fazlasını yemez bazıları gibi beyler.

Hayvanlar ile etkileşimlerimiz, kendimizi nasıl algıladığımız, hayvan olarak kim olduğumuz hakkında iyi bir fikir veriyor. Hayvanlarla olan etkileşimlerimiz derin ve çok pragmatik yollarla ilerler, bu etkileşimler hem kendimizi hem de ilgili hayvanları etkiler. Diğer hayvanlara zarar verdiğimizde, kendimizi incittiğimizde ve diğer hayvanları koruyarak beslediğimizde kendimizi iyileştiririz.

Ben hayvanları kafeste görmekten hiç hoşlanmam. Kendilerine bakıldığını bilir bu hayvanlar; yüzlerce meraklı gözü hisseder bu hayvanlar; dokunur bu onlara. Ben gözetlendiklerini bilmeyen hayvanlar isterim. Kendi inlerinde gezinen, uykulu yeşil gözlerle uzanıp pençelerini yalayan, düşünen, ürkek hayvanlar.

Eskiden hayvan kurban eden insanlar, onları birer hayvan olarak görmezlerdi. Hatta bizim tiksintiyle karşıladığımız hayvanları biçimsel olarak mahkûm eden ve cezalandıran şu Ortaçağ bile onlara bizden daha yakındır. Ortaçağ’da hayvanları suçlamak onları onurlandırmak anlamına geliyordu. Günümüzdeyse onları adam yerine koymayarak, hiç muamelesi yapıyor ve bu düşünceden yola çıkarak kendileriyle “insanca” ilişkiler kurmaya kalkışıyoruz! Artık onları kurban etmiyor ve cezalandırmadığımız gibi, bununla gurur duyuyoruz. Oysa bunun nedeni onları evcilleştirmiş olmamızdır. Daha da kötüsü onları insana özgü bir adalet anlayışından çok, toplumsal iyilikseverlik ve şefkat hatta cezalandırma ve ölümden çok, kasaplık et olarak yok etmeye ve deney hayvanı olarak öldürmeye lâyık gördüğümüz bir dünyaya ait varlıklar hâline getiriyoruz.

Liste
Yükleniyor…