Erkeklerin okuması ne kadar gerekli ise kızların okuması da o oranda önemlidir; hatta daha çok önemlidir.
- Henüz kategori yok.
-
Tahran ve Çevresinde Güncel Hava Durumu Raporu11.11.2025
-
Bahar Dizisi 58. Bölüm Heyecanı Show TV'de: Canlı Yayı…11.11.2025
-
11 Kasım Salı TV Yayın Akışı: Popüler Diziler ve Progr…11.11.2025
-
Ahmed Şara'dan Tarihi ABD Ziyareti: Yaptırımlar Kalktı…11.11.2025
-
Fenerbahçe'den Golcü Hamlesi: Sörloth Yeniden Süper Li…11.11.2025
-
iPhone 13 Cazibesini Koruyor: İndirimler ve Model Karş…11.11.2025
-
Diyarbakır Kulp'ta Viyadük İnşaatında İskele Çökmesi: …11.11.2025
-
Katar ve Afganistan Tarihi İlk T20I Maçında Karşı Karş…11.11.2025
-
Adalet Bakanı Tunç'tan Demirtaş Kararı ve AİHM Uyum Or…11.11.2025
-
Vasco Da Gama, Rayan'ı Takımda Tutmak İçin Dev Bir Ham…11.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
#eğitim
Bugün köylerde ufak tefek okul yapmak, şehirlerde büyük cami yapmaktan daha hayırlıdır.
Bilim ve bilimsel düşünceyi yaygınlaştırmakla yükümlü tek kuruluşumuz TÜBİTAK, son 10 yılda onlarcasının arasından birkaç örnek vermek gerekirse ilişikteki projeleri seçerek ödüllendirdi: Besmele okuyarak ekmeği taze tutan ekmek kutuları, dua ile kanserin iyileştirilmesi, dua okuyup Kabe’yi tavaf eden pilli robot, “papaz eriğini imam eriğine çevirme makinesi, ayet okunarak üç kat daha fazla büyütülen fasulye ve diğerleri. Şimdi be soruyorum: Ne bekliyorsunuz? Avrupa bizim bu dehşet verici projelerimizi destekleyen kurumlarımızı ve onları düşünen yaratıcı insanlarımızı mı büyük bir özlemle bekliyor?
Okullarda din derslerinin artmasını; olur olmaz yere, gereksinme olsun ya da olmasın tapınak yapmasını; bazı duaları günde defalarca tekrarlamayı; günde en az beş defa mesailerini bırakıp tapınmaya gitmeyi; zor şer biriktirdikleri parayı kültürel gereksinmelerine harcayacaklarına kutsal yerlere gidip yüz sürmeye harcamayı; kendileri gibi konuşan yönetici bulurlarsa, nitelikleri ve ahlakları, yetenekleri ne olursa olsun onu demokrasi adına desteklemeyi; kendisi gibi düşünmeyenler olursa onları susturmayı çıkar yol olarak görürler.
Televizyonda her gün yüksek paralar karşılığı din tüccarlığı yapanların (hem de üniversite hocası olarak), yüksek kar getirme duası, zihin açma duası, sınıf geçme duası, muhabbeti artırma duası öğretmeye kalkışanların sizi geleceğinizi karartanlar olduğunu öğrenmelisiniz.
Çocukluktan başlayan bir biçimlendirmeyi kolay kolay çeviremeyiz; kural olarak da silemeyiz.
Özgürlük ve insan haklarını sözde benimsemişler; basına bakıyorsunuz satılık; doğruyu yazan yok gibi; halka bakıyorsunuz tapınaklardan çıkmıyor, zamanının çoğunu ibadetle geçiriyor; sanata düşmanlar; eğitim düzeyi düşük; bilime, ilime, sanata hiç mi hiç katkıları yok; sadece doğal gaz ve petrol gelirlerinden elde ettikleri dolarlar üzerinde magandaca yüzüyorlar. Halk, bunca gelire karşın fakir; terör, cinayet, gasp, irtikâp, yandaşlık, yalakalık, hukuksuzluk diz boyu.
Bir toplumu analitik, özverili, saygılı ve haklara saygılı düşünce yapısına ancak uzun yıllar ödünsüz, dogmadan uzak, bilimle yoğrulmuş sıkı bir eğitimle ulaştırabilirsiniz; kavgacı ve çıkarcı toplum yetiştirme en kolay yoldur.
Eğitim bir ülke için her şeydir. Demokrasiyi anlamada ve uygulamada, savunmada, üretimde, adalette, kültürde, sanatta eğitim esastır. Yoksunluğu, terör, kaos, karmaşa, sürtüşme, çatışma; hukuksuzluk, rüşvet, hırsızlık, arsızlık ve “oy tüccarlığı ile elde edilen oyları milli irade tecellisi hanesine yazarak” demokrasi çarpıtmalarıdır.
Unutmamak gerekiyor ki, en önemli model eğiticiler, akşam sabah televizyonlara çıkıp uzun uzun konuşan politikacılarımızdır. Kin, nefret, hakaret, küfür ile haklı olduğuna inandırmaya çalışan bu zevat, yetişmekte olan gençlerin zihinlerinde çatışma kültürünün en kötü tarzını aşılamaktadırlar.
Parası ile rezil olan bir millet derseniz kimi gösterirsiniz? Her şeyi paraya tahvil etmeye kalkışmış , eğitimini bile ticari meta haline çevirmiş, gençliğini yem olarak birilerinin önüne atan bir devlettir derim. Bilmem bu devlet size tanıdık geliyor mu? Yoğun din eğitimi verilip de dünyada barışı, kardeşliği bilimsel atılımı, huzuru, yalancılığı, dolandırıcılığı, soysuzluğu önlemiş bir tek örneğiniz var mı? Nasıl oluyor da dünyada din eğitiminin yoğun verildiği coğrafyalar ile yobazlık, hırsızlık, dolandırıcılık; yalananın, kavganın, tecavüzün, her türlü melanetin yoğun olduğu haritalar üst üste çakışıyor. Kör müsünüz?
İşlev bakımından bir devletin şu dört ana işlevinin olduğunda fikir birliğindedir. 1. Güvenliği sağlama 2. Adaleti sağlama 3. Sağlığı sağlama 4. Eğitimi sağlama. Bir ülkenin geleceği yaptığı eğitim ile ilgilidir.
Sosyal devlet gitmiş, alavere dalavere ile geleceğini arayan bir devlete dönüşmüştür. Eğitiminizi ticarete döktüğünüzde tüm değerlerinizin ticarete alet edilmesinin kapısı açılmış demektir.
Devletin en önemli görevi olan eğitim ticari meta haline getirilmiştir. Burada sosyal devletin niteliği ve Türkiye eğitiminin acıklı durumu ortaya çıkmış oluyor.
Dünyanın tüm ülkelerini bilmem; ancak bildiklerim içinde çocuklarını bu kadar haince ve bilinçsizce ticari emtia yapan bir ülke görmedim diyebilirim.
Dünyamız yakında, yaratıcı, özgür düşünen, dogmadan uzak, temel bilimlerin kurallarını içine sindirmiş, evrensel bilimi içselleştirmiş çocukların dünyası olacaktır. Bunun için izlenecek yol da bellidir. Siz bu çocukların değerli zamanlarından çalıp, din bilgisi altında dogma öğretirseniz, ölmüş kültür ve dilleri eğitimin bir parçası yapmaya kalkışırsanız, namaz başı öğrenmeyi, fizik, kimya, biyoloji, jeoloji derslerinin önüne koymaya kalkışırsanız, bu coğrafyanın insanını aynen göklere çıkardığınız, bilimde ve sanatta hiçbir iz bırakmayan Osmanlı gibi tarihin karanlık sayfalarına gömersiniz.
Ortadoğu yaşam ve düşünce tarzını bu toplumda yaygınlaştırmak için bu kültürün dilini ve yazısını yaygınlaştırmayı bu açıdan bakınca onların açısından bakınca akıllıca görmek gerekiyor. Din dersinin okullarda yaygınlaştırılması, diyanete 7-8 bakanlığın bütçesi kadar kaynak ayrılması, her köşe başına bir cami yapılması, dini eğitim gören kişilerin öncelikle bir yerlere atanması, türbanın bir çeşit kutsallaştırılması ve siyasi simge yapılması, aslında bu projenin temel öğelerini oluşturmuştu; buna Osmanlıcanın yaygın öğretilmesinin eklenmesini niye yadırgıyoruz ki? Özlem duyduğumuz Arap kültürüne başka nasıl ulaşabiliriz ki? Diyelim ki Osmanlıcayı öğrettik, bu dili kiminle konuşacaklar? Araplar ve Farslar için yetersiz, bugünkü öz Türkçe için ise neredeyse yabancı bir dil gibi uzak duracak.
İnsan, özellikle çocuk duyu organlarının tümü, çevreyi tanımayı, neden sonuç ilişkisini öğrenmeyi, dünyanın neresine giderseniz gidin başka bir insanla anlaşacak, tartışacak; ona bir şeyler verecek, bir şeyler alacak şekilde evrimleşmeyi öngörmüştür. Bu kanallar eğitimsizlikten ya da zorbalıkla ya da yobazlıktan dolayı kapatıldığı oranda kişinin çevreyle bağlantısı zayıflar ya da kesilir. Bu nedenle dogmatikler yeni ortamlarda kendilerini hep huzursuz olarak görür; kendi gibi olmayanları da tehdit algılar.
Türkiye’deki mantık arasında çok büyük fark var. 1.400 yıldır dini kuralları hiçbir reforma tabi tutmadan kabul eden bir toplumda, evrimi batı mantığıyla kitlelere anlatmaya çalışırsanız başarılı olamazsınız. Yaratılış kuramı, tanrısal kelam olarak toplumu etkisi altına almış vaziyette. Nitekim üniversitelerde yapılan bir araştırmaya göre; öğrencilerin yüzde 70’i evrime inanmıyor, yüzde 20’si yetersiz buluyor; ancak yüzde beşi inanıyor.
Bir insan yedi yaşına kadar dogmatik düşüncelerle doldurulmuşsa ondan sonra insan beynini açmak çok zor.