#din

Bilim ve bilimsel düşünceyi yaygınlaştırmakla yükümlü tek kuruluşumuz TÜBİTAK, son 10 yılda onlarcasının arasından birkaç örnek vermek gerekirse ilişikteki projeleri seçerek ödüllendirdi: Besmele okuyarak ekmeği taze tutan ekmek kutuları, dua ile kanserin iyileştirilmesi, dua okuyup Kabe’yi tavaf eden pilli robot, “papaz eriğini imam eriğine çevirme makinesi, ayet okunarak üç kat daha fazla büyütülen fasulye ve diğerleri. Şimdi be soruyorum: Ne bekliyorsunuz? Avrupa bizim bu dehşet verici projelerimizi destekleyen kurumlarımızı ve onları düşünen yaratıcı insanlarımızı mı büyük bir özlemle bekliyor?

Devletin en yüksek makamlarındaki yöneticiler çeşitli mezhep, şeyh, din önderi, çeşitli adlar takılmış dincilerle yemek partileri düzenlemeye başladılar.

Unutmamak gerekir ki cinsellik ne dini baskıların cenderesi altında yok edilmesi gereken bir günah unsurudur ne de uygarlık, serbestlik ya da doğallık sloganları eşliğinde bir mal gibi piyasaya sürülen bir emtiadır.

İnsanları dinden soğutan çeyrek din adamları, bilimin ‘b’ sini bile bilmeyen çeyrek profesörler, devlet mülküne el koyarak zenginleşen iş adamları, terör örgütlerine katılan binlerce militan ve insanlık câmiâsında yüzümüzü yere baktıran, Makyavelist ve şarlatan politikacılar… Kalite sorunu kimsenin umurunda olmayınca bu sonuç doğaldır, aksini beklemek saflıktır.

Okullarda din derslerinin artmasını; olur olmaz yere, gereksinme olsun ya da olmasın tapınak yapmasını; bazı duaları günde defalarca tekrarlamayı; günde en az beş defa mesailerini bırakıp tapınmaya gitmeyi; zor şer biriktirdikleri parayı kültürel gereksinmelerine harcayacaklarına kutsal yerlere gidip yüz sürmeye harcamayı; kendileri gibi konuşan yönetici bulurlarsa, nitelikleri ve ahlakları, yetenekleri ne olursa olsun onu demokrasi adına desteklemeyi; kendisi gibi düşünmeyenler olursa onları susturmayı çıkar yol olarak görürler.

Akan kan durmayacak; gerçek demokrasi yerleşmeyecek, sosyal barış gerçekleşemeyecek, bilimsel üretim hiçbir zaman olmayacaktır. Tek karlı çıkan kesim, kısa vadelerle de olsa, din simsarları ve dini politikaya bulaştıranlar olacaktır. İslam dünyası bu durumdadır…

Benim görüşüme göre hiç kimsenin ders aldığı yok. Yönetim fırsat bu fırsat diyerek dini siyasete ve en önemli kurumlara sokmayı iyice yaygınlaştırıyor ve perçinliyor. Başörtüsü devletin en önemli yerlerinde resmi giysi haline getiriliyor. En kötüsü de daha beterleri için zemin hazırlanıyor…

Yaklaşık %80 Ateist olan Japonya, yaklaşık %65-80’ni Ateist olan Norveç, İsveç, Finlandiya, Danimarka hatta Hollanda bilimde neden bu kadar yeni buluşa imza atmış; sanatta ve edebiyatta önemli yerlere gelmiş; hırsızı, soyguncusu, yalancısı, dolandırıcısı, teröristi en az olan ülkeler olmuş da, aklını dinle bozmuş İslam ülkelerinin tümü; Hindistan, Güney Amerika ülkeleri ahlaksızlıkların ve anarşinin yuvası olmuş?

Rezilliklerin, vahşiliklerin, aptallıkların, bilimdışılıkların nereden geldiğini, niçin oluştuğunu araştırma için fazla bir zamanınızın kalmadığını görmelisiniz. Dinin bu ülkelerde “sadece” bir ticaret ve siyaset aracına dönüştürüldüğünü görmelisiniz. Bu nedenle bu ülkelerde en çok akıl tutulması görülmektedir. Gün geçmiyor ki bu ülkelerde insanı insanlığından utandıran bir olay meydana gelmesin. Bütün bunları basit açıklamalarla geçiştirmeye kalkışanlar, kuşkunuz olmasın uygarlık düşmanlarıdır.

Dinci takım, yaratıcı olarak Tanrıya kadar gidildiğinde, en azından kendileri açılarından sorunun çözüldüğüne inanıyor; çünkü bu aşamadan sonra mantık ve akıl yürütmenin gerekli olmaması bu kesimi rahatlatıyor.

İslami terör her yerde kol geziyor; eylem sırasında tekbir getirme, kelime-i şahadet getirme, yapılanların İslam ve Muhammed adına yapıldığını söyleme ortak bir davranış ve söylem şekli oldu.

Özgürlük ve insan haklarını sözde benimsemişler; basına bakıyorsunuz satılık; doğruyu yazan yok gibi; halka bakıyorsunuz tapınaklardan çıkmıyor, zamanının çoğunu ibadetle geçiriyor; sanata düşmanlar; eğitim düzeyi düşük; bilime, ilime, sanata hiç mi hiç katkıları yok; sadece doğal gaz ve petrol gelirlerinden elde ettikleri dolarlar üzerinde magandaca yüzüyorlar. Halk, bunca gelire karşın fakir; terör, cinayet, gasp, irtikâp, yandaşlık, yalakalık, hukuksuzluk diz boyu.

Hoşgörü yok, bilim yok, mantık yok. Bilimle din karşı karşıya geldiğinde; önce bilim adamının ağzı kapatılıyor. Herhangi bir bozukluğu görüp de uyaranın ağzı hemen kapatılıyor. İnançlarımızın aksayan yönlerini tartışmaya açmaktan şiddetle kaçınıyoruz. Yanlışlarımızı, eksikliklerimizi göremiyoruz; görsek de söyleyemiyoruz.

Kukla yöneticiler ile bırakın başka din ve inançları, kendi dinlerinin fraksiyonlarını bile düşman bilen ve boğaz boğaza savaşan, terörizme bulaşmış bir coğrafya ile karşı karşıyayız. Bu coğrafya başından beri çoğu dini tabanlı terörizmin yuvasıdır. Cumhurbaşkanımız Demirel’e bir gazeteci şu soruyu sormuştu: Bu coğrafyada ne zaman çatışma biter. Demirel: İbrahim Peygamberden beri süren çatışmanın yarın biteceğini mi sanıyorsunuz gibi bir yanıt vermişti.

Liste
Yükleniyor…