Ne çocukluğum vardı ama. Bir keresinde benim yaşlı adam doğum günümde bana yarasa hediye etmişti. Onunla oynadığım ilk gün uçup gitmişti.
- Henüz kategori yok.
-
Daniel Day-Lewis'in "Anemone" Filmiyle Muhteşem Geri D…08.11.2025
-
Milan, Parma Deplasmanında Kritik Virajda: Allegri'den…08.11.2025
-
Bergen County Yargıcı, İç Zarfı Olmayan Oy Pusulaların…08.11.2025
-
Gönül Dağı Dizisinin Sevilen Oyuncu Kadrosu ve Yeni Ge…08.11.2025
-
Aleyna Solaker'den 'Güller ve Günahlar' Rolü ve Kadın …08.11.2025
-
Altınkılıç, Kenan ve Zayn Sofuoğlu ile Sağlıklı Yaşam …08.11.2025
-
Chelsea ve Wolverhampton Karşı Karşıya: Liam Delap ve …08.11.2025
-
Güller ve Günahlar 5. Bölümde Berrak'ın İntihar Girişi…08.11.2025
-
Monaco-Lens Maçı Öncesi Kadrolar Netleşiyor: Pogba Yok…08.11.2025
-
Espanyol, Villarreal'ı Ağırlıyor: Gerard Moreno Dönüş …08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
#çocukluk
Çocukluğumun en eski hatırası bir ağustos şenliği gecesidir. Bu hatıra, görülmüş bir şeyden ziyade vaktiyle dinlenmiş bir masalın hayalde bıraktığı izlere benzer: Bu dünyada başka bir âlemde ucu bucağı olmayan bir bahçe... Ağaçlarında renkli fenerler yanıyor. (...) Bana öyle gelir ki, ezel karanlığından o gece doğdum.
Birçok insan için, hayatım boyunca çocukluğumda kaldım demek, masum kaldım ve her şey çok güzeldi, anlamına gelir.
Ben iki yaşında babasız kaldım. Bütün çocukluğum ve gençliğim korkunç bir hastalığa ve fakirliğe karşı mücadele içinde geçti. Kimsesiz, sıhhatsiz, parasız ve talihsiz kaldım. Orta sekizden yukarı okul görmedim. Hastalık, cehalet ve sefalet ejderleriyle boğuştum.
Kâğıt şapkaları ve tahta kılıçlarla dört yaşındayken hepimiz General'iz. Sadece bazılarımız bundan asla büyümez.
Daima çocuk kalan insanlar vardır. Hülyalı denebilecek bir durumdadırlar; adeta benlikleri çevrelerindeki evren sızıyor veya evren benlikliklerinin içinde emiliyor gibi hissederler.
Çocukken gördüklerimizi ve hissettiklerimizi kendimizden ayırt etmek şimdiki gibi alışkanlık haline gelmemişti henüz. Sanki tümü tek bir kütle meydana getiriyor gibiyidi.
Gelin çocukluktaki hislerimizi hatırlayalım. Dünya ve kendimiz hakkında ne kadar da belirgin ve yoğun bir kavrayışımız vardı!
İnsanlar büyüdükçe bu yetenek genelede azalır ve mekanik ve alışkanlıkla hareket eden bireylere dönüşürler.
İnsanın mutsuzluğunun kaynağı, doğa konusundaki cehaletidir. Çocuklukta öğrendiği düşüncelerden kurtulmak için tutunduğu azim, ki bu düşünceler onun varoluşuyla örülmüştür, zekâsını doğru yoldan saptıran, zekâsının gelişmesini engelleyen, onu hayalin kölesi yapan sonradan gelen önyargı, onu daimi hataya mahkûm edecek gibi görünmektedir. Deneyimsiz ve boş kavramlarla dolu bir çocuğa benzemektedir; tehlikeli bir maya kendini onun bütün bilgisiyle karıştırmaktadır; çaresiz, muğlak, oynak ve yanlıştır: Düşüncelerinin sesini, hatalı olan veya onu kandırarak menfaat sağlayacak, başka kişilerin otoritesine taşır.
Çocukluktaki korku bir asi gibi, daima içindeki hücrelerde, itiyor, çekiyor, koruyor ve dolaşıyor.Ben korkularımı yenmeme rağmen, fark ettim ki hala içimdeki devlete korku bitmemiş.
Çok küçük yaşlarda zaten madalya alanları seyredip ‘Bir gün böyle olmalıyım’ diyordum. Hayalini kurduğum bir şeydi, 15 yaşında da Dünya Şampiyonu oldum, 33 yaşına kadar da devamı geldi.
Ne çare ki çocuklukta en ehemmiyetsiz sayılan şeylerin ihtiyarlığın eşiğinde insanın kendisi için büyük bir kıymet kazanacakları, hatta az çok tarih değeri alacakları hatıra gelmiyor.