#cezaevi

Evvela özür dilerim. Ben 78 yaşında bir insanım. 20,5 ay cezaevinde hapis yattım. FETÖ'nün tehdit olduğunu ilk kez Genelkurmay tespit etmişti. Gülen örgütünün kaynaklarının 5 milyar lira olduğunu tespit ettik. Gülen Amerika'dan bana mektup yazdı. 'Burada biz yapmış olduğumuz görev nedeniyle okulları siz alın, biz masumuz' demeye çalıştı. Biz yalnız bırakıldık. Genelkurmay Başkanımız bizi yalnız bıraktı. İsmail Hakkı Karadayı Paşa cezaevine gelirse, 'Biz hizmet edelim, tabakları biz yıkayalım' diyen arkadaşlarımız vardı. Meclis Soruşturma Komisyonu'nda ifade verdikten sonra biz yalnız bırakıldığımızı anladık.

Karanlık günlerimin dostlarından biri Sayın Necmettin Erbakan'dır. Cezaevine düştüğüm an bana avukatını yollamıştır, ‘Ben Tuncay Bey için ne yapabilirim?’ diye sormuştur. Kendisine çok teşekkür ettim. Binlerce mektup aldım partisinin kadın ve gençlik kollarından. Cumhuriyet mitingleri sırasında, o insanları kızdırdığımı, korkuttuğumu o mektuplardan öğrendim, hepsinden özür dilerim diye karşılık yazdım. Bugün, burada yaptığımız şeyler de pek çok insanı kızdırıyor ve korkutuyor. Gelin, birbirimizle konuşabilme mesafemizi kaybetmeyelim.

Ellerime kelepçe vurulmuş ve adliyenin yolunu tutmak üzere “tabuta” bindirilmiştim. İlk duruşmam olacaktı. Mahkemede (Yıldıray Oğur ile) yüz yüze geldik. Gözlerime bakmaktan çekiniyordu. Ahmet Altan ve Yasemin Çongar da duruşmaya gelmişti. Askerler sarılmamıza izin vermemiş, Altan’ın tepkisiyle yıllar sonra da olsa bir birimizle sarılmıştık. Onlar dışarıda, ben ise ellerim kelepçeli içerdeydim. Aylar sonra Ahmet Altan da tutuklanacaktı.

Ben yasak bir dilde yazıyorum. Ve bu benim yazdığım her türlü sözcüğe yansıyor. Ben o ruh haliyle yazıyorum. Ben bu dili 18 yaşında cezaevinde öğrendim. Musa Anter bana öğretti. Ve bin bir güçlükle bir edebiyat dili kurdum. Bir yazarın sahip olması gereken, yazarlığın sürdürülebilmesi için zorunlu olan hiçbir şeye sahip olmayan biriyim. Ne benim devletim oldu, ne kütüphanelerim, ne üniversitelerim, ne iletişim kanallarım, medyam oldu ne de okuyucularım. Bütün bunları yaratmak gerekiyordu.

“Ben 1971 12 Martı'nda iki kez gözaltına alındım ve tutuklandım. Yattım içeride. Yargılanmam dört buçuk yıl sürdü. Sonunda aklandım. Yattığım yanımda kar kaldı. 12 Eylül 1980’de Almanya'daki yazınsal incelemelerimi sürdürürken, şimdi Marmaris’de resim boyayan generalle arkadaşları darbe yaptı. Dönsem tutuklanacağım. İçimde yazınsal sevdası olan insanlar için cezaevleri uygun yerler değildir. Döneni içeri atıyor dönmeyeni yurttaşlıktan çıkarıyordu. Ben çıkarılmadım, belki ünümden çekinildi. Bu koşullar yüzünden dışarıda kalışım uzadı. Yazılarımı, kitaplarımı orada yazdım. Burada yitirdiğim öğretmenliği orada sürdürdüm.”

"Öldürmek için alet yaparak değil de, onları yapmayı reddederek ha­zırlıklı ol. Savaş gemileri yapma, ne silah ne de süngü yap; bırak kalelerin üs­tünü çimler kaplasın ve general işe gitsin. Polis için hiçbir copu çevir­me ve ona cop yerine bir rehber kitabı ver. İnsan yiyen bölge savcılarını huzur dolu çayırlardaki ineklerin yanına bağlayın. Tüm bunlar yapıldığında cezaevlerini açın; çünkü artık o zaman suçlu kalmayacaktır, düşkünlerevinde bakılacak birkaç zararsız kral dı­şında belki."

Liste
Yükleniyor…