#ahlak

Sosyal ya da, özel, işle ya da evle ilgili, kendi başına ya da başka birisiyle birlikte hareket ettiğin yaşamın hiçbir kısmı yükümlülüklerden yoksun olamaz; yaşamda ahlaken doğru olan her şey yükümlülüğün yerine getirilmesinden, yanlış olan her şey ise yine yükümlülüğün es geçilmesinden kaynaklanır.

Tutkuları şiddetle sıkıştırmak kolaydır. Felsefe onları bir kalem darbesiyle bastırır. Kilitler ve kılıç tatlı ahlakın yardımına gelir, ancak doğa bu yargılara itiraz eder; O, haklarını gizlice geri alır. Bir noktada boğulan tutku, bir dike tarafından tutulan suya benzer bir şekilde tekrar ortaya çıkar; Yakında kapalı olan bir ülser sıvısı gibi içe doğru sürülür.

Vahşiler bu duyguyu taşımaz, yalnızca evcil hayvanları için bunu hissederler. Romalıların da bu duyguyu ne kadar az tattıkları, korkunç gladyatör dövüşlerinden anlaşılıyor. İnsanlığın bu ince düşüncesi, görebildiğim kadarıyla, Pampalı Gaucho'lar için de yeni. İnsanın sahip olduğu en yüce erdemlerden olan bu erdem, anlayışımızın hassaslaşmasından ve yaygınlaşmasından doğuyor gibi gözüküyor.

İnsanlık medeniyet yolunda ilerledikçe ve küçük kabilelerden büyük topluluklar oluştukça, her bireyin toplumsallık güdüsünü ve anlayışını aynı milletin bütün üyelerine doğru -birebir tanımasa da- genişletmek zorunda olduğu kolayca anlaşılıyor. Bu noktaya bir kez gelindikten sonra, bu anlayışın bütün milletlerden ve ırklardan insanlara doğru genişletilmesine engel olan, yalnızca yapay bir sınırdır.

Liste
Yükleniyor…