Türkiye’de güncel siyaset kısır bir kasaba dedikodusundan öteye gitmiyor. Severim ara sıra dedikoduyu da, üzerinde kalem oynatmaya değmez kanımca.
- Henüz kategori yok.
-
Girona Küme Düşme Hattından Çıkış Arayışında: Alavés M…08.11.2025
-
Adanalı Genç İş İnsanı Mehmet Hanifi Kalo Hayatını Kay…08.11.2025
-
Irmak Ünal'dan Kanserle Mücadele Sürecine Dair Samimi …08.11.2025
-
Schalke ve Elversberg Zirve Yarışında: Gençler Sahne A…08.11.2025
-
Premier Lig'de Büyük Heyecan: Tottenham - Manchester U…08.11.2025
-
Şanlıurfaspor'dan PFDK Kararına Sert Tepki: İtiraz Red…08.11.2025
-
Gaziantep'te Umre Yolcusunu Karşılamaya Giden Aile Tra…08.11.2025
-
Premier Lig'in Zirve Yarışında Tottenham-Manchester Un…08.11.2025
-
Hull City, Portsmouth Karşısında Evinde Galibiyet Arıy…08.11.2025
-
Sakaryaspor - Serikspor Karşılaşması Öncesi Son Durum …08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Sevan Nişanyan
Türkiye’de pek çok insanın kafası din ve ifade özgürlükleri konusunda karışıktır. Ama aynı zamanda bu konuları düşünmeye ve tartışmaya yönelik ciddi bir istek ve merak vardır. Cumhuriyet döneminde dindarlara yöneltilen hoyrat ve küçümseyici dil bu tartışma sürecini zorlaştırmıştır. İnsanlar din ve ifade özgürlüğü konularını konuşmaya istekli, ama aynı zamanda, anlaşılır nedenlerle, son derecede ürkek ve alıngandır.
Benjamin Constant, düşünce tarihinde sanırım kişi olarak kendime en yakın hissettiğim adamdır. Adolphe da okuduğum en iyi roman. İnsanın ruhunda elli sene iyileşmeyecek yaralar açan cinsten.
Birikim dergâhının ikiz şeyhleri Murat Belge ile Ömer Laçiner idi. Bundan daha farklı iki insan düşünülemez. Biri aristokrat, kolejli, edebiyat doçenti. Joyce ve Faulkner çevirmiş, TİP’te siyasete atılmış. Alaycı bir nezaket maskesinin ardında daima mesafeli. Diğeri Sivaslı esnaf çocuğu, askeri okulda okumuş, dil bilmez, TC sınırları dışına – henüz – çıkmamış, filtresiz Birinci sigarası ve çayla yaşar. Mahir Çayan’ın THKP-C’de sağ kolu imiş. Ben derhal Ömer’e ısındım. Bana sanki daha gerçekmiş gibi geldi. O hengâmeye kapılmamızın sebebi zaten bir tür “gerçeklik” arayışı değil midir?
Türkiye’yi yöneten bürokrasidir, bürokrasi ise en cahil, en korkak ve en yeteneksizin egemen olduğu sistemin adıdır. Korkudan ve beceriksizlikten dolayı her türlü insani duyguyu kaybetmiş olan ve sadece küçük çıkarlarıyla hareket eden insanlardan oluşan bir ağdır. Türkiye’yi yöneten bunlardır. Türkiye’yi yöneten dehşetli cahil, korkak, yaşamdan hiçbir beklentisi olmayan, sizden benden daha fazla korkan; bir takım çapsız ve cahil 3 milyon kişilik ordunun kontrolündedir. Bununla başa çıkmak kolay değildir. Bürokrasiyle mücadeleyi kazanmanın imkanını göremiyorum.
İnançlara saygıyı” ben savunmadım. Savunmam da. ‘İnsana saygıyı' savunurum. Bunun doğal ve mantiki uzantısı olarak, özgürlüğü savunurum. İstediğine inanma ve istediğin gibi olma özgürlüğünü savunurum. Hata yapma özgürlüğünü savunurum. Saçmalama özgürlüğünü savunurum. Bunu kusmaya çalışan kim olursa olsun karşı çıkarım. Eğer devletse, meşruiyetini kaybetmiş bir şer örgütü olduğuna düşünürüm. Ama batıl inanca, yanlış düşünceye neden saygı duyayım ki?
Alabildiğine basit ve evrensel bir doğrudan söz ediyorum. Efendim bazı kavramlar kutsalmış, falan filan. Kutsal olduğunu söyleyen SENSIN. Ben ve benden daha aklı başında milyonlarca kişi - bunların hurafe olduğunu düşünüyoruz. Neden kutsal kabul edecekmişim, yahut öyle olmadığını bildiğim halde kutsalmışçasına söz edecekmişim ki? Neden fikrimi açıkça ve dilediğim üslupta dile getirmeyecekmişim ki?
Halife Memun zamanında her türlü fikir ve felsefenin nasıl serbestçe dile getirildiği malumunuzdur. El Maarri ve El Hayyam gibi dinsiz sayılabilecek adamlar hiç bir takibata uğramamıştır. Onların o zaman yazdıkları bugün yazılamaz, doğrudur. Bu yobazlık müslümanların kendilerine olan güvensizliklerinden geliyor. Aykırı bir fikre tahammül edemiyorlar. Çünkü hakiki olarak ne dini biliyorlar, ne de uyguluyorlar.
Korkutup boyun eğdirebileceklerini zannettiler. Yapamadılar. Cumhuriyet dönemi boyunca kusursuzlaştırdıkları yöntemleri kullanarak, daha önce yüz binlercemizi kaçırdıkları gibi, yurtdışına kaçırabileceklerini zannettiler. Yapamadılar. Hapsedip boyun eğdirebileceklerini zannediyorlar. Yapamayacaklar…
Sırası gelmişken belirteyim, cadı yakmak da bir Ortaçağ geleneği değil. 1484-86 yıllarında moda olmuş, ondan sonraki 100-150 yıl boyunca Avrupa kültürüne mal olmuş. Bizim tarih kitaplarında Yeniçağ denilen döneme denk geliyor.
Ben bu kişinin Tanrı'yla gerçekten temas kurduğuna, mesaj aldığına inanmıyorum. Hatta bu iddiayı saçma ve anlamsız buluyorum. Peygamberliğin tarihin çok ilkel bir döneminde ortaya çıkmış bir meslek olduğunu düşünüyorum.
Bir zamanlar dünyanın en güzel kasaba ve kentlerinden yüzlercesine sahip bir ülkeydi burası. Hepsi bir örnek ucuz, sefil, zevksiz, sağlıksız, kişiliksiz apartman yığışmaları diyarına çeviren kimdir, bir düşünün. Kaçak yapılaşma mıdır? Yoksa ‘kafana göre ev yapamazsın, ne yapacağına Devlet karar verir’ diyen, memleket çapında örgütlenmiş imar çeteleri mi?
Arapça bir sözcük olan cumhûr esasen ‘’küme, yığın’’ demek. Çöldeki kum tepelerine Araplar cumhur diyor. Bunun çoğulu cemâhir bazen ‘’topluca hareket eden insan kalabalığı’’ anlamında da kullanılıyor.
Gerçek özgürlük -eğer özgürlük diye bir şey varsa - budur: seni esir alan nefsini, köle kılan çıkarını ve sosyal mecburiyetleri hepten bir kenara itip bir şeyi sadece 'güzel' olduğu için yapabiliryormusun?
Hukuki bakımdan ‘aşağılama’nın ne olduğunu da her somut ifade için ayrıca ele almak gerek. Örneğin ‘bu kadar açık delile rağmen inanmayan insanın aklına şaşarım’ demek hakaret midir, değil midir?
Oysa dindar insanların acayip bir ALINGANLIK meselesi var. Olayı bir fikir ayrılığı olarak görmek istemiyorlar. Anasına nenesine dil uzatılmış moduna geçiyorlar anında. Bu da bana haksızlık gibi geliyor.
‘Allah şöyledir, böyledir, şunu ister, bunu istemez’ diye ahkâm kesen HERKESİN boş konuştuğunu düşünüyorum. Çünkü ‘Nereden biliyorsun?’ sorusunun tatmin edici bir cevabı yoktur.
Arapça cahil’in çoğulu cuhala. Af'al vezninde achal ise ism-i tafdil adı verilen kıyas ve abartı formu: pek cahil demek. Echel-i cühela deyimi “bilmezlerin en bilmezi” anlamına geliyor.
Türkiye’de pek çok insanın kafası din ve ifade özgürlükleri konusunda karışıktır. Ama aynı zamanda bu konuları düşünmeye ve tartışmaya yönelik ciddi bir istek ve merak vardır.
Ahaliye korku salan isyancılar mıdır, yoksa üç bin köyü yakıp yıkan, ağzını açanı tutup götüren, allahın dağındaki çobanı terörist diye bombalayanlar mı, onu da bilmiyorum.
Bundan yüzlerce yıl önce, Allah ile kontak kurduğunu iddia edip; bundan siyasi, mali ve cinsel menfaat temin etmiş bir Arap lideriyle dalga geçmek, nefret suçu değildir.
Devlet dediğin şey, birtakım küçük insanların kendilerini olduklarından daha güçlü veya önemli göstermek için kurdukları bir düzenek değil mi? Düşünürsen, hepsi bu.
Kayseri kenti ile Erciyas dağı son yıllarda daha çok ülkücü vatandaşlarımızın cirit attığı yerler olarak anılır oldular. Bilseler herhalde üzülürler: iki yerin de adı Rumca.
Sıkıntı çekmek kayıp mıdır, kazanç mıdır? Esas soru o. Sanırım ‘adam olmak’ diye tarif edilen şeyin ilk koşulu, sıkıntı çekmenin kazanç olduğunu anlamaktan geçiyor.