Mâtürîdî

Tabiatta gözlenebilen her şeyde mutlaka akıllara hayret verici bir hikmet ve yaratıcısına sanatkârane bir işaret bulunmaktadır. Düşünürler bunun iç yüzünü anlamaktan ve yapısının düzenini açıklamaktan âciz kalmaktadır.Her bir düşünür sahip bulunduğu bunca hikmet ve bilgiye rağmen bunun mahiyetine akıl erdiremediğinin farkındadır. Bu ve benzeri zaruretler kâinata ait fevkalâdeliklerin mûcit ve yaratıcısının hikmetini delillendirmektedir.

Evren şu anda (bütün oluşumlarıyla) çeşitli zamanlara bağlanmış, değişik hal ve sıfatlara bürünmüş olduğuna göre onun kendi başına vücut bulmadığı kanıtlanmaktadır. Eğer öyle olsaydı oradaki her şey kendisi için en güzel ve en hayırlı konumlara ve niteliklere sahip olur, böylelikle de âlemdeki şerler ve çirkinlikler ortadan kalkardı. Fakat realitede bunların varlığı evrenin kendi dışındaki bir faktörle vücut bulduğunu kanıtlamıştır.

Namaz, üzerilerinde Allah'a şükür borcu bulunan bedenin bütün organlarını çalıştırmayı içeren bir ibadettir. Şunu da ilave etmek gerekir ki namazda insanın bedeninde yaratılış gereği bulunan bütün yetenekleri son noktasına kadar iradî olarak kullanmak, kalbi niyet yoluyla meşgul etmek, azabından endişe edip rahmetini ummak (havf ve reca), hem zihni hem de aklı Allah'ı yüceltmek ve saygı göstermek aracılığıyla uyanık halde tutmak gibi davranışlar bulunmaktadır. Sonuç olarak namaz kılanın her davranışı Allah'ın o noktadaki sınırsız nimetine karşılık olarak bir şükür konumunda bulunur.

Aristo ve taraftarlarının vardıkları bu sonucu (Heyûla görüşünü) etraflıca inceleyen kimse şunu anlar ki onlar Allah’ın nimetlerini bilmeyişleri sebebiyle böyle bir çıkmaza düşmüşler, hak yolu şaşırıp sapıtmışlar, sonra da haktan ayrılışın doğurduğu şaşkınlık kendilerini, hiçbir aklın düşünemeyeceği ve hiçbir gönlün hoş karşılamayacağı bir hayalle avunmaya sevk etmiştir.

Belirtmek durumundayız ki yazan olmadan yazımın, ayıran olmadan ayrışmanın vücut bulduğunu bilmemekteyiz; birleşme, hareket ve sükûn da aynı kategoriye tâbidir. Şu halde bu mekanizma tabiatın tamamı için geçerlidir. Çünkü tabiat sürekli birleştirme ve ayrıştırma eylemine tâbidir. Hatta bütünüyle tabiatın birleştirilip âhenkleştirilmesindeki sanat doruk noktasındadır. Bu sebeple tabiat, dış faktör olmaksızın ayrışamamaya ve birleşmemeye en çok lâyık olan bir varlıktır.

Liste
Yükleniyor…