Kenan Evren

Beni davet ettiğiniz hâlde toplantılarınıza katılamadım tabii. Ama her zaman kalbimde yaşattım. En büyük yaptığım işlerden, hayırlı da yaptığım işlerden birisi de budur. İyi ki yapmışız. Mehmetçik Vakfını çok başarılı buluyorum. En başarılı vakıfların başında gelir. Benim izlenimim bu. Kurban bağışlarımı da hep Mehmetçik Vakfına yaptım. Vatandaşın askere karşı, Mehmetçik’e karşı olan sevgisini hepimiz biliyoruz. İçinde yaşadık bunun. Türk milleti askerini sever, hele Mehmetçik’i çok fazla sever.

Ben buraya Anayasa konuşmasına geldiğim zaman ramazandı galiba, çok da sıcaktı, su içmiştim. Suyu içtiğim zaman, "Bende riya yok, oruçlu değilim, seferîyim." demiştim. Hakikaten seferîydim, o zaman yine sizler beni alkışlamıştınız. İnsan doğruyu söylemeli.

Bazı aşırı tutucu çevrelerin iddia ettikleri gibi yılbaşı gecesi yalnız Hristiyan âleminin kutladığı bir gece değildir. Hristiyanların Christmas olarak kutladıkları 25 Aralık günü ile yılbaşı olarak kutlanan 31 Aralık'ı 1 Ocak'a bağlayan geceyi birbirine karıştırmamalıyız. Kaldı ki dünyadaki birçok ülkenin ve bu arada bizim de kabul ettiğimiz miladi senenin dinî anlayış ile bir ilgisi de bulunmamaktadır. İsteyen bu geceyi kutlar, isteyen hicri yılı kutlar. İsteyen her ikisini kutlar. İsteyen de hiçbirini kutlamaz. Herkes kendisinden mesuldür. Hiç kimsenin başkasının bu davranışlarına karışma hakkı yoktur.

Başka çaremiz kalmamıştı. Soldaki partilerin bir kısım mensup ve yöneticileri sol terörist ve bölücüleri himaye etmedi mi? Sağdaki partilerin bir kısım mensup ve yöneticileri sağ anarşist ve teröristleri, "Bunlar milliyetçidir." diye himayesine alıp onlara cesaret vermediler mi? Bir kısım partiler Alevi olan vatandaşlarımıza, bir kısım partiler Sünni olan vatandaşlarımıza sahip çıkmak suretiyle milleti ikiye, üçe bölmediler mi? Bakın yönelttiğim bütün bu soruları sizler de, "Verdiler. Böldüler." diye onaylıyorsunuz.

Avrupa'ya baktım, ülkelerin hepsinde komünist partisi var, kurulmuş ama hiçbir güçleri yok. Yalnız işte böyle sokaklarda dolaşıyorlar pankartlarla, yumurta atıyorlar, domates atıyorlar, yaptıkları bu. Hiçbir ülkede de iktidara gelememişler. "O hâlde biz niye korkuyoruz?" dedim. Türkiye'de de kurulursa kurulsun, mademki demokratik ülkelerin içine girdik, AT'ye dâhil olacağız, öyleyse bizde de olsun. Bu demek değil ki ben komünist oldum. Hayır, ben komünizmin karşısındayım ama parti kurulacaksa kurulsun, kim komünisttir, kim değildir, herkes bilsin.

Anayasa'nın referanduma sunulması esnasında zarfların şeffaf olduğu, renklerin göründüğünü söyledi arkadaşımız, kimse. Külliyen yalandır! Hatta Avrupa Konseyinden, Avrupa ülkelerinden müşahitler geldi. Sandıkların başlarında. Anayasa oylamasından sonra, "Çok dürüst bir anayasa oylaması yapılmıştır." diye de rapor verdiler. Yani onu kabul etmiyorum. Zarfların içindeki beyazla mavi görünmezdi. Zarflar sanki görünüyormuş, şeffaf, yalandan yapılmış, öyle bir ifade kullandı.

Anarşinin eğitim merkezi hâline gelmesinden dolayı ders yapılamayan öğrenim kurumlarında Türk çocukları artık yarınlarından endişesiz, sağlı-sollu bölünme ve kavgalardan uzak olarak güven içinde okuyabilmektedirler. Üretimi %15'lere kadar düşen fabrikalardaki ideolojik çatışma ve sabotajlar, ekonomik anarşi durmuş; Türk işçisi ve çiftçisi, %90'lara varan bir üretim kapasitesi ve huzurlu bir çalışma temposu içine girmiştir. %100'lerin üzerinde seyreden enflasyonun %40'ın altına düşürülmesi ve millî gelirin artması, önemli ekonomik başarılardır.

"Unutma!" dediğimiz olay öyle bir değirmen taşı ki, zaman geçtikçe, değirmen taşları arasında kalan buğday tanelerinin evvela bulgur, biraz sonra un haline gelmesi gibi, olaylar beyinlerde yavaş yavaş un haline geliyor ve zaman ilerledikçe, o un zerrecikleri de zaman rüzgârı önünde savrulup gidiyor.

12 Eylül Harekâtını başlangıçta onaylamasının bir sebebi de, belki bu harekâtın sağ bir hükümet olan Süleyman Demirel'e karşı yapılmış olduğu, dolayısıyla solcuları destekleyecek bir iktidar gelecek beklentisine kapılmasıdır. Ne zaman ki, bu harekâtın sağcı ve solcuları koruyan bir idare olmadığı, sağcı kesime de, solcu kesime de kanunları eşit olarak uyguladığı anlaşıldı, işte o zaman işler tersine döndü.

Ancak benim anlatmak istediğim şudur: "O tarihte 12 Eylül'ü böyle onayladınız, yıldönümlerinde hatırlatma yaptınız. Peki neden 1984'den sonraki dönemde, özellikle 1990'larda neden bir tek yazı kaleme almadınız? Neden 12 Eylül'ün karşısında olan belli çevreler ağır eleştiriler yöneltirken, Silahlı Kuvvetleri ve komuta kademelerini suçlarken, siz karşı çıkmadınız? Onlara gerekli cevabı vermediniz?"

Kimsesiz çocuklara karşı olan sevgim ise daha da fazla idi. Bu yavruların perişan hâlini görünce üzülüyor ve her gittiğim şehir ve kasabada varsa çocuk yuvası ile yetiştirme yurtlarını ziyaret etmek suretiyle noksanlıkların giderilmesi emrini veriyorum. Böylece günden güne bu kuruluşlar eski perişan hâllerinden kurtuluyorlar. Demek ki üzerinde durunca olabiliyormuş.

ODTÜ'de öğrencilerden büyük ilgi gördüm. Sevgi gösterilerinde bulundular. Düşündüm de 12 Eylül 1980'den evvel acaba cumhurbaşkanı böyle üniversiteye gelip rahatlıkla dershanelere girebilir miydi? İşte o noktadan bu duruma gelinebilmiş ise 12 Eylül Harekâtı'nın sağladığı huzur ve güven ortamının yararı kendiliğinden ortaya çıkıyor demektir.

Geride bıraktığım üç sene içerisinde hiçbir günüm yok ki onu birkaç kere hatırlamış olmayayım. Sabah kahvaltısında, yemekte, akşam yatarken hep o karşımda. Üç sene geçti fakat o bir türlü gözlerimin önünden ayrılmadı. Dünyada yalnız kalmak kadar zor bir durum yokmuş. Başa gelmeden anlaşılmıyor. Şimdiye kadar gözlerim yaşlı kaç günlerim geçti. Hele akşamları yalnızlık bütün ağırlığıyla kendini hissettiriyor.

Ben irticanın yurt sathında tehlikeli boyutlara ulaşmaya başladığını; bir taraftan Süleymancıların, diğer taraftan Nurcuların yurtlar açarak buralarda çocukların taze beyinlerini yıkadıklarını ve yurtlara zeki çocukları alarak gerekli eğitimden geçirdikten sonra bunları askerî liselere soktuklarını, Bursa Askerî Lisesi ile Kuleli Askerî Lisesinde bu şekilde yetiştirilmiş öğrencilerin meydana çıkarıldığını, bu duruma mâni olunması gerektiğini, böyle yurtların idaresinin devlete ait olmasını gerektiğini, eğer mevcut kanunlar buna imkân vermiyorsa icap ederse yeni kanun çıkarmak suretiyle bu şekil yurtların idaresinin Millî Eğitim Bakanlığına bağlanmasını istedim.

Liste
Yükleniyor…