Hannah Arendt

İnsanlar daima, ölümü 'ebedi huzur'la eşitlemediler mi? Buradan çıkarılacak en doğal sonuç, hayatın olduğu yerde mücadele ve huzursuzluğun olması gerektiği değil midir? Huzur, cansızlığın ve çürümenin en bariz belirtisi değil midir? Şiddet eylemleri gençlerin, yani tamamen canlı olanların bir ayrıcalığı olarak görülmemeli midir? Dolayısıyla yaşamı övmekle şiddeti övmek aynı şey olmaz mı?

Şiddet araçIarının teknik geIişimi artık öyIe bir noktaya geIdi ki, hiç bir siyasaI amaç, insan akIının sınırIarı içinde, bu araçIarın yıkıcı potansiyeIine denk değiIdir; ne de siIahIı çatışmaIarda bu araçIarın kuIIanıImasını hakIı kıIabiIir.

Peki, vicdanlar yaralandığında, dökülen de bir tür kan değil midir? Hem de bu yaradan insanın gerçek insanlığı ve ölümsüzlüğü akıyor ve insan sürekli yinelenen bir ölüme gidiyor. Bugün ben bu kanın akışını görebiliyorum.

Liste
Yükleniyor…