- Henüz kategori yok.
-
Daniel Day-Lewis'in "Anemone" Filmiyle Muhteşem Geri D…08.11.2025
-
Milan, Parma Deplasmanında Kritik Virajda: Allegri'den…08.11.2025
-
Bergen County Yargıcı, İç Zarfı Olmayan Oy Pusulaların…08.11.2025
-
Gönül Dağı Dizisinin Sevilen Oyuncu Kadrosu ve Yeni Ge…08.11.2025
-
Aleyna Solaker'den 'Güller ve Günahlar' Rolü ve Kadın …08.11.2025
-
Altınkılıç, Kenan ve Zayn Sofuoğlu ile Sağlıklı Yaşam …08.11.2025
-
Chelsea ve Wolverhampton Karşı Karşıya: Liam Delap ve …08.11.2025
-
Güller ve Günahlar 5. Bölümde Berrak'ın İntihar Girişi…08.11.2025
-
Monaco-Lens Maçı Öncesi Kadrolar Netleşiyor: Pogba Yok…08.11.2025
-
Espanyol, Villarreal'ı Ağırlıyor: Gerard Moreno Dönüş …08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Ali Demirsoy
Bilim ve bilimsel düşünceyi yaygınlaştırmakla yükümlü tek kuruluşumuz TÜBİTAK, son 10 yılda onlarcasının arasından birkaç örnek vermek gerekirse ilişikteki projeleri seçerek ödüllendirdi: Besmele okuyarak ekmeği taze tutan ekmek kutuları, dua ile kanserin iyileştirilmesi, dua okuyup Kabe’yi tavaf eden pilli robot, “papaz eriğini imam eriğine çevirme makinesi, ayet okunarak üç kat daha fazla büyütülen fasulye ve diğerleri. Şimdi be soruyorum: Ne bekliyorsunuz? Avrupa bizim bu dehşet verici projelerimizi destekleyen kurumlarımızı ve onları düşünen yaratıcı insanlarımızı mı büyük bir özlemle bekliyor?
Yeni yılın sloganı şöyle olmalı: İyilikler “dua” ve dilemekle hiçbir zaman elde edilemez; Doğru uygulamalar ile kazanılır; Kötülükler de “beddua ve kınamalar” ile giderilemez; Gerekli önlemler ile bitirilir.
Türkiye laik devlet görünümü ile bir şans yakalamıştı; Ben o şansın artık geçerli olduğunu söyleyemem. Türkiye makas değiştirdi…
Küçük yaşta çocuklara din eğitimi verilmesi ve ırkçılık aşılanması gelecekteki sürtüşmelerin temelini oluşturacaktır.
Türkiye din tüccarlığını bırakıp, bir zamanlar yüklendiği uygarlık modelini yeniden bu coğrafyaya tanıtmak zorundadır.
Muhammet tarafından, dişi putlar kırılarak ortadan kaldırıldı; erkek figürüyle temsil edilen Allah adlı put (çok çeşitli kaynaklardan Kâbe’deki putlarla ilgili bilgi alabilirsiniz), yani erkek figürü, Tanrı yerine kondu. Anadolu’nun bereket tanrısı olarak bilinen kadın Tanrı Kibela’nın (bugünkü sibel adı da oradan kaynaklanır) 7.000 yıllık egemenliği ve saygınlığı da böylece bitmiştir. Çok sayıdaki memeleri bereket ve saygınlığın ifadesi olarak yalnız taşlarda kaldı. Tanrı Artemis vd. kadın tanrıların sonu bu gelişim ile belirlendi.
Devletin en yüksek makamlarındaki yöneticiler çeşitli mezhep, şeyh, din önderi, çeşitli adlar takılmış dincilerle yemek partileri düzenlemeye başladılar.
Savaşta ölen insanların yarısından fazlası din kavgalarından ölmüştür. Dinin akılla açıklanabilir tarafı da olmadığı için, bir defa bir topluluk dini parçalanmaya saplanmış ise, onun bu bataklıktan çıkması hemen hemen olanaksızdır.
Din adamı diye geçinenler hele hele üniversitelerimizde profesör unvanı ile yer işgal edenlerin bilim ve uygar dünya için utanç verici bir tarzda, kadının giyiminin suçu işlemeye neden olarak gösterilmesine devam ediliyorsa, siz bu suçların azalmasını çoook beklersiniz…
Özgecan Aslan cinayeti (15.02.2015) bardağı taşıran son damlalardan biri olmuştur. Aslında Türkiye son 10 küsur yıldır kadın katliamı, darp, ırza geçme, istismar istatistiği bakımdan tavan yapmıştır (basına göre son 7 yılda öldürülen kadın sayısı %1400 artmış).
Unutmamak gerekir ki cinsellik ne dini baskıların cenderesi altında yok edilmesi gereken bir günah unsurudur ne de uygarlık, serbestlik ya da doğallık sloganları eşliğinde bir mal gibi piyasaya sürülen bir emtiadır.
Laik olmayan, dinle yatıp dinle kalkan yönetimlerde ve ırkçılığın egemen olduğu toplumlarda sosyalizm hiçbir zaman yerleşemez.
Hamasi nutuklarla, satılık oylarla, ahbap çavuş ilişkisi ile seçilen temsilcilerle bu geminin fazla gidemeyeceği bilinmektedir.
Bu coğrafya batağa saplanıyor. Nerelerde hata yaptık, yapmaya devam ediyoruz? Bizi ne bekliyor? Bu katliamların suçlusu kimlerdir?
Televizyonları açmaya korkuyorum, bu kadar vahşet, dehşet, kan, çatışma, saygısızlık, hukuksuzluk, yaptımsa yaptım pişkinliği, yalan, dolan, bugün söyleneni yarın inkâr etme hayra alamet değil. Fiziki yıkıntıyıa düzeltmek kolay (Almanya’daki gibi); ancak ruhsal ve ahlaki çöküntüyü düzeltmek yıllar alır. Bu coğrafya ahlaki çöküntü içindedir.
Her zaman söylüyorum, bir kere daha söyleyeyim: Değişim kaçınılmazdır, kendiliğinden değişmeyeni, bir gün birileri mutlaka ve zorla değiştirir, üstelik şeref ve haysiyetini de elinden alır.
Böyle bir toplum, ister eski yazıyı, ister yeni yazıyı, ister Çin, ister maçin yazısını kullansın; ister saltanatla ister cumhuriyetle, ister demokrasiyle, isterse şeriatla yönetilsin, durum çok da fazla değişmez. Etrafınızdaki ülkelere bakın ve değişmediğini görün.
İnsanları dinden soğutan çeyrek din adamları, bilimin ‘b’ sini bile bilmeyen çeyrek profesörler, devlet mülküne el koyarak zenginleşen iş adamları, terör örgütlerine katılan binlerce militan ve insanlık câmiâsında yüzümüzü yere baktıran, Makyavelist ve şarlatan politikacılar… Kalite sorunu kimsenin umurunda olmayınca bu sonuç doğaldır, aksini beklemek saflıktır.
Cumhuriyetten önce âlim miydik? Kerâmet yazıda olsaydı… Eğer keramet yazıda olsaydı, yazısını değiştirmemiş olan tüm Arap âleminin, İranlıların, Pakistanlıların, Afganlıların durumunun bizden daha iyi olması gerekmez miydi? Özellikle Arap dünyasına bir bakın, hepsi de Müslüman, hepsi de Kur’an’ı aslından okuyor ama hepsi de gelişmiş ülkelerin oyuncağı olmuş ve birbirine kurşun atıyor. “Yazımız değişti, bir gecede câhil kaldık” diyenlerin oralarda yaşananlara ve hattâ bunların bizi bile yakıp yıkması ihtimaline bakıp, asıl derdin, bin kat daha derin ve karmaşık olduğunu idrak etmeleri gerekmez mi?
Ben artık televizyonlarda şehit gömme törenlerini ve orada boy gösteren zevatı görmek ve atıla atıla yalama edilen sloganları dinlemek istemiyorum.
Bakalım öbür dünya sömürüsü ile bu şehitlerin yakınları ne zamana kadar yüreklerine taş basacaklar… Artık hiç kimse, caddelerde, meydanlarda, yer altı trenlerinde rahat değil; hiç kimse akşam evine sağlam geleceğinden emin değil; en kötüsü de geleceği için her zamankinden daha karamsar.