Ne yazık ki, hayvan farkındalığı, hayvan his ve duyguları ile ilgili anlayışımız ve bilgimiz ilerlerken onlara davranışlarımız çok gerilerde kalıyor. Her yıl on milyarlarca hayvanı öldürüyoruz, sayı sürekli artıyor. Siz bu cümleyi okuyana dek ABD’de fabrika çiftliklerinde yetiştirilen bin tavuk öldürülmüş olacak. Günümüzdeki birçok çiftlik hayvanı gibi bu hayvanlar da hareket etme, temiz hava soluma ve güneşi hissetme özgürlüğünden yoksun bırakılıyor.

Benzer Sözler

Aşçı olduğunu tahmin ettiğim bir adam, uzun metal bir maşayla uzun tüylü bir kediyi kafesinden hızla çekip alıyor ve apar topar mutfağa sokuyor... Kedi pençe atıp acı acı haykırırken, aşçı hayvana demir çubukla vuruyor. Artık daha çok pençe atıp, daha çok feryat eden hayvan, aniden kaynar su dolu bir küvete daldırılıp on saniye kadar orada tutuluyor. Çıkarılır çıkarılmaz ve hâlâ canlı haldeyken, aşçı bir hamlede hayvanın derisini başından kuyruğuna kadar sıyırıp alıyor. Sonra da şok halindeki hayvanı geniş taş bir teknenin içine atıyor ve kedinin donuk ve camsı gözlerle ağır ağır yutkunuşunu izliyoruz, ta ki son nefesini verip de boğuluncaya dek... Yemek servis edildiğinde, müşteriler aşçıya teşekkürler edip onu iltifatlara boğarak iştahla tabaklarındakini yiyorlar.

Aynı nedenlerle hayvanları da aynı şekilde tüketmiyorum kadınlara tecavüz etmiyorum: Başkalarına zulüm uygulamak yanlıştır, savunmasızlığa karşı şiddeti savunulamaz kılmak, başkalarının hakları benim özlemlerimden daha önemlidir.

Ben şahsen kimsenin öldürülmesini savunmuyorum, önermiyorum, buna göz yummuyorum. Ben hayat kurtaran bir fizisyenim. Bütün günümü insan hayatı kurtararak geçiriyorum. Benim söylediğim şey, tarihsel bağlam içerisinde, şiddetin hayvan haklarını savunanlara karşı kullanıldığı ve hayvanlara karşı kullanıldığı; bunun da bizim onlara karşı şiddet kullanmamızdan da farklı olmadığıdır. Zulme karşı verilen bütün mücadelelerde, tarihsel olarak baktığımızda, Amerika’daki kölelik günlerinden Güney Afrika’daki ırk ayrımcılığı günlerine dek şiddet gerekli oldu. Ben hayvan hakları mücadelesini tarih içerisinde görülmüş diğer mücadele örneklerinden farklı görmüyorum.

hayvan hakları hareketini bir vakum içerisine koyamazsınız. Onu tarihsel bir bağlam içerisine koymalısınız. Bizler, insan olmayan ve hissetme yeteneğine sahip canlıların kendi iradelerine karşı konularak sömürülmemesi, esir edilmemesi, ve kötü bilim ve çıkar sağlamak amacıyla kimsenin aklının almayacağı bir şekilde işkenceye tabi tutulmaması için savaşıyoruz. Diğer iğrençlikleri, korkunç bir şiddeti ve masum hayatların yok edilmesini son erdirmek için yapılan diğer tarihi hareketlere baktığımızda, buna Güney Afrika’daki ırk ayrımcılığına karşı yürütülen mücadele, ABD’de siyah kölelerin özgürlüklerine kavuşturulması, yerlilerin kendi kültürlerine sahip çıkma mücadelesi de dahil, şiddet her daim kullanıldı ve bu mücadelelerde kayıplar da verildi. İnsanlar petrol, para ve iktidar gibi tamamen saçma sapan sebepler yüzünden öldürüldü. Eğer ahlaki ve etik bir mücadelede, dünyada en çok ezilen, istismar edilen ve işkenceye uğrayan canlılar uğruna girişilen bu savaşta hiçbir kayıp yaşanmayacağını söylemek benim için tür ayrımcısı bir şekilde davranmak olur. Bunu istemiyorum, bu konuda destek de vermiyorum, ben sadece hayvan hakları hareketinin hırs ve çıkar sağlamak amacıyla hayvanların maruz bırakıldığı terör, istismar ve cinayetlere rağmen dünyanın gördüğü en barış yanlısı, en kendine dikkat eden hareket olduğunu söylüyorum. Eğer şans eseri hayvanlar için savaşanlar tarafından şiddet kulanılacak olursa, ya da kayıplar yaşanırsa bu duruma tarihsel bağlam ve perspektif içerisinde bakılmalı.

Eğer hayvanlar etik anlamda bir önem taşıyorsa ister “endüstriyel hayvancılıktan” ister “aile çiftliklerinden” gelsinler, ister ölü bedenlerinin üzerinde “mutlu sömürü” logoları damgalanmış olsun onları yemememiz, giymememiz, herhangi bir biçimde kullanmamamız gerekir. Sadece damak zevki ve moda anlayışımız için başka hissedebilir varlıklara herhangi bir düzeyde acı çektirmemiz ya da eziyet etmemiz için hiçbir gerekçe olamaz.

Tüm o yediklerimiz çok ama çok büyük bir zulmü maskeliyor. Bu ülkede tavukların endüstriyel olarak korkunç koşullar altında üretildiğini aklımıza bir kez olsun bile getirmeden oturup bir tavuk parçası yiyebiliyor oluşumuz, kapitalizmin ve onun zihinlerimizi nasıl sömürgeleştirdiğinin işaretlerinden biri. Önümüzde metadan öte bir şey göremiyor oluşumuz, gündelik olarak kullandığımız metaların ardındaki ilişkileri anlamayı reddediyor olmamız. İşte yediklerimizle ilişkimiz aynen böyle.

Ne mutlu ruhta yoksul olanlara! Göklerin Egemenliği onlarındır. Ne mutlu yaslı olanlara! Onlar teselli edilecekler. Ne mutlu yumuşak huylu olanlara! Onlar yeryüzünü miras alacaklar. Ne mutlu doğruluğa acıkıp susayanlara! Onlar doyurulacaklar. Ne mutlu merhametli olanlara! Onlar merhamet bulacaklar. Ne mutlu yüreği temiz olanlara! Onlar Tanrı'yı görecekler. Ne mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere! Göklerin Egemenliği onlarındır.

Liste
Yükleniyor…