İnsanın hayvanlar üzerindeki tiranlığı bugüne dek büyük acılara sebep oldu, hâlâ oluyor, bu gerçek ancak beyaz insanların siyah insanlara yüzyıllardır reva gördüğü acılarla kıyaslanabilir. Bu tiranlığa karşı yapılan bir mücadele ahlâki ve toplumsal bütün mücadeleler kadar önemlidir.
- Henüz kategori yok.
-
Rhein Derbisi: Mönchengladbach - Köln Maçında Goller v…08.11.2025
-
Uluslararası İş Birliğiyle Portekiz, Dev Uyuşturucu Se…08.11.2025
-
Vince Gilligan'ın Pluribus Dizisi Apple TV+'ta Başladı…08.11.2025
-
Kanal D Canlı Yayın ve Arka Sokaklar Son Bölüm İzleme …08.11.2025
-
Sunderland, Arsenal'in Gol Yememe Serisini Sonlandırdı…08.11.2025
-
Arnold Schwarzenegger'dan The Running Man Remake'ine T…08.11.2025
-
Beşiktaş'ta Rafa Silva'nın Geleceği Belirsiz: Saha İçi…08.11.2025
-
Cengiz Ünder'den 8 Milyon Liralık Göz Kamaştıran Evlil…08.11.2025
-
Uzun Süreli Melatonin Kullanımının Kalp Sağlığına Olas…08.11.2025
-
Körfez'in Nefes Kesen Derbisi: Al-İttihad ve Al-Ahli K…08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Benzer Sözler
Onbeşinci yüzyılda Avrupalılar Afrika’yı sömürge haline getirmeye başlayıp İspanya ilk uluslararası köle pazarını kurduğunda, hayvanları sömürmek için kullanılan metaforlar, modeller ve teknolojiler insan kölelere karşı eşdeğer bir zulüm ve güçle kullanıldı. Afrikalıları kendi doğal ortamlarından ve yuvalarından çalmak, acı içerisinde çığlık atan aileleri birbirinden koparmak, kölelerin vücutlarının etrafına zincirler sarmak, onları kıtadan kıtaya daracık bölmelerde çektikleri acıları ya da ihtiyaçlarını göz ardı ederek nakletmek, derilerine onların bir eşya olduğunu gösteren sıcak demirle damga vurmak, onları hizmetçi diye açık artırmada satışa çıkarmak, hizmet ve emekleri için üremeye zorlamak, çıkar elde etmek için hepsini sömürmek, onları nefret ve öfkeyle dövmek ve yığınlar halinde öldürmek… işte siyah kölelere uygulanan bu korkunç olayların hepsi ve daha nicesi öncelikle hayvan sömürüsü aracılığıyla geliştirildi ve mükemmelleştirildi.
Darwinci bakış açısını kabul ettiğimizde, yani bizlerin özel olarak yaratılmış bir tür olmadığımızı ve Tanrı tarafından verilmiş, diğer canlılara hükmetme hakkımızın bulunmadığını kabul ettiğimizde, hayvanlardan gelen ve onların çektiği acıları somutlaştıran tüm bu ürünleri satın almamamız gerekecektir.
Bir bardak süt içtiğinizde veya bir parça peynir yediğinizde, bir anneye zarar verirsiniz. Lütfen git vegan.
Karanlıkta aylak aylak dolaşarak aradı bir dostum ışığı, ben evimde sıcak çorbama daldırırken kaşığı. Birbirimizi karanlık kamufle etmişti ve durum kötüydü. Diğerlerini ışıklar bronzlaştırdı, tenler ölüydü. Birisi kalbini tâmir ettirdikten sonra hiç ağlamadı. Diğer dostum son yediği kazıktan sonra hiç konuşmadı. Derler ya, ağzını bıçak açmadı, diğer dostum Hakk'a karşı geldi beli bir daha doğrulmadı.
İnanmasan da geçer sayılı zaman, nöbet vaktin dolacak aslan. Sabrın tadı ki acı da olsa tatlıdır ya meyvan.
Benim sermayem çift el artı çift göz... Karamsardan varan harbi doğru söz, acılarımsa köz.
Köy Enstitülerinin kapanmasından duyduğum acıyı tarif edemem. Bir babanın evladını kaybetmesinden duyduğu acı gibi duyarım, ama herkes zanneder ki Hasan Ali Yücel’i Tonguç’u isteyerek değiştirdim; Köy Enstitülerinin kapanmasına neden oldum diye benim hakkımda kamuoyunda yanlış bir hüküm vardır; aslında o zaman bir sürü olaylar oldu. Kurultaylarda Enstitüler aleyhine bir cereyan başladı. Ben bunların doğru olmadığını yerine giderek tespit ettim, ama bu o kadar yoğunlaştı ki grubu etkiledi. Grubun büyük çoğunluğu Köy Enstitülerinin aleyhine döndü. Bakanlar içinde Köy Enstitülerine karşı vaziyet alanlar çoğaldı. En çok da bu konuda Köy Enstitülerinden şikayet edilenlerin başında Milli Eğitim Bakanı Yücel’le, Genel Müdür Tonguç hedef alınıyordu. O sırada ordudan, rahmetli Mareşal Fevzi Çakmak’tan (1876 – 1950), o Genelkurmay Başkanlığından ayrılmadan önce, yoğun şikayetler başladı. Mareşal, “ Bu komünist yuvalarını ne zaman kapatacaksın
? ” diye soruyordu. Mareşal bunu adeta bir mesele haline getirmişti. Köy Enstitüleri etrafında bu çok yoğunlaştı.
Kimsenin inancını, görüşünü, tutkusunu iğnelemek için değil; sadece "tabu" ve "dogma"nın ne olduğunu somutlaştırmak için, bir örnek vermeye çalışayım; Hz. Muhammed ile Gazi 'nin karikatürleri yapılabilir mi bugün dahi Türkiye'de? Egemenler kadrosu, "tabu ve dogmaları" kendi çıkarları için çok rahat kullanır ve ekonomik saydamlıkları çok daha kolay engellerler böylece. Örneğin Türk insanının yaşam düzeyinin neden bu kadar düşük olduğu üstünde hiç durmaz; vaktiyle KKTC'de batmış bir bankanın hesaplarını asla büyüteç altına almaz ve "şanlı tarih" edebiyatını, yahut "ırkçılığı" pompalarlar boyuna...
Hayata ‘evet’ deme aynı zamanda acıya, işkenceye, eksikliklere, açlıklara, ölüme de ‘evet’ demektir.
Derin bir çukur kazıp bana acı veren her şeyi ve onu gömmek, üstünü örtmek ve bu mezara işaret koymamak demekti unutmak. Gerisi boşluk.
Eğer etrafımızda bir takım insanlar acı çekiyorlarsa ve sen gamsız yaşıyorsan buna yaşamak denmez.
Anadolu’da Türkçü ile Kürtçü’nün kavgası, 2000’e yaklaşan dünyamızda ırkçılığın gericiliğini simgelemekten başka bir değer taşımaz; emperyalizme hizmet eder.
Kemalist milliyetçilikle; Türkçülüğün, Turancılığın, ırkçılığın ilişkisi yok... Türk olmak, Türkçü olmayı gerektirmez. Kürt olmak, Kürtçü olmayı gerektirmez. Anadolu’da ırka dayanan bir kanlı kavgayı körükleyenler, aymazlık içindedirler.
Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti. Acıyı, susuzluğu ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını kaçırıyor, bu yüzden daha rahat döşeklere, daha leziz yemeklere ve daha neşeli dostlara sığınıyorlardı. Dünyaya olan kayıtsızlıkları bazen o kerteye varıyordu ki, kendilerine altın ve gümüşten, zevk ve sefadan, lezzet ve şehvetten bir alem kurup, keder ve ızdırap fikirlerinin kafalarına girmesine izin vermiyorlardı.