Hümanizm, insanın doğadan kopmasına dayalı katastrofik bir ilüzyona dayanan işlevsiz ve şiddet dolu bir dünya görüşüdür.
- Henüz kategori yok.
-
Lando Norris Sao Paulo Sprint'i Domine Etti, Piastri'n…08.11.2025
-
West Ham United, Burnley Karşısında Kritik Maça Çıkıyo…08.11.2025
-
Türk Telekom - Karşıyaka Maçı Öncesi: Yükselişteki Baş…08.11.2025
-
Bundesliga: Union Berlin, Zirvedeki Bayern Münih'in Ye…08.11.2025
-
Amedspor Taraftarından Hatayspor'a Sıcak Karşılama, Gö…08.11.2025
-
LaLiga'da Kritik Randevu: Sevilla ve Osasuna Düşüşü Du…08.11.2025
-
Hull City Zirve Takibinde: Art arda Gelen Galibiyetler…08.11.2025
-
Rochester Adams, Stoney Creek'i Yenerek Bölge Şampiyon…08.11.2025
-
Kompany'nin Rekor Peşindeki Bayern Münih'i Union Berli…08.11.2025
-
Ankara'da Elektrik Kesintileri: Başkent EDAŞ'tan Şebek…08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Benzer Sözler
Doğayı geliştiren araçlarda, doğanın kendi yarattığı araçlardır ancak; doğaya katkıda bulunduğunu söylediğiniz sanat da, doğanın kendi yarattığı bir sanattır.
Aslında doğada nesli tükenmekte olan tür "doğadaki insan"dır. İnsan doğadan kopmasaydı bu kadar canlı türü yok olmamış olurdu...
Gerçek anlamda tatminkar olan bir dünya ve hayat görüşünün yerleşmesi, Kant’ın fikirlerini reddettiğimiz takdirde mümkündür.
Felsefemizi değiştirmek zorundayız, insanın üstün olduğu şeklindeki tutumumuzdan bütünüyle vazgeçmeli, doğal çevredeki birçok olguda kendimizin yapabileceğinden daha ekonomik şekilde canlı topluluklarının sınırlandırılmasına yönelik yol ve yöntemler bulabileceğimizi kabul etmeliyiz.
İnsan, hayvansal istiklal, manevi özlemler arasında yaşayan bir sınır boyu yaratığıdır. yalnızca doğa isteklerin göre ayarlanmış hayat ona huzur vermez.
Halihazırda yaşama biçimi olan yabancılaşma insanın insana uyguladığı insafsız bir şiddetle gerçekleşmektedir.
Eğer hayvanların sizin yemeğiniz olmak için varolduğuna bu kadar inanıyorsanız o zaman etini yemek istediğiniz varlığı kendinizi öldürün ama onu çıplak elle ve dişlerinizle öldürün sopa, satır veya baltayla değil.
Seküler hümanizm, bir dinin temel niteliklerine sahip değildir: bir tanrıya inanç, bir tür ölümden sonraki yaşam isteği, kutsal dogma veya metinler veya mutlakiyetçi bir ahlaki inanç. Bunun yerine, felsefi ve etik bir bakış açısını ifade eder ve doğaya ilişkin doğal görüşünü formülasyonunda bilimsel yöntemi kullanır.
Çağdaş toplumda seküler hümanizm, herhangi bir dini formülasyondan keskin bir şekilde ayırt edilebilen bir pozisyon olarak hem eleştirmenler hem de savunucular tarafından seçilmiştir.
Laik hümanizm, açıkça dinsel değildir. Temel ilkelerini ve etik değerlerini bilimden, etikten ve felsefeden alan iyi pratik bilgelik.
Her zaman ilk hasım, ilk düşman doğadır. Önce doğayı halledeceksiniz. Doğayla kimse başedemez. Doğa, canlılar adına hükmünü yürütür, son hükmüde ölümdür. Onu icra eder ve bitirir. Doğayla savaşılmaz. Doğayı kendi tarafınıza çekmek istiyorsanız, ona boyun eğeceksiniz.
Özgürlüğün ne olduğunu anlayabilmek için yüzyıl daha geçecek. Bugün artık onu açık saçık biliyoruz. İnsanın özgür olabilmesi demek, yeteneklerini, eğilimlerini, beğenilerini serbestçe geliştirebilmesi olanaklarına sahip olması demektir. Buysa ancak doğanın ve toplumun nesnel yasalarını insanların kendi yararlarına kullanabildikleri ve gelişmenin bütün ön koşullarını yaratabildikleri bir toplumda gerçekleşebilir. Böylesine bir toplum varlaşmadıkça özgürlük boş bir sözden ibarettir ve sakal bırakma özgürlüğü anlayışından öteye geçemez. Ünlü bir diyalektikçi şöyle der: “Özgürlük, doğa yasalarından bağımsızlık düşü değildir. Tersine, bu yasaları öğrenmek ve onları belli amaçlar için kullanabilmek demektir. Bu dış doğa yasaları için olduğu kadar, insanın beden ve ruh varlığını yöneten yasalar için de böyledir. Demek ki irade özgürlüğü denen şey, nedeni bilerek karara ulaşmak yetisinden başka bir şey değildir. Bir insanın belli bir sorun üstünde karara varma özgürlüğü, bu kararın tutarlılığını belirten zorunluluğa bağlıdır. Kararsızlık, çeşitli ve çelişik bir sürü karar olanağı arasından bilgisizliği seçmek demektir. Sonuç olarak özgürlük, doğadan gelen zorunlulukları tanıyıp bilerek, hem kendi üstümüzde hem de dış doğa üstünde sözünü yürütür olmaktır. Böylece özgürlük, tarihsel gelişimin zorunlu bir ürünüdür.
Birçokları tabiatı severler, ancak sevgilerini tamamlamaktan korkarlar. Onda nihayete kadar gitmeğe cesaretleri yoktur. Eğer gidebilselerdi bütün tabiat varlıklarının arkasında gülümseyen sonsuzluğun yüzünü görürlerdi.
Faşizmi, akıl ile doğanın şeytani bir sentezi olarak tanımlayabiliriz: felsefenin her zaman düşlediği o kutuplar arası uzlaşmanın tam karşıtı.
Bir zamanlar sanatın, edebiyatın ve felsefenin amacı varlıkların ve hayatın anlamını açıklamak, dilsiz olan her şeyin sesi olmak, doğaya acılarını anlatması için bir dil vermekti; başka bir deyişle, gerçekliği asıl adıyla çağırmaktı. Bugün doğanın dili koparılmıştır. Bir zamanlar, her sözün, çığlığın ya da jestin içsel bir anlamı olduğuna inanılırdı; bugünse hepsi sıradan bir olay, bir rastlantı olarak görülmektedir.
Doğadan ayrı kalan insan, kibre tutulup tüm hakikati yadsımaya başladı, ve kendini doğanın hükümdârı olarak bildi. Ne zaman ki uzaklaştırdı kendini özünden, var oluşun temelinden, “doğa”dan, o zaman hastalıklar sardı bedenini ve şimdi de onlardan ilaç ve kimyasal bileşimlerle kurtulmaya çalışıyor. Bedenini ilaçlarla, toprağı ise kimyasal gübre ve herbisitlerle dolduruyor.
Karşılığında sevgi uyandırmadan seviyorsanız, yani sevgi olarak sevginiz karşılıklı sevgi yaratmıyorsa; seven bir kişi olarak dışavurumunuzla kendinizi sevilen bir kişi yapamıyorsanız, sevginiz güçsüzdür, bu bir talihsizliktir.