Bizdeki Osmanlı özlemi daha çok İslamcı bir devlet yapısı özlemi olarak ortaya çıktı, fakat gelinen noktada bizi bölgede daha da yalnızlaştırmaktan öte bir işlev görmedi.
- Henüz kategori yok.
-
Beşiktaş'ta Rafa Silva'nın Geleceği Belirsiz: Saha İçi…08.11.2025
-
Cengiz Ünder'den 8 Milyon Liralık Göz Kamaştıran Evlil…08.11.2025
-
Uzun Süreli Melatonin Kullanımının Kalp Sağlığına Olas…08.11.2025
-
Körfez'in Nefes Kesen Derbisi: Al-İttihad ve Al-Ahli K…08.11.2025
-
Yeşil Vatan Seferberliğiyle Geleceğe Nefes: Sinop ve S…08.11.2025
-
Arteta'dan Sunderland Maçı Öncesi Arsenal Değerlendirm…08.11.2025
-
Beşiktaş'ta Yeni Futbol Komitesi Göreve Başladı: Tammy…08.11.2025
-
Bundesliga'da Büyük Çalkantı: Bayern Serisi Bitti, HSV…08.11.2025
-
Juventus-Torino Derbisi: Serie A'da Zirve Mücadelesi v…08.11.2025
-
Marsilya'nın Gözü İsmail Yüksek'te: Fenerbahçe Satışa …08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Benzer Sözler
Geçmişte İngilizlerin, Fransızların, Rusların, Almanların şu topraklar üzerinde oynamış oldukları rol neyse bugün de aynen tekrarlanıyor. Geçmişte Ermeni halkı onlara güvendi. Kendilerini Osmanlı zulmünden kurtaracak sandılar ama yanıldılar. Çünkü onlar geldiler kendi işlerini, hesaplarını yaptılar, çekip gittiler ve burada kardeşi kardeş ile kan içerisinde bıraktılar. Ve bugün Kürtlerin yaşadığı aynı budur.
Ama İslamcılık da yalnız biz Türklerde idi. Filistin ve Irak cephelerinde ordumuza Hint Müslüman askerleri saldırıyordu. Peygamberin torunları İngilizlerle birleşerek Hicaz'da isyan etmişlerdi. Lavrens'in emri altında Medine'ye hücum eden Emir Faysal'a karşı dedesi Muhammed'in kabrini biz Türkler savunuyorduk.
İslamcı kimliğiyle belirlenmiş bir Afganistan doğal olarak Pakistan'ın müttefiki, hatta bir uydusu olacaktır. Etnik milliyetçilik esasına göre belirlenmiş bir Afganistan ise, tam tersine, Pakistan'ın kuzeybatısındaki Peştunca konuşan bölgelerde ayrılıkçı güçlere destek veren ve hatta belki de Hindistan'la ittifak yapan bir komşu olabilirdi.
Vak'ay-i Hayriye, Osmanlı Türkiyesi'nde ulema sınıfını çırıl çıplak etti. Osmanlı Türkiyesi'nin yeniden doğuş umudu, Yeniçeriliğin ilgasıyla başladı. Şehzadeliğinde Yeniçerilerin kirli kementlerinden dünyaya yeniden dönen Mahmut-i Adli, yaygın adıyla İkinci Mahmud, kurtarmak için yıkmak gerektiğini bilen bir hükümdar oldu. Sultan Mahmut'un yanı başında, gözü önünde. Yeniçerilerin hain kementi ile hayatını kaybeden Üçüncü Selim, bir yana bırakılacak olursa, Türkiye'de tüm yenilikler, Sultan Mahmut ile ve Vak'ay-i Hayriye ile başladı.
Avrupa Birliği gibi birliklerin içine girmek gerekir, fakat bunlara fazla bağlanmama, yani her an bavulu hazır iç güveyisi gelin kız durumunda girmeniz gerekir ki, bir kriz anında avi kolayca terk edebilesiniz veya hayatınıza devam edebilesiniz.
Dil ateştir, biraz suyla söndürülmesi mümkündür. Tırnaklarını aşındıran, çözemediğin bu kör düğümdür. Üzgünümdür hayli vesselâm. Vuslatım gelmez mihman. Beklerim... Gurbetteyim ne edeyim?
Bölgemizde Türkiye'yi dışarıda bırakacak her türlü girişim başarısızlıkla sonuçlanmaya adaydır.
Orta-Doğu ve Balkanları Avrupa ve Amerika’nın tasallutundan kurtarma yükü Osmanlı Devleti’nin omuzlarındaydı. Önceleri bölgede bir Pax-Ottomana ihdas etmiş bulunan Osmanlıların omuzları zamanla bu yükü kaldıracak güçten mahrum kaldı. Daha doğrusu Avrupa ve Amerika’nın güçlü oldukları alanla Osmanlıların güçlü olduğu alan birbirinden farklıydı. Güçler arasında mahiyet farkı vardı. Kapitalizmin dünyaya sunduğu ölçüler bakımından Osmanlı Devleti dünyanın en güçsüz devletiydi. Bu güçsüzlüğün kaçınılmaz sonucudur ki Osmanlılar tarihten silindi, gitti. Fakat Osmanlı devletinin hayat kaynağı sarih bir biçimde anti-kapitalist olan tarih yükü Türkiye’ye kaldı. Türkiye’nin etrafındaki ülkeler bu yükten muaf oldukları için her aşamada Avrupa ve Amerika oralara musallat oluyor. Karışıklıkların sebebi bu. Türkiye başından tarih yükünü atmaya kalkışamıyor. Sakin kalışının sebebi bu.
Osmanlı’da halk Tanrı emaneti olarak kabul edildiği için devletin başlıca vazifesi onun durumunu düzeltmek ve refahını sağlamaktı.
Bizim azametli padişahlarımız saray havuzlarında cariyelere göbek attırırlarken Batı'da Büyük Frederik'ler, en ünlü Batılı düşünürlerden, Leibniz'den veya Thomasius'tan, Voltaire'den, Diderot'tan feyiz almakta, bu bilginlerin kültürü ile hal ve hamur olmakta idi.
Yılbaşına denk getirilerek alternatif olsun diye ”Mekke'nin Fethi günü” icat edildi. Peygamber dönemi dahil İslam tarihinde böyle bir gün hiç kutlanmadı. Tarihi uymaz, tamamen uydurmadır. Bize özgü İslamcılığın işkembe-i kübrasının ürünüdür.
Canım, sevdiğim, Oğlumun gözlerinden öperim. Bu taraftan selamlarımı iletiniz. Size de sonsuz selam ve sevgilerimi gönderiyorum. Beni sorarsanız çok şükür dualarınız sayesinde sıhhat ve afiyetteyim. Gece gündüz sizlere bir an önce kavuşmayı hayal etmekteyim. İnşallah bu hayalim yakında gerçekleşecek. Şu an Bağdat’tayım. Bütün Irak’ı fethettik. İnşallah zaferlerimiz devam edecek. Sizlerin sağlık haberlerini bize bildirmeyi ihmal etmeyiniz. Sizlerden gelecek haberler, bizleri burada mutlu ediyor. Sonsuz selamlar ederim. Sizi seven İbrahim.
Canım, sevdiğim, Oğlumuzun iki gözünden öperim. Inşallah iyicedir. Size de en derin selamlarimi ve candan ve gönülden iyi dileklerimi bildiririm. Sevgi ve özlem içinde kalmış bu aşığın iyi soracak olursanız sıhhat ve selametteyim. Daima hazır dualarinizla meşkul olduğumu bilesiniz. Malumunuz olduğu üzere hala Halep’teyim. Yüce sultanımız sayesinde her taraftan zafer haberleri gelmeye devam ediyor. Inşallah bütün işlerimiz hayırlarla tamamlanacaktır. Siz de iyilik haberlerinizi bildirmeyi unutmayınız. Ancak sanıyorum ki bu kulunuza biraz küsmüşsünüz. Sevdiceğim, Allah bilir ya sizi canımdan çok severim. Elbette ben günahkâr bir kulunuzum. Size karşı mutlaka bir hatam olmuştur. Fakat üzülmenizi asla istemem. Ancak bunca zaman geçti sizden hiçbir haber alamadım. Size ne yaptım ki bana küstünüz?
Canım, gözleri güzel sevdiğim, Aşkımızın meyvesi olan oğlumuzun gözlerinden öperim. Size de candan ve gönülden selamlarımı bildiririm. Bu aşığınızın halini soracak olursanız çok şükür sıhhat ve selametteyim. Gece ve gündüz daima hayır duanıza devam etmekteyim. Şu sıralar İznik’e yaklaşmış bulunuyorum. Yüce sultanımızın zafer haberlerini bekliyoruz. İnşallah bütün işlerimiz hayırla sona erecektir. Sizin sağlık haberinizi almak ise bizi ayrı bir mutlu etmiştir. Bu kulunuzu aklınızdan hiç çıkarmayınız. Başka ne söylemek gerekir bilemem. Sözlerimi kabul ediniz. Aşığınız İbrahim.
Dış politikaya 360 derecelik bir perspektiften bakmaya çalışıyoruz. Bu nedenle, NATO üyeliğimiz, Orta Doğu, Kuzey Afrika'daki angajmanımız veya Afrika'ya açılmamız veya Asya ekonomileriyle daha derin ekonomik ilişkilerimiz arasında herhangi bir çelişki görmüyoruz.
Son dönemde Cumhurbaşkanımızın liderliğinde dış politikada Suriye'de, Libya'da attığımız adımlar birçok oyunu bozdu. Bu dengeler bozulduğu için Türkiye'ye verilen tepkilerin şiddetini daha da artarak izliyoruz. Ama ne Suriye'de Barış Pınarı Harekatıyla attığımız adıma verilen tepkiler ne Libya'da yaptığımız anlaşmalar çerçevesinde verilen tepkilerin sertliği, bizim Doğu Akdeniz'deki haklarımızı koruma, muhafaza etme anlamındaki çabamızı hiçbir şekilde geriletmeyecek.
60'lı yıllarda bunlara 'çer çöp', 'kocakarı ilacı' dediler. O zamanlarda Osmanlı'nın otacı kültürü maalesef kaybolup gitti. Kaybolan kültürümüzü ben tekrar ayağa kaldırmaya çalışıyorum. Osmanlı'dan bu yana gelen otacı kültürünü tanıtmaya ve insanlara anlatmaya çalışıyorum. Doğanın bize verdiği şifa gücü ortadadır. Ben gezerek insanlara bu hizmeti sunmaya çalışıyorum.