Başkaları tarafından ifade edilen kendi düşüncelerimizi duymak bizi rahatsız edebilir: onların kişiliğinden yeterince emin değiliz.
- Henüz kategori yok.
-
Arnold Schwarzenegger'dan The Running Man Remake'ine T…08.11.2025
-
Beşiktaş'ta Rafa Silva'nın Geleceği Belirsiz: Saha İçi…08.11.2025
-
Cengiz Ünder'den 8 Milyon Liralık Göz Kamaştıran Evlil…08.11.2025
-
Uzun Süreli Melatonin Kullanımının Kalp Sağlığına Olas…08.11.2025
-
Körfez'in Nefes Kesen Derbisi: Al-İttihad ve Al-Ahli K…08.11.2025
-
Yeşil Vatan Seferberliğiyle Geleceğe Nefes: Sinop ve S…08.11.2025
-
Arteta'dan Sunderland Maçı Öncesi Arsenal Değerlendirm…08.11.2025
-
Beşiktaş'ta Yeni Futbol Komitesi Göreve Başladı: Tammy…08.11.2025
-
Bundesliga'da Büyük Çalkantı: Bayern Serisi Bitti, HSV…08.11.2025
-
Juventus-Torino Derbisi: Serie A'da Zirve Mücadelesi v…08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Benzer Sözler
Türk aydınını düşüncelerinin bir fonksiyonu olmak yerine, Türk eyleminin hep çocuk kalmış bir çocuğu olarak ele almak, bir yöntem farklılaştırmasıdır. Ve Türk aydınını ciddiye almanın tek yöntemi de budur. Düşüncelerin bir forksiyonu olarak Türk aydını, her zaman seçici, ancak daima cılız bir kopya ve daima bir mediocre'dır. Türk aydını, düşüncenin önemini hep kavradı. Ancak Türk aydını için düşünce, fetvacı geleneğin bir birikimi olabilir, hep belli ve çok uzun dönemli olmayan eylem programlarının bir süsü veya bir örtüsü oldu. Türk aydını bugüne dek eylem ile düşünce arasında kimyasal bir bileşim ihtiyacına çok uzak kaldı, ya da çok az yaklaştı. Düşünce, Türk aydını için ve bir eğilim olarak, eylemin aktörlerini harekete getiren bir kuvvet yerine, tarihsel içgüdülerle sahnelenen eylemlerin güzellik örtüsü, daha başka bir deyişle, bir şal olduğu için, Türk aydınının çeşitli düşün akımları karşısındaki tutumu deneyimli bir kabzımalın toptan sebze piyasasındaki davranışını hatırlatır. Hep seçici kalır, ilgisi hiçbir zaman derinlemesine olmaz.
Bu benim rapim, bu benim şiirim, bu benim derinim, bu benim bendim, bu benim eserim, bu benim ta kendim... Ta kendim… Ta kendim… Ta kendim...
Bu ses benim, dinle dinle dinle... Uygunsuzca gidişlerin, yolunu kesen haydut benim. Bildiklerimden eminim, yaptıklarıma kefilim; gidenlerime vedâyım, gelenlerime mîrim.
Bir gün önceki “ben”i yargılamak isterim. Aynaya bakan gözümden, gözümün gördüğünü tanımlayan beynimden, gözümün gördüğünü yorumlayan yüreğime doğru inerim.
Bence insanın adı onunla en az ilgili olan yanıdır. Doğar doğmaz, o bilmeden başkaları veriyor. Ama yapışıp kalıyor ona. Onsuz olamıyor...
Düşüncenin doğasında iletilmek vardır, yazılmak, konuşulmak, gerçekleştirilmek. Düşünce çimen gibidir, ışığı arar, kalabalıkları sever, melezlenmek için can atar, üzerine basıldıkça daha iyi büyür.
Kendini özgür bırakmak bir şeydi, o özgür benliğin sahibi olduğunu iddia etmek başka bir şeydi.
Yaşadıklarımıza birer ad verirsek biyografimizi, onlardan birer öykü çıkarırsak benliğimizi oluştururuz.
Taklit, taklit edilenle bütünleşme yanılsaması yaratarak, taklit edenin varolmama korkusunu giderir.
Kimliğimiz, kendimizi algılama ile toplumun algılaması arasındaki uzlaşma çabalarının tümüdür.
İnsana ait sistemin tamamen dışında kalmak, yapabilirsen eğer isminle ilgilenmemekle başlar.
Göz göze temas uzadıkça algısızlık oluşur, çünkü o zaman karşıdaki nesne olmaktan çıkarak içe girip ikinci bir “ben” olur. Benlik iki "ben"i bir arada tutamayacağı için dağılır; benliği dağıtmanın kısa yolu onu nesneye boğmaktır.