Başka çaremiz kalmamıştı. Soldaki partilerin bir kısım mensup ve yöneticileri sol terörist ve bölücüleri himaye etmedi mi? Sağdaki partilerin bir kısım mensup ve yöneticileri sağ anarşist ve teröristleri, "Bunlar milliyetçidir." diye himayesine alıp onlara cesaret vermediler mi? Bir kısım partiler Alevi olan vatandaşlarımıza, bir kısım partiler Sünni olan vatandaşlarımıza sahip çıkmak suretiyle milleti ikiye, üçe bölmediler mi? Bakın yönelttiğim bütün bu soruları sizler de, "Verdiler. Böldüler." diye onaylıyorsunuz.

Benzer Sözler

… milletimize ve dünyaya ne söz vermişsek hepsini yerine getirmiş olmanın rahatlığı ve mutluluğunu duyuyoruz. En başta gelen, en mühim görevimiz olan anarşi ve terörün belini kırdık. Vatandaşlar, "Yarın ne olacak?" diye ümitsizlik içerisinde değil. Yaşama hakkı güvence altında. Başta üniversiteler olmak üzere bütün okullar öğretim ve eğitime bir gün bile ara vermeden devam ediyorlar. Yüzde yüz yedi civarında seyreden enflasyon, aldığımız etkili ve tavizsiz tedbirlerle iki sene içerisinde yüzde yirmi beşe düşürüldü.

İtalyan Sosyal Demokrat üye Amadei, "Ülkemdeki tedhiş hareketlerini iyice artıran Kızıl Tugaylar örgütünün faaliyetlerini bastırmak için bize de bir Millî Güvenlik Konseyi gerekli." şeklinde beyanda bulunmuş. Buna benzer beyanları İtalyan subay ve generallerinin NATO'da çalışan subaylarımıza da söylediği Ankara'ya gelen haberler arasında. "Bizde de bir General Evren çıksa da İtalya'yı bu terör belasından kurtarsa." şeklinde olanlar da var.

Eylülist Rejim, 12 Eylül öncesinin tüm değerlerini yasaklamayı temel ilke saydı. Bunların bir bölümünü baskılarla, bir bölümünü, yasalarla, bir bölümünü baskılarla, bir bölümünü tekelci ekonomik zorlamalarla gerçekleştirmeye çalıştı. Edebiyat ve sanatta ise, 12 Eylül öncesinin yaratıları tümden unutturan ve reddeden bir eğilim ortaya çıktı.

Taş’ın ahlakı yok. Hareket etmiyor. Faşizm ahlaksızlık’tır; hareketsizlik peşinde koşuyor. Faşizm, tarihin kaydettiği önceki dikta uygulamalarından, korkudan kaynaklanmasıyla ayrılıyor. Faşizmin terörü, kendisi terörize olmuş bir sınıfın, acımasızlık uygulamasıdır; faşizm, kendi içinde çelişkilerini erteleyerek hızını arttırmış bir iktidarın, iktidarını sallamış olanların hareketsizliğe boğma girişimi oluyor. Korkunun hareketsizliği doğurması en çok faşizmde var. Hain, korkak’tan çıkıyor; faşizm bir iç ihanet oluyor. Faşizm, egemen sınıfın kendi içinde ve birbirine karşı ihanetine dayanıyor.

Batı, Sovyet damgalı 'marksizm-leninizm' düşüncesini ikiye bölerek leninizm tarafını reddetmiş ve marksizme sahip çıkmıştır. Ben bölmeden korkmamayı öneriyorum, Sovyet kalıbında yeni bir bölünme ile Lenin'in ipuçlarını tutarak Marx'ı yeniden yazmanın gerektiğinden kuşku duymuyorum. Batı bize, Doğu'ya tepkiyle doğdu ve kendisini tanıdı; biz, Batı'ya tepki olmaktan korkmamak durumundayız.

Aklıselimi ve kalbiselimi çoktandır terk eden, Türkiye'nin tökezlemesi için çalışan şer ittifakı, halkı umutsuzluğa, paniğe sevk etmek için karanlık mahfillerin felaket senaryolarını dillendirmekten, terör unsurlarıyla birliktelik yapmaktan utanmayacak kadar alçalmıştır. Bu kapsamda İçişleri Bakanlığının Türkiye'nin bütünlüğüne kasteden terör örgütleri ile irtibatlı ve iltisaklı bazı kişilerin İstanbul Büyükşehir Belediyesinde işe alındığına yönelik tespit ve şikayetler üzerine kapsamlı bir teftiş başlatması yerinde ve değerli bir karardır. Daha önce PKK’nın kayyımı sözde belediye başkanlarının İçişleri Bakanlığınca görevden el çektirilmesinde görüldüğü üzere zillet ittifakının temsilcileri, gizli ortakları ve yancıları; mezkur teftişin önüne geçmek için kendilerini ve partilerini siper etmiş durumdadır.

Ben Genelkurmay Başkanı olarak hep Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’le çalıştım. Demirel’in çok güzel bir sözü vardır. Şöyle derdi: “Türkiye’de en önemli kurum, TSK’dır. Allah korusun, TSK bir zaafa uğrar, bölünürse, Türkiye bölünür.” Bu çok doğru bir sözdür. Şimdi bunu yapmaya çalışıyorlar. TSK’yı bölmeye, yıpratmaya uğraşıyorlar. TSK aleyhine bir hava yaratmaya çalışıyorlar, onu hedef alıyorlar. Demirel’in bu sözünün ne kadar doğru olduğu anlaşılıyor.

Ayrıca bu konulara ilişkin bilgileri sızdıranlar ve bu gizli bilgileri kullananlar hakkında da adli işlemler başlatılmıştır. Şimdi bu noktaya, şu söyleyeceğim hususa dikkatinizi çekmek istiyorum; bütün bunlara rağmen, bölücü terör örgütünün yaptığı eylemleri, altını çiziyorum başarılı gibi gösterenler, tekrar ifade ediyorum başarılı gibi gösterenler akan ve akacak olan her damla kanın sorumluluğuna ortak olurlar! Bunu herkesin iyi anlamasını istiyorum. (Aktütün saldırısı haberleri ile ilgili)

27 Mayıs’ın klasik ve sıradan bir askeri darbe olmadığı söylenebilir. Kurgusu aşağıdan yukarıya doğru düzenlenmiş, gençlik ve halk hareketleriyle bütünleşip kaynaşmış, ordu içinde devrimci-tutucu hesaplaşmasıyla yönünü saptamış, 1961 Anayasası’yla sosyal devlet kavramını toplum yaşamına geçirmiş, sendikal hakları anayasalaştırmış, yargıç bağımsızlığını sağlamış, sola örülen duvarları büyük ölçüde yıkmış olan 27 Mayıs’ın anlamı 12 Eylül’den sonra büsbütün ortaya çıkmıştır.

Liste
Yükleniyor…