Acıları en yoğun, yaygın, genişleyen, sistematik ve sosyal olarak en çok onaylananlar insan olmayan hayvanlardır.
- Henüz kategori yok.
-
Uzun Süreli Melatonin Kullanımının Kalp Sağlığına Olas…08.11.2025
-
Körfez'in Nefes Kesen Derbisi: Al-İttihad ve Al-Ahli K…08.11.2025
-
Yeşil Vatan Seferberliğiyle Geleceğe Nefes: Sinop ve S…08.11.2025
-
Arteta'dan Sunderland Maçı Öncesi Arsenal Değerlendirm…08.11.2025
-
Beşiktaş'ta Yeni Futbol Komitesi Göreve Başladı: Tammy…08.11.2025
-
Bundesliga'da Büyük Çalkantı: Bayern Serisi Bitti, HSV…08.11.2025
-
Juventus-Torino Derbisi: Serie A'da Zirve Mücadelesi v…08.11.2025
-
Marsilya'nın Gözü İsmail Yüksek'te: Fenerbahçe Satışa …08.11.2025
-
Atletico Madrid, Metropolitano'da Levante'yi Ağırlıyor…08.11.2025
-
Sunderland - Arsenal Karşılaşması Öncesi Kapsamlı Bakı…08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Benzer Sözler
Hâlâ bu dakikada bile, bir milyondan ziyade masum Türk'ün, Küçük Asya ovalarında ve yaylalarında, evsiz ve ekmeksiz, serseri gibi dolaştıklarını da hatırlatmak isterim. Efendiler, çok ıstırap çektik, çok kan akıttık, bütün medeni milletler gibi hürriyet ve istiklal istiyoruz.
Savaşın toz dumanında yuvarlanan adam; can çekişen arkadaşının kanıyla kanı karışmakta, Beklerken leş kargalarına yem olma sırasını. Evet, her kişide tüm dünya sızlanmakta. Hepsi ıstırap için doğmuş, birbirini yok etmekte. Peki, bu korkunç kaos ne için? Her birimizin acısı hepimize mutluluk mu dersin! Ne kutsanacak dünya, öyleyse!!!
Tanrı’nın amaçlarına ulaşmak için gerçekten bunca acıya ve ıstıraba ihtiyacı var mıdır?
Hayvanların bizim için faydalı olmasından ayrı olarak kendileri için önemli olan bir yaşamları var. Sadece dünyada olmakla kalmıyorlar, hayvanlar dünyanın ayrıca farkındalar. Başlarına gelen şeyler onlar için önemli.
Istırap insan ortaklığın içinden atıldığında başlar ve onda denenen tekil hiçbir işlem bu ıstırabı dindiremez artık, huzurlu da huzursuz da olsa varoluş tek taraflı bir süreç değildir çünkü.
Başkasının ıstırabını anlamak konusunda engel kendimizdir, gövdesi, böylelikle de kendisi azalmış felçliler ıstıraptan ölür mesela.
İnsan türü son sürat evrimsel bir çıkmaz sokağa doğru gidiyor. Gezegeni yok ediyoruz ve yaptığımız her şey hayvanları öldürüyor. Ahlâki pusulamızı kaybettik. Etik ve merhamet/şefkat yerine güç ve çıkar terimleriyle düşünüyoruz. Hayata hürmet duygumuz kalmadı, doğayla aramızda bir bağ kurma hissi kalmadı. Tanrı’nın her şeyi bizim için yarattığına inanıyoruz, ona benzer şekilde yaratıldığımıza inanıyoruz. Kendimizi geniş bir biyotoplumun yurttaşları olarak değil, doğanın fatihleri olarak görüyoruz. Ekosistemleri sürdürmede insan olmayan hayat formlarının önemine dair hiçbir fikrimiz yok. Hayvanlara yaptığımız şeyi aslında kendimize yaptığımızı idrak edemiyoruz. Ve bütün bunlar olurken, türümüzün karşı karşıya kaldığı en büyük meydan okumaya rağmen eğlence dünyasının fantezi diyarlarında yaşıyor, film yıldızlarının estetik makyajları ya da cinsel hayatlarıyla ilgileniyoruz. Ben hayvanlara yönelik bir hürmet duygusunu savunarak insanın ahlâki evrimini geliştirdiğimize inanıyorum.
Ahlaksal ilerleme, bir grubun diğer bir grup üzerindeki tahakkümün meşrulaştırmaya çalışan kadim ataerkillik ve kralların ulvi haklarından Sosyal Darwinizm’e ve türcülüğe dek her türden mitin yapıbozumu ve gizlerini ortaya çıkarılması sürecinde meydana gelir. Ahlaksal ilerleme, hiyerarşik vizyonların eşitlikçi vizyonlarla yer değiştirmesi ve buna bağlı olarak daha geniş ve daha kapsamlı etik bir toplum oluşturulması dinamiğiyle gelişir. Siyahları, kadınları ve diğer dezavantajlı grupları ezmek için kullanılan mantıksız ve haksız akıl yürütmeleri idrak ederek, toplum, türcülüğün de bir başka temelsiz baskı ve ayrımcılık örneği olduğunu kavramaya başlıyor.
Soykırım gibi, insanlar hayvanların başına ne geldiğini öğrenmek istemiyorlar, reddetme hali içerisindeler; yakılmış insanların dumanları arasında işini görmeyen devam eden “İyi Almanlar”ın bir benzerini ahlaki iyilik ve merhamet numarası yapan; ama yiyecek seçimleri hayvanlara yönelik soykırımı devam ettirmeye yarayan önyargılı ikiyüzlülerden başka bir şey olmayan “İyi İnsanlar”da görebiliriz.
Irkçı kafa yapısı deri rengine dayanarak aşağı/üstün hiyerarşisi yaratırken, cinsiyet ayrımcısı mentalite, erkekleri ve kadınları daha yüksek ve daha aşağı varlık sınıflarına ayırır, tür ayrımcısı bakış ise biyolojik süremi insan ve hayvan şeklinde iki zıt gruba ayırarak hayvanları nesneleştirir ve aşağılar. Irkçılığın nefret dolu bir beyaz üstünlükçülüğünden kök salması, cinsiyet ayrımcılığının geri kafalı bir erkek üstünlükçülüğünün ürünü olması gibi, tür ayrımcılığı da şiddet dolu bir insan üstünlükçülüğünün -yani insanların hayvanları istedikleri her türden amaç için kullanma hakkının olduğu sonucunda meydana gelir, daha geniş bakarsak, refahçılığın ahlaki sınırları içinde bu böyledir, ama aslında bunların hepsi resmi Hristiyanlığın ahlaki bavulundan arta kalanlardan başka bir şey değildir.
Hayvan özgürlüğü insanların uğruna mücadele verdiği en zor savaştır; çünkü bu mücadele insanlardan en mutlak ayrıcalıklarından, kendilerine tanrı tarafından verilmiş haklarından, sadece insan olma statüsüne bakarak hayvanları sömürme hakkında vazgeçmeyi gerektiriyor.
ABD’de 19. yüzyıl kölelik karşıtlarının yeni dayanışma biçimleri yaratmak için ırk bariyerlerini aşması gibi, yeni özgürlük savaşçıları da hayvanlara yardım etmek için tür sınırların ötelerine uzanıyorlar.
Bir insanın ya da insan türünden olmayan bir aile üyesinin hayatını kurtarmak için kim bir katilin kapısını kırmaz ya da şiddete başvurmaz? Binlerce deniz hayvanını, yunus ve kaplumbağaları yok etmek için okyanusa atılan ağları toplayan Paul Watson’ın eylemlerine kim gerçekten karşı çıkabilir? Kim yavru fokların kafasına inecek o metal sopaları fok katillerinin elinden almaz Watson gibi? Greenpeace hariç kim bir fok katilinin mal/mülk edinme hakkını masum bir fok balığının hayatta kalma hakkının üstünde olduğunu savunur ki? Kim ama kim her bir Nazi’yi öldüren ve karşılaştıkları her bir gaz odasını yakıp yıkan Yahudi direnişçilerde bir hata bulabilir? Eğer bu türden bir mücadeleye ve mal/mülk/eşyanın yıkımına destek veriyorsak neden ALF’e de destek vermeyelim? Bunun sebebi o zamanların 1940’larda kalması ama ALF’in bugün olması mı? O zaman Almanya’ydı şimdi ABD (ve tüm dünya) olduğu için mi? Bunun sebebi o zamanki eylemlerin insanları savunması ama ALF’in hayvanları savunması mı? Bunun sebebi yoksa ALF’i eleştirenlerin insanların lehine sabotaj eylemleri düzenleyen ama hayvanlar uğruna kılını kıpırdatmayan tür ayrımcısı insanlar olması mı? İnsanların en çok karşı çıktığı taktikler mi yoksa? Yoksa davanın kendisi mi? Yoksa seçmenler mi? Zamanımızın en temel ironilerinden birisi ise kapitalizmin sömürücü ve materyalist değerler sistemi içerisinde cansız nesnelerin, eşyaların hayattan daha kutsal olması mı? Canlı varlıkları ve doğayı yok etmek yasal ve çoğu kez etik olarak kabul edilebilir bir işgal biçimiyken hayvanları öldürmek ya da dünyayı yağmalamak adına kullanılan nesneleri paramparça etmek yasa dışı, ahlâk dışı ve hatta bir “terör” eylemi olarak görülüyor.
Bulabildikleri her bir Nazi’yi öldüren ve her bir gaz fırınını yok eden Yahudi direnişinde hata buluyor musunuz? Eğer böyle bir direnişi ve mülkiyete zarar vermeyi destekliyorsanız ALF’i neden destekle miyorsunuz? Bunun sebebi, o zamanların 1940’lı yıllar şimdinin ise 2000’li yıllar olması mı? Yoksa o eylemler insanları savunuyordu oysa ALF hayvanları savunuyor, gerçek problem bu mu? Sebebi sizin insan çıkarlarını hiçbir mantıksal gerekçe olmaksızın her şeyin üstünde tutan bir türcü olmanız mı? Karşı çıktığınız şey kullanılan taktikler mi... yoksa savunulan türler mi? Eğer hayvanları umursuyorsanız; eğer barış, özgürlük, ve adalet değerlerini önemsiyorsanız; insanların ahlâki gelişimini umursuyorsanız; ve mantıksal tutarlılığa değer veriyorsanız, o zaman ALF’i desteklemelisiniz.
Marks, Darwin’in evrim teorisinden etkilenerek felsefi bir natüralizm geliştirdiyse bile insanın benzersizliğini abartarak hayvanları içgüdülerine göre yaşayan ve düşünceleri olmayan kaba canlılar olarak basitleştirdi.
İnsan tarihlerinde belirgin bir motivasyon, önyargı ve hedef bulunur: Dini tarihler Tanrı’yı kutsar ve insanları küçük rollere indirgerken hümanist tarihler de “İnsan”ı ilahlaştırır, hayvanları aptal ve sadece insanlar için var olan kaynaklar konumuna ve kendi kendilerine hiçbir değerleri olmayan aşağı varlıklar konumuna indirger.
Nazi toplama kamplarında kullanılan endüstriyel öldürme biçimlerinin ABD mezbahalarında 19. yüzyılın sonlarında kullanılan tekniklerden model alındığını söylemek gerek. Yahudi soykırımı kurbanları hayvanların mezbahaya götürüldüğü aynı tren raylarında taşındılar, insanlar tavuk çiftliklerindeki tavuklar gibi bir araya tıkıştırıldılar, ve Auschwitz gibi öldürme alanlarının kendi mezbahaları vardı. Hayvanların topyekûn nesneleştirilmesi ve masum canların mekanize bir biçimde öldürülmeleri insanlar için kitlesel öldürmelere yönelik bürokratik yönetimlerin ve teknolojilerin kolayca kendilerine de uygulanabileceği konusunda yapılmış bir uyarı anlamına gelmeliydi. Bu yüzden Theodor Adorno dokunaklı bir biçimde şu sözleri söylemişti: “Auschwitz bir insan bir mezbahaya bakıp da 'ama onlar hayvan' diye düşündüğü zaman başlar”.
İnsanın insanı tahakküm altına alması ve bunun savaş, kölelik ve soykırımla gerçekleştirilmesi genellikle kurbanların dil yoluyla aşağılanmasıyla başlar. Ancak insanlıktan çıkarmanın araçları ve metodları türetilmiş şeylerdir, çünkü türcülük Batı’nın diğer halklara olan gaddarlığını cesaretlendiren, sürdüren ve meşrulaştıran kavramsal paradigmayı sağlamıştır. Tarih boyunca hayvanları kurban haline getirişimiz birbirimizi kurban haline getirişimizin modelini ve temelini oluşturmuştur. Tarih, insanların hayvanları sömürüp katletmesi; ardından diğer insanlara hayvanmış gibi davranıp aynısını onlara yaptığını gösteren bir kalıbın varlığını ortaya koyuyor. Fethedenler ister Avrupalı emperyalistler, Amerikalı sömürgeciler ya da Alman Naziler olsun Batılı saldırganlar kılıç oyunundan önce kelime oyunu oynadılar, kurbanlarına “fare”, “domuz”, maymun” ve “aşağılık hayvan” gibi isimlerle hitap ettiler.