Tarih

Türkçe konuşan insanlar Anadolu'ya geldikleri zaman, çoğunluğu İslam'ı kabul etmişti, ama bu çoğunluğun neredeyse tamamı ya göçebe hayvancılardı veya Müslüman ülkelere paralı askerlik yapmak için gelmiş insanlardı. Anavatanları olan Orta Asya'dan getirdikleri en önemli marifetleri de zaten bunlardı. Aralarında Bağdat'ta Araplara Türkçe öğretmek maksadıyla 1077 tarihinde meşhur Divan-ü Lugat-it Türk'ünü yazan Kaşgarlı Mahmut gibi entelektüeller yok denecek kadar azdı.

Bu durumdan Çin milleti yararlanmış. Açıkgöz, hileci Çin milleti, kardeşi kardeşe, milleti birbirine düşürmüş. Bu tuzağa düşen Türk milleti, il tuttuğu toprağı elden çıkarmış, başına geçirdiği kağanını yitirmiş. Soylu erkek oğulları Çin milletine köle, genç kızları cariye olmuş. Bazı Türk beğleri Türk adını bırakıp Çince adları almaya başlamışlar. Çin kağanına boyun eğmişler. Tam elli yıl, işlerini güçlerini Çin kağanına vermişler, ona hizmet etmişler.

Senato dairesi, Hükümet Meclisi'ndeki en güzel mekan değil, ama bununla beraber heybetli. (...) Bazen dairede dururken Paul Douglas ya da Hubert Humphrey'i bu masalardan birinde, sivil haklar anayasasının kabul edilmesini tekrar söylerken ya da birkaç masa yukarıdan Joe McCarthy'i isimleri söylemek için listelere hızlıca göz gezdirirken ya da LBJ'yi koridorlarda klapaları kavrayarak ve oyları toplayarak etrafı kolaçan ederken hayal edebiliyorum. Bazen, bir zamanlar Daniel Webster'ın oturduğu masanın orada geziniyorum ve hıncahıç galeri ve meslektaşları önünde ayaklanırken, gürültülü bir şekilde federal ayrılmaya karşı birleşmeyi savunurken gözlerinin alevlendiğini hayal ediyorum.

Cumhuriyetten önce âlim miydik? Kerâmet yazıda olsaydı… Eğer keramet yazıda olsaydı, yazısını değiştirmemiş olan tüm Arap âleminin, İranlıların, Pakistanlıların, Afganlıların durumunun bizden daha iyi olması gerekmez miydi? Özellikle Arap dünyasına bir bakın, hepsi de Müslüman, hepsi de Kur’an’ı aslından okuyor ama hepsi de gelişmiş ülkelerin oyuncağı olmuş ve birbirine kurşun atıyor. “Yazımız değişti, bir gecede câhil kaldık” diyenlerin oralarda yaşananlara ve hattâ bunların bizi bile yakıp yıkması ihtimaline bakıp, asıl derdin, bin kat daha derin ve karmaşık olduğunu idrak etmeleri gerekmez mi?

Dünyada adı ve sanı unutulmuş bunca devlet neden yol oldu dersiniz? Organizasyon bozukluğu, yönetim bozukluğu, bilimsellikten uzak olma ve geçmiş olaylardan örnek alamama ve en önemlisi niteliksiz insanları olmaması gereken yerlere yetkili olarak yerleştirme gibi birçok neden sayılabilir.

Konuşmaya her çıkan Osmanlı kültüründen dem vuruyor ve onun yaşatılmasının önemine değiniyor. İnsanlar nasıl oluyor da bu kadar kör oluyor; anlamak mümkün değil. Bu insanlara sormak gerekiyor: Ey gafil, Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaratılmış ya da bulunmuş ya da keşfedilerek insanlığın emrine sunulmuş herhangi özgün bir alet, edevat, malzemeyi kullanıyor musunuz? Osmanlıda yazılmış bir öykü kitabını, romanı, bilimsel bir kitabı, okudunuz mu; çocuklarınıza önerdiniz mi? Okula giden çocuklarınıza her hangi bir şeyi, bunu da Osmanlılar bularak insanlığı hediye etti diyebildiniz mi? Birkaç sıra dışı insan hariç, Osmanlıdan bir heykeli ya da heykeltıraşı, resmi ya da ressamı, yeni bir yapı tarzını ya da mimarı; her insanın huşu içinde dinleyeceği bir müzik parçasını ya da müzisyeni, bir aleti ya da bir keşfi ya da kâşifi; insanlığa yön veren bir felsefeciyi (çıkmış olanları da Osmanlı kafasını kesmiştir); başka toplumlara yön veren bir düşünürü söyleyebilir misiniz? Bunu yazdığımda, birçok insanın aynaya bakarak gerçek yüzümüzü göreceğini, geçmişi yeniden kurgulayamayacağı için, bu hiçlikten kurtulabilmek için, birkaç uç örneği bilime katkı yapmışız sanısı ile bana ileteceğini de tahmin ediyorum. Bir İmparatorluk, bugünkü 30 ülkeye 600 yıl boyunca egemen olmuş; ancak dünya mirasına önemli bir katkıda bulunmamış.

1908’de II. Meşrutiyetin ilânıyla gelişip serpilen Türk matbuatında tarihe dair yorumlar ve bilhassa hâtırat tefrikaları hep yerini muhafaza etmiştir. Bu bakımdan bir tarih araştırmasında bazen en hassas bilgiler en umulmadık bir mecmuanın veya gazetenin bir köşesinden çıkabilmektedir. Bu noktadan hareketle bir tarih çalışmasında mümkün olduğu kadar çok mecmua ve gazete taramak ilk hedef olmalıdır.

Liste
Yükleniyor…