Dünyada dogmayı yönetimine esas alan hiçbir huzurlu ve ahlakı değerleri yüksek ülke bilinmemektedir.
- Henüz kategori yok.
-
Yasemin Yürük'ün Sahildeki Kahve Keyfi Telefonunu Deni…14.11.2025
-
Bülent Ersoy'dan Nihat Doğan'ın 'Evli Sevgili' İddiala…14.11.2025
-
BİM Aktüel Fırsatları: 14 Kasım Cuma Elektronik Şöleni…14.11.2025
-
14 Kasım 2025 Cuma Namazı: Diyanet'ten İl İl Vakitler …14.11.2025
-
Fenerbahçe Efsanesi Lefter Küçükandonyadis'in Hayatı N…14.11.2025
-
Küresel Gelişmelerle Altın Fiyatlarında Yükseliş Devam…14.11.2025
-
Kastamonu'daki Sır Ölümde Şok İddia: Cinayet Dedektifi…14.11.2025
-
İstanbul'da Ulaşım Koordinasyon Merkezi Kararıyla Hız …14.11.2025
-
TOKİ 500 Bin Sosyal Konut Projesi: Kapsamlı Başvuru De…14.11.2025
-
Kripto Para Platformu Coino'ya Dev Operasyon: Milyarla…14.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
siyaset
Gücün dinden ve ırkçılıktan alan hiçbir siyaset tarafsız olamaz, adil davranamaz; dolayısıyla özlenen demokrasiyi yerleştiremez. Çünkü taraftır…
Dünyanın neresinde olursa olsun, bir siyasetçi sürekli dinden ya da ırktan, ırkçı milliyetçilikten dem vuruyorsa orada insanların huzura kavuşması söz konusu olmamıştır; olmayacaktır da.
Her nedense din simsarlığı yapanlar hakkında her zaman yolsuzluk söylentileri gündeme gelmiştir. Her halde bir rastlantı olmalıdır diye düşünmek istiyorum. Din simsarlığını ve tüccarlığını ağzından düşürmeyen partilerimizin liderlerinin haklı ya da haksız hemen hepsinin bu ithamlarla karşı karşıya geldikleri; ancak hiç birinin yasal olarak değil siyaseten aklanma yoluyla temize çıkarılmalarına çalışıldığı bilinmektedir. Hukuk karşısında aklanmayan bir itham hiçbir zaman aklanmış sayılamaz.
Kökten dincilik ile demokrasinin birlikte yürümeyeceğini Avrupa yıllarca önce farkına vararak laiksizim geçip, dini olabildiğince siyasetten uzak tutarak bunu başardılar. Ancak başkalarının deneyiminden yararlanma akıl işi olduğu için bazı ülkeler bunu başaramadılar.
Bu ülkede gerçekten diplomat yetişmiyor mu? Yetişiyor da sesini mi duyuramıyor? Ne olur? Bana yardım edin; aklımdan kuşku duymaya başladım. Acaba ben mi yanlış düşünüyorum? Yaşım nedeniyle olup bitenleri artık anlayamıyor muyum? Bugün söylediğini yarın söylemedim diyen, yapan şerefsizdir deyip daha sonra yaptımsa yaptım diyen, kol kola gezdiklerini, övdüklerini en ağır şekilde cezalandıran, hukuku farklı anlayan bir yönetimle nereye gidebiliriz?
Biz hiçbir kimlik ayırımına dayanmadan, hiçbir ülkeyi hasım olarak görmeden, cumhuriyetimizin ilk dönemlerinde olduğu gibi ülkemizde ve dünyada barışı içinde yaşamak istiyoruz.
Kişi kandırılabilir; devlet kandırılamaz. Çünkü elinde istihbaratı; danışacağı insanlar ve haber almak-izlemek için her türlü araç gereç ve yasal yetkisi vardır. Cemaatin bu meczubuna “artık özledik, seni bekliyoruz; ülkene dön” diyen siyasi erkân hala sırıtarak ekran ekran geziyor. Belli ki körü körüne inanma utanma duygusunu da siliyor…
Unutmamak gerekiyor ki, en önemli model eğiticiler, akşam sabah televizyonlara çıkıp uzun uzun konuşan politikacılarımızdır. Kin, nefret, hakaret, küfür ile haklı olduğuna inandırmaya çalışan bu zevat, yetişmekte olan gençlerin zihinlerinde çatışma kültürünün en kötü tarzını aşılamaktadırlar.
İşlev bakımından bir devletin şu dört ana işlevinin olduğunda fikir birliğindedir. 1. Güvenliği sağlama 2. Adaleti sağlama 3. Sağlığı sağlama 4. Eğitimi sağlama. Bir ülkenin geleceği yaptığı eğitim ile ilgilidir.
Örtülü ödeneği olan günah çıkaramaz. Hiçbir hükümet bu nedenle biz aldatıldık, farkına varmadık, yanıldık gibi kahve ağzıyla günah çıkaramaz. O zaman halka örtülü ödeneği ne için alıyorsun diye sorma hakkı doğar?
Orta Doğu dilim dilim kesildi. Politik oyunlarla, din sömürüsü ile mezhep kışkırtması ile çatışmalar ve savaşlar tetiklendikçe tetiklendi. Bu coğrafya yangın yerine döndürüldü.
FETÖ şimdilik bu ülkenin deşifre edilmiş terör örgütü; onlarcası cemaat adı altında sinsi sinsi devam ediyor olmalı.
Amerika’nın şu anki konumu köktendincileri tetikleyen ve kışkırtan bir yapıya sahip. Kalvenist Kilise’nin aldığı kararlar çok etkili. İsa’nın Tanrı olduğuna inanmayanların öldürülmesinin insanlık suçu olmadığını söylüyorlar. Bu durumda Irak’taki insanların öldürülmesi insanlık suçu olmuyor. Köktendinciliğe bu kadar önem veren bir egemen gücün elindeki bir dünyada Türkiye’nin yolunu bulmasında da birtakım zorluklar olabilir.
Türkiye, İttihat ve Terakki’nin darbe ile devleti ele geçirdiği günden beri vesayet altında bir ülkedir. Vesayetin dış boyutu olduğu gibi iç boyutu da var.
Sol Kemalistler Baas tipi bir dış politika ve ona göre bir bölge tahayyülünden yanadırlar. İlk defa sol gelenekten gelen Kemalistler ve ulusalcılar Avrasyacı bir dış politikaya işaret ettiler. Bunun, Türkiye'nin NATO'ya girişinden bu yana bir ilk teşebbüs olduğunu göz önüne almak lazım. Tabii ki ABD bunu hoş görmez.
Modern zaman otokrat rejimlerinde müstebidin ağzından çıkan emir, uzman hukukçular tarafından formüle edilmekte ve meclisler aracılığıyla yasalaşabilmektedir.
2002’de başlayan vesayeti ortadan kaldırma süreci şimdi tersine dönmektedir, kendisine “kumpas” kurulduğu öne sürülen o bildik bürokratik merkez, büyük bir ustalıkla dinî grupların, cemaatlerin tümüne karşı kumpas kurmaktadır. Önce Hizmet, arkasından AK Parti ve diğer cemaatler! Bundan en ufak şüpheniz olmasın...Sisler yavaş yavaş dağılmaktadır. Söz konusu sürecin anahtar terimi “kumpas” sözcüğüdür. Başbakan’ın siyasî başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın telaffuz ettiği “Milli orduya karşı kumpas” cümlesi, asıl görünen kütlenin altında bir yanardağın bulunduğunu ve ilk lavlarını püskürttüğünü göstermiş oldu, hemen arkasından Ergenekon ve Balyoz davalarının yeniden görülmesi; tutuklu ve hükümlülerin serbest bırakılması ve belki yaklaşık 40 bin davanın yeniden ele alınması konusu gündeme geldi.
Gezi olayları, AK Parti'nin bu olaylardaki kırılganlığı, yaklaşan seçimler, cemaat oklarını üstü kapalı olarak AK Parti'ye çevirirken, AK Parti bu girişimi karşılıksız bırakmamıştır. Yapılan açıklamalar, yaşanan tartışmalar dikkate alınacak olursa, cemaat hükümet ilişkileri tümüyle kopmuş, cemaat açık bir siyasi aktör haline gelmiştir.
Bilin ki Orhan Pamuk’un ve Etyen Mahçupyan’ın kılına zarar gelirse, baş sorumlular sizlersiniz.