Kariyer

Küçüklüğümden beri fırsatını bulduğum her zaman defterlere, duvarlara bulduğum her yere çizimler yapıyordum. O yaşlardan itibaren amacım bir çizer olmak ve ileride animasyon filmler yapmaktı. İnşaat mühendisliği bölümü okumam bazı koşullandırmalarla gelişti. Bizim zamanımızda doktor veya mühendis olmayana kız vermezlerdi. En seçkin meslekler onlar görünüyordu. O zamanlar çizerlik ya da animasyon yapımcılığı gibi hayal üstü bir alanın para kazandıracağı ya da insanın yaşamını sürdürebileceği bir meslek olarak görünmüyordu.

Star değilim. Değilim. Oyuncuyum ve işimi çok seviyorum. Ortaokul ve liseden itibaren aklımda başka hiçbir şey yoktu. İzlenilmek ve fark edilmek, bu işin özünde olan şeyler ve zaman içerisinde popülerlik getiriyor ama aslında mesleğim oyunculuk olarak devam ediyor, starlık olarak değil. Starlık, işimi yaptığım sürece yanımdan yürüyen ve kapılmadığım bir kavram. Hiçbir zaman bir adım önünüze geçmemesi ve kontrolsüz bırakılmaması gerekiyor.

Boş zamanım yok. İnsanların ‘boş zaman’ diye nitelediği vakitlerde hep mesleğimle ilgili bir şeylerle meşgul oluyorum. Boş zamanımda film izlemiyorum, film izlemek zaten benim işim. Ve ben de herkes kadar çok fotoğraf çekmeyi seviyorum. “Zamanı gelince çocuklarım baksın” diye düşündüğüm şeyleri çekiyorum.

Sinemayı çok istiyordum. Sinemaydı benim asıl hayat amacım. Ama tanıdık yok, bildik yok, torpil lazım. Nereden bulacağım, fakir çocuğusun... Zeki Müren’in filmini gördüm: ‘Beklenen Şarkı’. Baktım hem şarkı söylüyor hem sinemada oynuyor. Haa demek ben de yapabilirim bu işi... Sesimin de güzel olduğunu söylediler. Öyle girdim sinemaya. Şarkılarımla, bestelerimle.

Liste
Yükleniyor…