Edebiyat

Genç arkadaşlarımız, mümkünse eğer, edebiyatın mutfağında olmaya baksınlar. Türk edebiyatında iz bırakmış isimlerin ezici çoğunluğu, edebiyatın mutfağında olmuş kimselerdir. Mehmet Akif'ten Sezai Karakoç'a, Cemal Süreya'dan İsmet Özel'e kadar. Ya dergi çıkarmışlar, ya yayınevi kurmuşlar ya da bunlara benzer işlerin bir ucundan tutmuşlar.

Bana gelince, ortaya esaslı bir eser koymadan sanatkârlık hülyasına kapılmam bile! Edebiyatımızın şiarı, "Çok laf, az eser!"dir. Ben şimdilik bu şiarı bozmaya çalışıyorum. Ağustos böceği gibi öterek yan gelmekten ise karınca gibi çalışmak daha iyi değil mi? Şimdiye kadar öttüğümüz elverdi. Biraz da iş yapalım ki çorak edebiyatımız şenlensin. Değil mi?

Şiir yazmak benim için bir eğlence olmak şöyle dursun, bir ihtiyaç, bir zaruret, adeta yaşamamın sebep ve hikmeti. Bugün, 'Yarın öleceksin.' deseler, yegane üzüntüm, dünyada bırakacağım sevdiklerimle yazamadığım eserlerimdir.

Gerek hikâye ettiğim vak'a, gerek tasvir ettiğim eşhas tamamıyla muhayyeldirler. Eğer bunlar bazı kimselere hakikatte vaki ve mevcut gibi görünüyorlarsa, bunu bir romancı sıfatıyla kendim için bir muvaffakiyet telakki ederim. Zira herhangi bir romancının ilk endişesi yarattığı tiplere kuvvetli bir hakikat çeşnisi verebilmektir.

Büyük edebiyat, iyi edebiyat, büyük romancılar tıpkı sevdiğimiz insanlar, dostlarımız gibi hayatın en karanlık, umutsuz ve sarsıcı anlarında, aklımızın, kalbimizin ve ruhumuzun yetmediği anlarda bize şunu söyler; 'Yalnız değilsin ve bütün bunlar geçer.' Büyük edebiyat, insan için hayatın karşısındaki bütün zayıflıklarına, bütün saldırılarına karşı ayakta kalabilme, güçlü olabilme imkanları açar. Durduk yerde bizim bir yalana, bir kurmacaya bu kadar inanmamızın başka türlü izahı olamaz.

Liste
Yükleniyor…