Garip değil mi? Ulaşamayacağın kadar yüksekte sandığın kişiler, aslında eğilemeyeceğin kadar alçaktadır.
- Henüz kategori yok.
-
Belçika Derbisi: Anderlecht - Club Brugge Maçında Vana…09.11.2025
-
Bursaspor, TFF 2. Lig'de Kritik Gebzespor Deplasmanınd…09.11.2025
-
Athletic Bilbao ve Oviedo San Mamés'te Kritik Galibiye…09.11.2025
-
Trendyol 1. Lig: Pendikspor - Ümraniyespor Maçı Ne Zam…09.11.2025
-
Galatasaray'dan Kış Transferinde Çifte Hamle: Lookman …09.11.2025
-
Rodrygo'nun Real Madrid'deki Beklenmedik Düşüşü: Premi…09.11.2025
-
İznik'te Feci Kaza: Elektrikli Bisiklet Sürücüsü Tırla…09.11.2025
-
Muşspor'dan Kritik Kahramanmaraş Deplasmanı: Play-off …09.11.2025
-
Serie A: Atalanta - Sassuolo Maçı İlk 11'leri ve Detay…09.11.2025
-
Guingamp'ın Sahadaki Zorlukları: Başarısız Sezon Önces…09.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
#yargı
Bazen ulaşamayacağın kadar yüksekte sandığın kişiler, aslında eğilemeyeceğin kadar alçakta olabiliyor.
Kararları değişmez.’ Ama ‘karar vermek’ esasen fikrini değiştirmek demek değil midir? Daha önce karar vermemişken şimdi bir yargıya varıyorsun.
Bir insanın değerini üzerindeki kıyafetle ölçenler; Onun kıyafetlerinden daha fazla değer görmezler.
Savcılar eski Genelkurmay başkanlarına yüzlerce generale terörist başı diyor, kimsenin zoruna gitmiyor. Ben onbaşı deyince mi zorlarına gidiyor?
Gün gelecek IŞİD'e “bir grup öfkeli genç” diyen IŞİD'e tırlarla silah gönderen Bu hainleri hastanelerimizde tedavi ettirenler YARGILANACAK!
İnsanları iki gruba ayırırız: Zaman harcamaya değer fikirleri olan insanlar ve olmayanlar.
Duruşma salonunda açık olarak duruşmaya başlandı. Sanıklar getirildiler. Bağlı olmayarak yerlerini aldılar. Müdafiler haazır.
Gerek AB istekleri, gerek AİHM'nin kararları şöyle bir bir yargı istiyor HSYK'de bakanın işi yoktur, müsteşarın yeri yoktur diyor.
Mutlak kesinlikteki bir bilgiye ulaşabilmemiz için tecrübelere değil de, düşünmeye dayanan sentetik yargılara inanmalıyız.
Bir başkasının arkasından konuşan birini dinlediğim zaman, bana konuştuğu kişiyi değil, kendisini yargılamam gerektiğini anlatır aslında.
Bizi yargıyı siyasallaştırmakla itham edenler, şu anda kendi oturdukları makamları bir siyasi partinin il başkanları gibi kullanabilme cüretini gösteriyorlar. Bunlar kendilerini Cumhuriyetin tek ve yegane sahibi sanıyorlar.
Şimdi bu savcı da aynen o militanlar gibi Adalet Sarayı'nın önünde, Başsavcı ondan dosyayı aldıktan sonra çıkıyor bildiri dağıtıyor. Sen kimin savcısısın? Sen iddia makamısın. Kim adına? Millet adına. Sen nasıl böyle bir yanlış yaparsın. Sen nasıl olur da masum insanlar hakkında dosya düzenler, yalan yanlış dosyaları kalkıp da medyaya sızdırarak o insanları gölgelemeye, onlar üzerinde kara bulutlar estirmeye kalkarsın? Böyle bir yetki olamaz.
Yargıda dürüst adım atan bütün yargı mensuplarını tenzih ediyorum ama maalesef belli bir örgüt anlayışı içerisinde görev alanının dışına çıkarak bazı medya gruplarına da içine alarak masum insanları karalamak isteyen yargı mensupları var. Ordan da bu tür servisler yapılıyor. Hiçbir savcı medyayla işbirliği yapamaz. Sen kime hizmet ediyorsun seni tanıyalım. O savcı kime hizmet ediyor. Gün ola harman ola. Suç duyurusu yapıyorum. O militan savcı hakkında HSYK'ya suç duyurusunda bulunuyorum bakalım ne yapacak.
Yani bir insan çirkin, kısa boylu ya da zayıf diye öfkemize maruz kalmaz. Çünkü bu türden özelliklerin doğuştan geldikleri ve tesadüfi olarak bizde olduğunu biliriz.
İsrailliler arasında yalancı peygamberler çıktığı gibi sizin aranızda da yalancı öğretmenler bulunacak. Bunlar kişiyi mahva sürükleyen karşıt görüşleri topluluğa sokacaklar. Kendilerini satın alan egemen Rabbi bile inkar edecek, kendi kendilerini ivedilikle mahva sürükleyecekler. Onların soysuzluğunu birçokları izleyecek. Onlar yüzünden hakikat yolu kötülenecek. Bu yalancı öğretmenler açgözlülükle düzenledikleri sözlerle sizleri sömürecekler. Onların çok önceden saptanan yargılanması gecikmiyor, kendilerini bekleyen mahvoluş uyuklamıyor.
Haksızlıkla gerçeğe engel olan insanların bütün tanrısızlığına ve haksızlığına karşı Tanrı’nın gazabı gökten açıkça gösterilmektedir. Çünkü Tanrı’ya ilişkin bilinen ne varsa, gözlerinin önündedir; Tanrı hepsini gözlerinin önüne sermiştir. Tanrı’nın görünmeyen nitelikleri –sonsuz gücü ve Tanrılığı– dünya yaratılalı beri O’nun yaptıklarıyla anlaşılmakta, açıkça görülmektedir. Bu nedenle özürleri yoktur. Tanrı’yı bildikleri halde O’nu Tanrı olarak yüceltmediler, O’na şükretmediler. Tersine, düşüncelerinde budalalığa düştüler; anlayışsız yüreklerini karanlık bürüdü. Akıllı olduklarını ileri sürerken akılsız olup çıktılar. Ölümsüz Tanrı’nın yüceliği yerine ölümlü insana, kuşlara, dört ayaklılara, sürüngenlere benzeyen putları yeğlediler. Bu yüzden Tanrı, birbirlerinin bedenlerini aşağılasınlar diye, onları yüreklerinin tutkuları içinde ahlaksızlığa teslim etti. Tanrı’yla ilgili gerçeğin yerine yalanı koydular. Yaradan’ın yerine yaratığa tapıp kulluk ettiler. Oysa Tanrı sonsuza dek övülmeye layıktır! Amin. İşte böylece Tanrı onları utanç verici tutkulara teslim etti. Kadınları bile doğal ilişki yerine doğal olmayanı yeğlediler. Aynı şekilde erkekler de kadınla doğal ilişkilerini bırakıp birbirleri için şehvetle yanıp tutuştular. Erkekler erkeklerle utanç verici ilişkilere girdiler ve kendi bedenlerinde sapıklıklarına yaraşan karşılığı aldılar. Tanrı’yı tanımakta yarar görmedikleri için Tanrı onları yararsız düşüncelere, yakışıksız davranışlara teslim etti. Her türlü haksızlık, kötülük, açgözlülük ve kinle doldular. Kıskançlık, öldürme hırsı, çekişme, hile, kötü niyetle doludurlar. Dedikoducu, yerici, Tanrı’dan nefret eden, küstah, kibirli, övüngen, kötülük üreten, anne baba sözü dinlemeyen, anlayışsız, sözünde durmaz, sevgiden yoksun, acımasız insanlardır. Böyle davrananların ölümü hak ettiğine ilişkin Tanrı buyruğunu bildikleri halde, bunları yalnız yapmakla kalmaz, yapanları da onaylarlar.
“Ey Atinalılar, sizin her bakımdan çok dindar olduğunuzu görüyorum. Ben çevrede dolaşırken, tapındığınız yerleri incelerken üzerinde, BİLİNMEYEN TANRI’YA diye yazılmış bir sunağa bile rastladım. Sizin bilmeden tapındığınız bu Tanrı’yı ben size tanıtayım. “Dünyayı ve içindekilerin tümünü yaratan, yerin ve göğün Rabbi olan Tanrı, elle yapılmış tapınaklarda oturmaz. Herkese yaşam, soluk ve her şeyi veren kendisi olduğuna göre, bir şeye gereksinmesi varmış gibi O’na insan eliyle hizmet edilmez. Tanrı, bütün ulusları tek insandan türetti ve onları yeryüzünün dört bucağına yerleştirdi. Ulusların sürelerini ve yerleşecekleri bölgelerin sınırlarını önceden saptadı. Bunu, kendisini arasınlar ve el yordamıyla da olsa bulabilsinler diye yaptı. Aslında Tanrı hiçbirimizden uzak değildir. Nitekim, ‘O’nda yaşıyor ve hareket ediyoruz; O’nda varız.’ Bazı ozanlarınızın belirttiği gibi, ‘Biz de O’nun soyundanız.’ “Tanrı’nın soyundan olduğumuza göre, tanrısal özün, insan düşüncesi ve becerisiyle biçimlendirilmiş altın, gümüş ya da taştan bir nesneye benzediğini düşünmemeliyiz. Tanrı, geçmiş dönemlerin bilgisizliğini görmezlikten geldi; ama şimdi her yerde herkesin tövbe etmesini buyuruyor. Çünkü dünyayı, atadığı Kişi aracılığıyla adaletle yargılayacağı günü saptamıştır. Bu Kişi’yi ölümden diriltmekle bunun güvencesini herkese vermiştir.”