Her problem kendi çözümünü bulur ve bu, bilimin kendisidir. Bilim ancak zengin akıllarla, medeni bir bakışla ve gelişime yatkın bir toplumla bir arada yapılabilir.
- Henüz kategori yok.
-
e-Tebligat Uygulamasıyla Vergi İşlemlerinde 51 Milyar …18.11.2025
-
Twitter (X) Erişilebilirlik Durumu: Küresel Çökme Yok,…18.11.2025
-
MotoGP Valencia Testi: 2026 Sezonu Hazırlıkları Başlad…18.11.2025
-
Bologna'da Kilit Oyuncuların Geleceği Masada: Orsolini…18.11.2025
-
Yeşilçam Efsanesi Cüneyt Arkın'ın Oğlu Murat Arkın, Su…18.11.2025
-
Kandilli Rasathanesi'nden Deprem Erken Uyarı Sistemind…18.11.2025
-
MHP Lideri Bahçeli'den Çarpıcı İmralı Çıkışı: Gerekirs…18.11.2025
-
Suriye Milli Takımı, Asya Kupası Elemeleri'nde Pakista…18.11.2025
-
Toprak Razgatlıoğlu MotoGP Kariyerine Başlıyor: Tarihi…18.11.2025
-
IQ Money'e Yasa Dışı Bahis ve Kara Para Aklama Operasy…18.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
#toplum
Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki üniversite(!) mezunu bir iktidar partisi milletvekili bir jeoloji profesörünü arayarak 'Ama evrim teorisi ispat edilmedi ki. Değil mi?' diye modern dünyada biraz lise mürekkebi yalamış hiçbir kimsenin sormayacağı kadar deli saçması, zırva, zır cahilâne bir soruyu sorup, sonra kendisinin ciddiye alınmasını bekleyebiliyor. Bu cehalet düzeyiyle yönetilen bir ülkede, işte bu nedenle bilimin insanlara bahşettiği, şaşırma, merak etme, hayran olma, ve haz duyma duyularından tamamen yoksun olarak, iğrenç televizyonlarla pespaye gazetelerin ittifakı neticesi hapsolduğumuz seks, şiddet ve sık sık mahkemelik olan rezil bir futbol üçgeninden çıkamaz bir haldeyiz. Tek ilgimiz cebimize girmesini istediğimiz para ve onu kullanarak ağzımıza bir şeyler tıkmak ve cinsel organımızdan çıkartmak istediklerimiz. Bu sınırlar arasında yaşayana 'insan' denebilir mi?
1000 yıldır birileri ona “doğruyu” söylemiş, o da bunu ya baba dayağı korkusu ya cehennem ateşi korkusu ya sultan hiddeti korkusu ya paşa cezası korkusu kabullenmiştir. Sormaya sormaya, bırakın soru üretmeyi, soru sormayı unutmuştur. Sık sık dile getirildiği gibi “icat çıkarma'’ gibi bir deyimi üretecek kadar salaklaşmış bir toplumun üyesidir.
Türkiye'de ahlak düşüklüğü ayyuka çıkmıştır. Ben birçok değişik toplum içinde bulundum, çalıştım, gezdim; ahlak seviyesi Türkiye'deki kadar düşük bir toplum görmedim. Ahlaksızlık özellikle Özal'la birlikte yukarı doğru ivme kazanmış, AKP döneminde adeta dikine yükselişe geçmiştir. Bu toplumun hemen hiçbir değeri kalmamıştır; tek değer, kişilerin ve/veya grupların hak etmedikleri şeylere uzanmak için olabilen her yolu denemesinin en makbul marifet sayılmasıdır. Türkiye rüşvet ve hırsızlıkta Avrupa birincisi, dünya dördüncüsüdür. Dünya ülkeleri arasında cahillik düzeyiyle en ön saflarda yer almakta, dünya üniversiteleri arasında adı anılabilecek ilk 500 arasında hiçbir üniversitesi bulunmamaktadır. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere devleti yönetenlerin hakkında bulunan suç dosyaları nedeniyle dünya birincisidir.
Eleştirilmemesi istenen görüşler sadece bireye münhasır kalmalıdır, zira iki insan aynı düşünmek zorunda değildir.
Türkiye Afganistan'dır. Yani milletin bikini giymesi, Mercedes'e binmesi, yok efendim rock müziği dinlemesi, burayı modern ve medeni bir ülke yapmıyor. Türkiye benim dünyada gördüğüm en ilkel nüfuslardan birine sahip.
Türkiye halkı kravat takar, lüks otomobillerde dolaşır, bikinili hatunları sosyetik plajları doldurur veya şehirlerini şekilsiz gökdelenlerle doldurup oraları “modernize” ederek yaşanmaz hale getirir ama tüm bu halk zenginiyle fakiriyle, şehirlisiyle köylüsüyle zır cahildir ve ortalama kültür düzeyi ya bir Afganistan ya da bir Orta Afrika kabilesi kadardır.
En önemli şey, toplumdaki bütün bireylerin eşit olmadığı ve olamayacağı fikrini anlamaktır. Türkiye’de herkes her şeyi kendine hak görüyor ama bu çok yanlış bir yaklaşımdır. Herkes her şeye ulaşamaz, ulaşmamalı da! Öncelikle hak etmek gerekir.
Bizim milletimiz, demokrasiyi de yanlış anlıyor. Geçen gün gazetede okudum; Adana'da bir vatandaş bir gazimizin ayağına basıyor ve gazi ayağıma bastın diye uyarıyor. Adam, "Ne var yani demokrasi geldi!" diyor. İşte bizim milletimizin demokrasi anlayışı budur. Yani demokrasiyi, hödüklüğe serbestlik vermek olarak anlıyorlar. Aslında tabii demokrasi bu değildir, bunun adı ohlokrasidir.
Sanat, bir sanatçının dışarıdan gelen dürtülerle kendi iç dünyasını tamamlayarak yaratmış olduğu bir ortamdır. Sanat bu yüzden evrensel olamaz. Sanatçının kendi iç dünyasını döktüğü şey toplum tarafından kabul edilmek zorunda değildir.
Kuşku yok ki çağımızın kimi alışkanlıkları sonraki kuşaklar tarafından barbarca tavırlar olarak görülecek. Torunlarımız, küçük çocukların, hatta bebeklerin anne-babalarıyla değil yalnız başlarına uyumalarında ısrar ettiğimiz; halktan onay alma ya da yüksek siyasi konuma gelebilme uğruna milliyetçi tutkuları alevlendirdiğimiz; rüşvet ve değer yitimine yaşam şekilleri olarak göz yumduğumuz; hayvan beslediğimiz; hayvanları yiyip şempanzeleri hapsettiğimiz; yetişkinlerin rahatlatıcı ilaç kullanımını suç saydığımız; çocuklarımızın cahil yetişmesine izin verdiğimiz için bizden nefret edebilirler.
Hayvan sürüleri kalabalıklaştıkça akıllanır; insanlar, kalabalıklaştıkça aptallaşır.
Yalnızlık, insanın çevresinde insan olmaması demek değildir. İnsan kendisinin önemsediği şeyleri başkalarına ulaştıramadığı ya da başkalarının olanaksız bulduğu bazı görüşlere sahip olduğu zaman kendisini yalnız hisseder.
Biliyor musunuz bu çağdan nefret ederim. Etimle, kemiğimle, hücrelerimde nefret ederim.
Alnı secdeye inen insanların sesleri birbirine bağlanabilirse, ancak o zaman sokaklar, meydanlar ardına kadar açılır.
İnsan gittikçe daralan dünyasında neden mutsuz. Herkes artık gereğinden fazla büyüyor da onun için mi? On yedi yaşlarındaki delikanlıların bile iki kat yaşlıların ki kadar yürekleri dolu.