#tiyatro

Benim ve 16 arkadaşımın parasını versinler. Istakoz bacağı, yengeç, karides yediğimiz yok. Hamsi ucuzken hamsi, palamut ucuzken palamut yeriz. Ağlamıyorum. Allah'ıma, rabbime bin şükür. Hamdolsun. Bizden kötü durumda olanlar da vardır ama ben 83 milyon kişinin tiyatrodan ve televizyondan tanıdığı bildiği ben, bunu hak etmedim.

Boşu boşuna adamlar birbirlerine mızraklarla saldırıp savaştığı dönemde otuz bin kişilik amfitiyatro yapmıyormuş. İnsanları bir araya toplamak; tek yürek, tek fikir ve beden olmak çok önemli.

Aslında tiyatro gerek mutfağıyla gerek sahnesiyle derin bir sessizlik ve tekrardan sonra zirve yaşıyor son dönemlerde. Gerçi adına alternatif tiyatro deniyor, onun bir kavram kargaşası olduğunu düşünüyorum. 90’larda çıkan özgün müzik kavramı gibi. Ama adı ne olursa olsun çok umut verici gelişmeler bunlar.

Her bir oyunda gözeneklerinizden adrenalin fışkırıyor. Başka ne yapar ki böyle bir şeyi insana? Bungy jumping mi ya da paraglading mi? Tiyatronun kendine böyle bir bağlayıcılığı var. Canlı olması nefis bir şey, her akşam bir sınav. Hadi bakalım, birisi bana bunun yerine bir şey önersin!

Bir gün tiyatronun ışıkları sönecek, zil sesleri susacak ve tiyatro perdesi sonsuza kadar üzerime kapanacak. İşte o zaman giderken tüm üzüntülerinizi yanımda götürerek size sadece kahkahaları bırakacağım.

Bir bakmışsınız benim cenazemde başka sanatçılarla röportaj yapmışsınız. Gün gelecek tiyatro sanatçıları ölecek. Tiyatro perdesi üstümüze üstümüze yıkılacak. Seyirci üzülmesin. Ben ve benim arkadaşlarım, onların kederini alıp götürecek. Onlara sadece gülmek kalacak.

Benim gençliğimde herkeste Amerika'ya gitmek gibi çok yoğun bir istek vardı. Bu yüzden liman cüzdanı çıkarttım ve gemici oldum. Hiç unutmam, bir Panama şilebinde çalıştım. Gemide kimsenin canı sıkılmazdı. Onlara fıkralar anlatır, taklitler yapardım. Herkes çok gülerdi. Sonra askere gittim, orada da arkadaşlarımı çok güldürürdüm. Giderek insanların yüzünü güldürmek bende tutku oldu. Sonra da tiyatro başladı zaten.

Tiyatro oyunlarımı bir çok dilde ve ülkede, ve büyük tiyatrolarda dinlemiş durumdayım. Ve bugün ilk olarak bir oyunumu Esperanto dilinde duyuyorum. Kendimi siz amatör oyuncuların arasında olduğum kadar başka hiç bir yerde bu kadar duygusal hissetmemiştim. Esperanto’nun çok müziksel bir dil olduğunu düşünüyorum. Onun bir dünya dili olup olamayacağını bilemiyorum ve bu kısım da beni çok ilgilendirmiyor: bu belki oldukça uzun bir süre sonra gerçekleşebilir. Beni ilgilendiren asıl şey, bu fikir için savaş veren insanların şimdiden var olduğudur. Ebeveynlerin çocuklarına bu dili öğretmelerini tavsiye ediyorum. Eğer daha genç olsaydım ben de öğrenmeye çalışırdım. Bu savaşınızda sizlere başarılar diliyorum.

Liste
Yükleniyor…