#siyaset

Eski bir başbakanlık müsteşarı (Hasan Celal Güzel) konuşuyor, diyor ki, tek bir kelime, “‘Türk’ kelimesi anayasadan çıkartılırsa silahlanıp dağa çıkarım.” Ve bu lafıyla Kürtlerin dağa çıkmalarını fevkalade doğal bulduğunu söylediğinin farkında değil.

Senato dairesi, Hükümet Meclisi'ndeki en güzel mekan değil, ama bununla beraber heybetli. (...) Bazen dairede dururken Paul Douglas ya da Hubert Humphrey'i bu masalardan birinde, sivil haklar anayasasının kabul edilmesini tekrar söylerken ya da birkaç masa yukarıdan Joe McCarthy'i isimleri söylemek için listelere hızlıca göz gezdirirken ya da LBJ'yi koridorlarda klapaları kavrayarak ve oyları toplayarak etrafı kolaçan ederken hayal edebiliyorum. Bazen, bir zamanlar Daniel Webster'ın oturduğu masanın orada geziniyorum ve hıncahıç galeri ve meslektaşları önünde ayaklanırken, gürültülü bir şekilde federal ayrılmaya karşı birleşmeyi savunurken gözlerinin alevlendiğini hayal ediyorum.

Devletin en yüksek makamlarındaki yöneticiler çeşitli mezhep, şeyh, din önderi, çeşitli adlar takılmış dincilerle yemek partileri düzenlemeye başladılar.

İnsanları dinden soğutan çeyrek din adamları, bilimin ‘b’ sini bile bilmeyen çeyrek profesörler, devlet mülküne el koyarak zenginleşen iş adamları, terör örgütlerine katılan binlerce militan ve insanlık câmiâsında yüzümüzü yere baktıran, Makyavelist ve şarlatan politikacılar… Kalite sorunu kimsenin umurunda olmayınca bu sonuç doğaldır, aksini beklemek saflıktır.

Artık halkımız yalama olmuş söylemler ve hareketlerle süslendirilmiş bu sahneleri tekrar tekrar görmek istemiyor. Haber dinlemekten nefret eder hale geldi. Duyarlılığını yitirmeyenlerin ruhsal dengesi bozuldu; kendini çaresiz hissedip, sonuçlarını görmekten kaçanlar ise akşam sabah, padişahlarımızın yatak serüvenlerini işleyen ve buna benzer diziler denizine dalmakta buldu çareyi…

Siyaset, şovenizm, yandaşlık, ırkdaşlık, dindaşlık üniversitelerin nizamiye kapısından içeriye girmemelidir. Herkes kendi kimliğini üniversitenin nizamiyesinden girerken bırakıp içeri girmeli; çıktığında ise isterse giyebilmelidir.

Benim görüşüme göre hiç kimsenin ders aldığı yok. Yönetim fırsat bu fırsat diyerek dini siyasete ve en önemli kurumlara sokmayı iyice yaygınlaştırıyor ve perçinliyor. Başörtüsü devletin en önemli yerlerinde resmi giysi haline getiriliyor. En kötüsü de daha beterleri için zemin hazırlanıyor…

Rezilliklerin, vahşiliklerin, aptallıkların, bilimdışılıkların nereden geldiğini, niçin oluştuğunu araştırma için fazla bir zamanınızın kalmadığını görmelisiniz. Dinin bu ülkelerde “sadece” bir ticaret ve siyaset aracına dönüştürüldüğünü görmelisiniz. Bu nedenle bu ülkelerde en çok akıl tutulması görülmektedir. Gün geçmiyor ki bu ülkelerde insanı insanlığından utandıran bir olay meydana gelmesin. Bütün bunları basit açıklamalarla geçiştirmeye kalkışanlar, kuşkunuz olmasın uygarlık düşmanlarıdır.

Bu yeni düzenlenen süreçte edinilen dini bilgilerin ve son olarak gündeme getirilen Osmanlıcanın bizim dışımızdaki toplumlarda kullanma şansı hiçbir zaman olmayacaktır. Yeni bir bilgi kazanılmasına da yardımcı olmayacaktır. Din simsarlarının ve Cumhuriyeti düşman olarak görenlerin önemli bir aracı olacaktır. Hele kininizi unutmayacaksınız diye başlayan bir söylemle bu yönlendirme tezgâha konmuş ise yazık olacak bu topluma.

Her nedense din simsarlığı yapanlar hakkında her zaman yolsuzluk söylentileri gündeme gelmiştir. Her halde bir rastlantı olmalıdır diye düşünmek istiyorum. Din simsarlığını ve tüccarlığını ağzından düşürmeyen partilerimizin liderlerinin haklı ya da haksız hemen hepsinin bu ithamlarla karşı karşıya geldikleri; ancak hiç birinin yasal olarak değil siyaseten aklanma yoluyla temize çıkarılmalarına çalışıldığı bilinmektedir. Hukuk karşısında aklanmayan bir itham hiçbir zaman aklanmış sayılamaz.

Kökten dincilik ile demokrasinin birlikte yürümeyeceğini Avrupa yıllarca önce farkına vararak laiksizim geçip, dini olabildiğince siyasetten uzak tutarak bunu başardılar. Ancak başkalarının deneyiminden yararlanma akıl işi olduğu için bazı ülkeler bunu başaramadılar.

Bu ülkede gerçekten diplomat yetişmiyor mu? Yetişiyor da sesini mi duyuramıyor? Ne olur? Bana yardım edin; aklımdan kuşku duymaya başladım. Acaba ben mi yanlış düşünüyorum? Yaşım nedeniyle olup bitenleri artık anlayamıyor muyum? Bugün söylediğini yarın söylemedim diyen, yapan şerefsizdir deyip daha sonra yaptımsa yaptım diyen, kol kola gezdiklerini, övdüklerini en ağır şekilde cezalandıran, hukuku farklı anlayan bir yönetimle nereye gidebiliriz?

Anadolu’da cübbeli, cübbesiz hocalar, şeyhler, dini liderler, dini söylemleri ağzından bırakmayan eşraf, siyasetçi, bürokrat, halkı şu ya da bu şekilde istekleri yönünde güdümlemiş; yerine göre soyup soğana çevirmişlerdir.

Liste
Yükleniyor…