#pkk

1991 Körfez Savaşından bu yana PKK'nın ABD emperyalizmi ve İsrail'e karşı tek bir tavrını getirin, getiremezsiniz. 1991'den itibaren PKK merkez yönetimi, stratejisini ABD-İsrail ekseninde kurmuştur. Gerçekçidir, başka türlü kurması da beklenemez. Nitekim PKK yöneticileri, özetle şunu vurguluyorlar: 'ABD geldi, Irak'ı işgal etti, kuzeyde bir devlet kurdu. Böylece Diyarbakır merkezli Kürdistan'ı kurmanın modeli de oluşmuştur.'

Erdoğan ve Davutoğlu'nun hiç mi milli ruhu hiç mi millet sevgisi kalmamıştır? Bunların mütareke yıllarındaki işgal komiserlerinden ne farkı vardır? Terör suçlusu bir katilin 10 maddelik ihanet metni tarihi bir karar süreci eşiği olarak nasıl yorumlanmakta, nasıl hazmedilmektedir? Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakan Yardımcısı, İçişleri Bakanı, Grup Başkanvekili ve bir kurumun müsteşarı PKK'nın maskarası haline gelmeyi izzeti nefislerine nasıl sindirebilmişlerdir?

AKP'ye veren kardeşlerim, bir umuttur diyerek desteklediğiniz parti PKK'ya beyaz bayrak çekti. Görmeyecek misiniz? Muhafazakar, onurlu, Allah korkusuna haiz, ağzı dualı ve vicdan sahibi arkadaşlarım, arkasında durduğunuz parti Türkiye'yi teröristlere tapulamak üzeredir. Anlamayacak mısınız? Dolmabahçe'de Türkiye'nin başı öne eğilmiştir. Türk milleti inkar edilmiş, yok sayılmıştır. Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu'nu bırakarak kaçan yetmedi yurt topraklarını havaya uçuran, yetmedi geriliye geriliye İmralı'nın kollarına düşen vatansızlar PKK havarisi, PKK yandaşı, PKK yancılığında üste geçmişlerdir.

AKP ile PKK'nın gayrimeşru birlikteliği, bölücülük nikahı kıyılmasıyla resmilik kazanmıştır. Dolmabahçe Sarayı 100 yıl önce bile böyle bir kepazeliğe şahit olmamıştır. 1918'de boğaza demirlenmiş düşman gemilerinden İstanbul sokaklarına fırlayan müstevilerin pervasızlıklarıyla AKP- PKK'nın küstahlıkları hemen hemen aynı kapıya açılmıştır.

Başbakan’ın PKK’lılara karşı gösterdiği coşkun ve aşkın sevginin kendi içinde tutarlı bir yanı herhalde vardır. Sayın Erdoğan ya Kandil yetiştirmesidir, ya Türk düşmanıdır, ya da Türk milletinin kanını içmeye yeminli çevrelerin özel ve gönüllü görevlisidir. Sanıyorum bu üç seçeneğin dışında bir yorum yapmak imkansızdır.

PKK patentli bu önerileri uzlaşmacı yaklaşım olarak nitelendiren TÜSİAD'ın Başkanı, kurumunun bu yeni misyonunu bu sözlerle ortaya koymuştur. Bizim TÜSİAD'a öneri ve tavsiyemiz; eğer PKK'nın siyasi hedeflerini benimsiyorlarsa, bunları siyasi bir program haline getirerek, halkın önüne çıkmalarıdır. TÜSİAD'ın partileşme konusunda maddi kaynak sıkıntısı çekmeyeceği de açıktır. Bu bakımdan, siyasi platforma çıkmak; demokrasiye katkı adı altında, sütre gerisinden, siyasi fetva vermek kolaycılığından çok daha dürüst bir yol olacaktır.

Biz geçmişte gerillayı da çektik. Bu herhangi bir çözüme hizmet etmedi. Ortaya çıktı ki bunu PKK’yi tasfiye etmek için geliştirmişler. Artık gerillanın ülkeyi terk etmesi gibi bir şey söz konusu olamaz. Bu sorunu çözmek istemeyenlerin geliştirdiği çabalardır. Artık bunlar geride kalmıştır. Kimse ne gerillanın Kuzeyden çekilmesini bize dayatabilir, ne öyle silah bırakmasını dayatabilir. Bunlar kesinlikle gerçekleşmeyecek hususlardır. Bunlar çözümü istemeyenlerin baş vurduğu yöntemlerdir. Sanki sorunu çözmüş gibi gösterip toplumu aldatmadır. Herkes de biliyor ki daha silahlı mücadeleden vazgeçmenin koşulları yaratılmamıştır, bunun mekanizmaları yaratılmamıştır. Bunun yasaları yaratılmamıştır. Kürt halkı, PKK neye güvenerek silahlı mücadeleyi bırakacak, neye güvenerek silahlı güçlerini geriye çekecektir. Ortadoğu’da büyük bir savaş yaşanırken, DAİŞ güçleri, halkımıza, hareketimize, demokrasi güçlerine bu kadar vahşice saldırırken böyle bir ortamda silah bırakmak ne anlama gelir. Kendini katliama yatırma anlamına gelir. Bunun değil PKK tarafından hiçbir vicdanlı insan tarafından dile getirilemeyeceği, kabul edilemeyeceği çok açık bir şekilde görülmektedir.

Görevimden ayrılma sebebim belli. Peşmerge'nin PKK'ya yapacağı operasyon için ben ve dört arkadaşım Kuzey Irak'a gittik. Temasları yaptık. Yukarı rapor verdim. Bunlar PKK'yı temizler ama iplerini gevşek bırakmayın dedim. Her operasyon için kendi askerinizi kullanmazsınız. 2 Ekim'de operasyon başladı. 5 Ekim'de PKK ile peşmerge anlaştı. Talabani denen fahişenin ipini gevşek bıraktılar.

Marksist, Leninist birçok itirafçı gördüm. Bunlar "Beni kandırdılar, bana şunu teklif ettiler gittim." gibisinden cümleler kurmadılar. "Bir umut PKK'ya katıldım. Sonradan gördüm ki bu ideoloji ile bağlantıları yok. Kaçtım geldim." dediler ve bu adamların hepsiyle iyi anlaşmışımdır. Erkekçe, mertçe söylemiştir ne var ne yok. Bu tip adamlar PKK'ya karşı savaşmaya hazır adamlardır ve gerilla savaşını bilirler. Kullanalım bunları.

Stratejik savunma-stratejik denge-stratejik saldırı vardır. PKK bitmeye yakın olduğu zaman hep silah bırakalım, barış yapalım demiştir. Eğer devlet bunu kabul etmişse stratejik dengeye gelinmiş olacaktır. Bir sonraki adım saldırı olacaktır. Güç toplayacaklardır.

Devlet ateşkes sürecinde Apo'nun PKK'ya verdiği emirleri biliyor muydu yoksa bilmiyor muydu? Ateşkes filan olmadı, hiç yoktu. Vali diyor ki PKK ateşkes ilan edildiğinden bu yana 200 saldırı yaptı. Askere yapılmadığı için saldırı değeri taşımıyor mu? Oranın halkının can değeri yok mu? Bu da ateşkesi bozmaktır.

Liste
Yükleniyor…