#müzik

Aslında tek bir pişmanlığım var, daha önce de söylemiştim, bu Tanrı vergisi yeteneği geliştirmek için müzik eğitimi almalıydım. Hâlbuki ben her şeyi kendi kendime öğrendim ve çaldım. Tıpkı piyanoyu ilk yapan insan gibi oldum. Onun da hocası falan olmadı, yaptığı şeyi çalmayı ona öğretebilecek kimse yoktu. Çalmayı da kendi kendine öğrenmek zorunda kaldı.

Türklerin yaşamadığı, olmadığı, gitmediği çok az ülke kalmıştır. Bu açıdan dünyanın her yerindeki dostlarımızla buluşuyorum. Bunun ayrı bir yeri var ve orada şarkılarımızı söylediğimizde, ülke sınırları içerisindeki sahne performansından çok daha duygulu, özlem dolu bir atmosferle karşılaşıyorum. Doğal olarak bu beni çok mutlu ediyor. Yani şarkılarımızı bir mücevher, hazine olarak düşünürseniz, bunu dünyanın dört bir yanına onun özlemiyle yanıp tutuşan dostlarımıza ulaştırıyor gibi hissediyorum.

Sinemayı çok istiyordum. Sinemaydı benim asıl hayat amacım. Ama tanıdık yok, bildik yok, torpil lazım. Nereden bulacağım, fakir çocuğusun... Zeki Müren’in filmini gördüm: ‘Beklenen Şarkı’. Baktım hem şarkı söylüyor hem sinemada oynuyor. Haa demek ben de yapabilirim bu işi... Sesimin de güzel olduğunu söylediler. Öyle girdim sinemaya. Şarkılarımla, bestelerimle.

Liste
Yükleniyor…