#mülkiyet

Modern devlet, biçimi ne olursa olsun, özü itibariyle, kapitalist bir makinedir, kapitalistlerin devletidir, toplam ulusal sermayenin ideal kişileşmesidir. Üretici güçleri ne kadar çok kendi mülkiyetine geçirirse, o kadar çok gerçek kolektif kapitalist durumuna gelir, yurttaşları o kadar çok sömürür. İşçiler ücretli işçi, proleter olarak kalırlar. Kapitalist ilişki ortadan kaldırılmaz. Bilakis doruğuna tırmandırılır.

Hayvanların mülk statüsü, kölelere sahiplerinin, kadınlara eşlerinin ya da babalarının malı olarak muamele edilmesinden hiç de farklı değil. Hissetme yetisine sahip varlıkların köle ya da mal statüsüne indirgendiği hiçbir durumda, “sahip”leriyle aralarında çıkan çıkar çatışmasında kazanan taraf onlar olmayacaktır. Köle sahiplerinin kölelerini nedensiz yere öldürmesini yasaklayan kanun hiçbir zaman uygulanmadı, çünkü mahkemeler kendi “mal”ına kasten zarar veren bir kişinin geçici delilik yaşadığına karar veriyordu. “Parmak hesabı” ifadesi, erkeklerin eşlerini başparmaklarını geçecek kalınlıkta bir sopayla dövmesini yasaklayan bir kanuna dayanır. Bu, kocalarının malı olarak görülen ama ahlakî muameleyi de hak ettikleri düşünülen kadınları korumak amacıyla tasarlanmış “refah temelli” bir yasaydı.

Yıllar önce hukuk fakültesinden bir arkadaşımın hamster'ını sahiplenmiştim. Bir gece hamster hastalandı, ben de acil hizmet veren bir kliniği aradım. Veteriner, acil ziyaretler için asgari ücretin 50 dolar olduğunu söyledi ve bana 3 dolara 'yenisini' alma imkanım varken neden o hamster için bu kadar masraf yapmak istediğimi sordu. Buna rağmen hamsterı o veterinere götürdüm, ama bu olay, hayvanların ekonomik meta statüsünü net biçimde idrak etmemi sağladı.

ABD'de insan köleliğini meşrulaştırmak üzere öne sunulan gerekçelerden biri, kölelik kurumu olmasa kölelerin çoğunun var olmayacağıydı. ABD'ye getirilen ilk köleler çocuk doğurmaya zorlanmış ve çocukları da mal olarak kabul edilmişti. Böyle bir sav bugün bize saçma gelse de, -ister insan ister hayvan olsun- bir mülkiyet kurumunun meşru olduğunu varsayıp, sonra da bir mala mal muamelesi etmenin doğru olup olmadığını soramayız. Bu sorunun yanıtı başından bellidir. Öncelikle, hayvan (ya da insan) mülkiyeti kurumunun ahlaken meşru olup olmadığını sormamız gerekir.

Bir canlının var olmasından bir şekilde sorumlu olmamız, ona kendi kaynağımız olarak muamele etme hakkını bize vermez. Öyle olsaydı, kendi çocuklarımıza da, kaynağımız olarak muamele etmemiz meşru olurdu. Ne de olsa onlar da bizim eylemlerimiz ve kararlarımız -çocuk doğurma kararlarımız ya da kürtaj yaptırmama kararımız- olmasa dünyaya gelemezlerdi.

Hayvan haklarını kabul etmek, his ve duyguları olan hayvanlara eşya veya mülk muamelesi yapmama gibi bir sorumluluğumuz olduğunu kabul etmek demektir. Buradaki ilginç soru ise ineğin kendisine gaddarca davrandığı için çiftçiye dava açıp açmayacağı değil, öncelikle ineğin neden çiftlikte olduğunu sormak olacak.

Liste
Yükleniyor…