- Henüz kategori yok.
-
A Milli Takım'dan Dünya Kupası Hedefi: Bulgaristan Maç…15.11.2025
-
Casemiro'nun Tottenham Maçı Performansı, Sakatlık Duru…15.11.2025
-
İspanya ve Gürcistan Dünya Kupası Eleme Maçı Öncesi Ge…15.11.2025
-
A Milli Takım, Dünya Kupası Elemelerinde Bulgaristan K…15.11.2025
-
Brezilya ve Senegal'den Kritik Randevu: Büyük Turnuval…15.11.2025
-
İspanya, Dünya Kupası Elemeleri'nde Gürcistan Deplasma…15.11.2025
-
Türkiye, Dünya Kupası Yolunda Kritik Bulgaristan Maçın…15.11.2025
-
Gürcistan - İspanya Maçı Öncesi Son Durum: İspanya Lid…15.11.2025
-
Talisca'nın Brezilya'ya Dönüş Planları Netleşiyor: İki…15.11.2025
-
TV8, Halka Arz İçin Sermaye Piyasası Kurulu'na Başvurd…15.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
#insan
Sorunun kaynağı araştırıldığında, doğaya tehlikeli biçimde ters düşmüş hâkim toplumsal sistem karşımıza çıkmaktadır. Binlerce yıl süren toplum içi çelişkilerin kaynağında doğal çevreyle yabancılaşmanın yattığı; ne kadar iç toplumsal çelişki ve savaşlar gelişmişse o kadar da doğayla ters düşüldüğü gittikçe artan bilimsel bir netlikle ortaya çıkmaktadır. Günümüzün parolası doğaya hâkim olmak, kaynaklarını acımasızca ele geçirmek ve sömürmektir. Doğanın vahşetinden bahsedilir. Bu kesinlikle doğru değildir. Kendi cinsine, türüne karşı vahşileşen insanın doğaya karşı da en tehlikeli vahşi konumuna düştüğü yaşanılan çevre sorunlarından bellidir. Hiçbir tür insan kadar bitki ve hayvan türlerini yok etmemiştir. Mevcut hızla yok etme işini sürdürürse geriye nesli tükenen bir dinozor türüne dönüşmekten kurtulamayacak bir insan sorunuyla karşı karşıya kalırız. Nüfus artış hızı ve hızla gelişen ve kötü kullanılan teknolojisiyle insanın mevcut yıkıcılığı durdurulamazsa, insan yaşamı sürdürülemez bir aşamaya çok da uzun olmayan bir sürede gelip dayanacaktır.
Yaratıcı doğa yerini yaratıcı tanrıya bırakır. Ana şefkati olarak anlaşılması gereken doğa, zalim doğa damgasını yer. Artık dilsiz ve zalim doğaya yüklenmek insan kahramanlığı haline gelecektir. Hayvanlar ve bitkilerin her tür dengesiz imhası, toprak, su ve havasının kirletilmesi, sanki insan toplumunun en temel hakkıymış gibi alışkanlık kazanır. Doğal çevre artık ölü, umut vermeyen geçici bir yaşam alanı olarak körleştirilir. Canlı doğanın sınırsız umut kaynağı doğa, artık kör, anlayışsız, kaba madde yığınından başka bir şey değildir.
Özgürlük konusunda bencil olmamak, insan indirgemeciliğine düşmemek bence önemlidir. Kafesteki hayvanın büyük özgürlük çırpınışı yadsınabilir mi? Bülbülün şakıması en değme senfoniyi geride bırakırken, bu gerçekliği özgürlük dışında hangi kavramla izah edebiliriz? Daha da ileri gidersek, evrenin tüm sesleri, renkleri özgürlüğü düşündürmüyor mu? İnsan toplumunun en derin ilk ve son köleleri olarak kadının tüm çırpınışları özgürlük arayışından başka hangi kavramla izah edilebilir? En derinlikli filozofların, örneğin Spinoza’nın, özgürlüğü cehaletten çıkış, anlam gücü olarak yorumlaması aynı kapıya çıkmıyor mu?
Metanın değişim değeri haline gelmesiyle ticaret ve tüccar çok önemli bir uygarlık kategorisi haline gelmiştir. Kısaca belirteyim ki, ben metayı Karl Marks gibi yorumlamıyorum. Yani metanın değişim değerinin işçi emeğiyle ölçülebileceği iddiasını, önemli sakıncalar doğuran bir kavramlaşma sürecinin başlangıcı olarak değerlendiriyorum. Günümüzde neredeyse metalaşmadık bir değeri kalmayan toplumun çözülüşünü göz önünde bulundurursak, ne demek istediğimi daha iyi açıklamış olurum. Toplumun metalaşmasını zihnen kabul etmek demek, insan olmaktan vazgeçmek demektir. Bu, barbarlıktan daha ötesi demektir. Bir benzetme yapacak olursak, mezbahada parça parça edilmiş hayvanın satılığa sunulmasının tüm insan toplumuna taşırılması demektir.
Trajedi ile komedinin farkı: Trajedi, bizim başımıza gelen, komedi başkalarının başına gelen korkunç şeydir.
İnsanlar tanıdım, olayları hep iyi tarafından okumaya meyilli; insanlar tanıdım, olayları hep bir sonmuş gibi yorumlayan. Belki de mutluluk geni diye bir şey var ve bazı insanlar da onunla doğuyorlar.
İnsanların saadet anlayışları da gariptir. Kitaplara bakarsınız, kendilerini dinlersiniz, insanoğlunun asıl vasfı akıldır. Onun sayesinde diğer hayvanlardan ayrılır. Beylik sözüyle hayata hükmeder. Fakat kendi hatalarına teker teker bakarsanız bu yapıcı unsurun zerre kadar müdahalesini göremezsiniz. Bütün telakkileri, hususi bağlanışları hep bu aklın varlığını yalanlar.
İnsan ve hayvan özgürlüğü hareketleri birbirinden ayrılamaz; çünkü hepsi özgür olmadan hiçbiri özgür olamaz. İnsanlar hayvanları sömürdüğü sürece huzurlu, insancıl ve sürdürülebilir toplumlar geliştiremez. Aynı şekilde hayvanlar da toplumlarda derin psikolojik ve kurumsal değişiklikler yapılmadan özgürlüklerine kavuşturulamazlar.
Bir kandırma ve yanılgının etkisi altında olmasalar insanlar asla özgürlüklerinden vazgeçmezler.
İnsanoğlunun en büyük zaafı, dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanması. Hatta bütün yiyecekleri, hayvanları ve doğayı kendine sunulmuş bir nimet sanıyor. Evren dediğimiz bütün içerisinde, kendisini diğer canlılardan ayrı tutuyor. Çevreyi istediği gibi kullanıyor. Yıkıyor, yok ediyor. Halbuki insanoğlu bu evrende zincirin sadece küçük bir parçası. Bunu reddederek aslında kendisine bir hapishane yaratıyor. İnsanın bu yanılgıdan kurtulması en büyük özgürlük. Tabii bu da tam olarak mümkün olmayabilir ama bu çabanın kendisi de bir özgürlük.
Ölüm korkusunu aşmadıkça insan için özgürlük yoktur. Ama intihar ile değil. Bu korkuyu aşmak için kendini bırakmamak gerekir. Hiç burukluk duymadan, korkmadan ölebilmeli.
İnsan zorunluluğa neden maruz kaldığını bilemediği takdirde, özgür olamaz ve kendisini zorunluluktan kurtarmaya çalışması da onu hiçbir zaman özgür kılmaz.
İnsanın özgürlüğü; istediği her şeyi yapabilmesinde değil, istemediği hiçbir şeyi yapmak zorunda olmamasındadır.
Parti olmamalı, otorite olmamalı, bunların yerine insanın ve yurttaşın mutlak özgürlüğü olmalı.
Yalnızlığı sevmeyen, özgürlüğü de sevmez: Çünkü insan ancak yalnız olduğunda özgürdür.
Tek amacım var: İnsanın özgürleşmesi; insana sınırlarını yıkmak konusunda yardımcı olmak.