Bir insan ne kadar çok şeye inanırsa o kadar az şey bilir. Ne kadar az şey bilirse o kadar aptal olur. Ne kadar aptalsa o kadar kolay yönetilebilir.
- Henüz kategori yok.
-
NFL Haftası 10 Değerlendirmesi: Eagles-Packers Çekişme…11.11.2025
-
Geleceğe Nefes Seferberliği: Türkiye'nin Yeşil Vatan P…11.11.2025
-
EGM Promosyon Anlaşması Sonuçlandı: İş Bankası'ndan Pe…11.11.2025
-
Borsa İstanbul'da Önümüzdeki Hafta Genel Kurul Toplant…11.11.2025
-
İBB Soruşturmasında İddianame Süreci Hızlandı: Hukuki …11.11.2025
-
Özel Sağlık Sektörüne Stratejik Yönlendirme: Yeni Lisa…11.11.2025
-
Grayson Allen'dan Kariyer Rekorlu Performans: Pelicans…11.11.2025
-
Büyük İndirim Dönemlerinde Tüketicileri Bekleyen Fiyat…11.11.2025
-
Ünlü Çift Jess ve Zeynep Molho'nun Boşanma Davasında Ç…11.11.2025
-
NBA'de Sakatlıklar Gölgesinde Kritik Karşılaşma: Clipp…11.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
#inanç
Birçok kadına şehvetle baktım. Kalbimde birçok kez zina yaptım. Tanrı bunu yapacağımı biliyor ve beni bağışlıyor.
Kendinizi Hint ya da Müslüman ya da bir Hıristiyan ya da başkaca birisi olarak adlandırdığınızda şiddete düşüyorsunuz. Neden bunun bir şiddet olduğunu görebiliyor musun? Çünkü bu şekilde kendini, insanlığın kalan kısmından ayrı tanımlıyorsun. Kendini inanç ile, ulus ile, gelenek ile ayırdığında, bu ayrım şiddeti doğuruyor. Öyleyse şiddeti anlamayı arzu eden bir kişi herhangi bir ülkeye, herhangi bir dine, herhangi bir politik partiye ya da bir grupsal sisteme ait değildir; o kişi insanlığın tümünü anlamanın peşindedir.
Sovyet komiserleri söylendiği gibi kiliseleri yerle bir edip din adamlarını öldürüp inananları ipe göndereceklerse zaten Kızıl Ordu'nun bu savaşı kazanmak konusunda küçücük bir şansı bile yok demekti.
Başkalarının yapabileceklerine inanmadığımız zaman, kendi yapabileceklerimize de inanmaz hale gelebiliriz. Bizler, hayal kurmaktaki başarısızlığımız dolayısıyla işte böyle cezalandırılıyoruz.
İyi de neler olacağına madem Tanrı kendisi karar veriyordu, o zaman neden bu köylüler kaderleri konusunda bu kadar endişeliydiler, kiliselere din adamlarına bu kadar bel bağlıyorlardı.?
Tanrıkullarının dualarına kulak verip, işledikleri sevapların çetelesini tutamayacak kadar meşgul olsa bile, onlar Tanrı'yı bir an bile akıllarından çıkarmadan sürdürürlerdi yaşamlarını.
Kendi gücüne inancı olmadığı için Tanrı kavramına sığınıp ona inanmayı seçen, dünyanın doğal işleyişini kavramaktan yoksun cahil insanları kandırmak için uydurulmuş masallardı.
Tamam, bugüne kadar dualarımın karşılığını bu dünyada görmüş değildim ama bunlar muhakkak ki cennette yani adaletin kanun olduğu yerde gözden kaçmayacaktı.
Öte yandan da aslında din adamlarının kendilerinin de Tanrı'ya inanmayıp, onu diğer insanları kandırmak için kullandıklarına inanmakta güçlük çekiyordum.
Beni asıl şaşırtan, onun gibi, hayat boyu sayısız dua edip pek çok günü bağışlanan bir adamın, önemsiz bir günahkar gibi hastalık çekmesiydi.
Tanrı'ya inanmak, ölenleri rahatlatmıştı hep. Avundukları tek şey, arkada bıraktıkları çocuklarının üzerinde Tanrı'nın gözü bulunduğuydu.
Fazla mesai yapmaktan ne kadar yorgun olursa olsun Tanrı kullarını böyle bir tehlikeye maruz bırakacak bir gaflete düşemezdi.
İyilik ve güzelliklere, dualara, mihrapların, papazların ve nihayet Tanrı'nın gücüne inanmıştım da ne olmuştu?
Övgünün samimi olduğuna kolayca inanırız: Kim bize doğruyu söylerken neden yalan söylesin?